Aldığımızı veriyoruz.
Verdiğimizi alıyoruz.
Beş duyu organımızla aldıklarımızı yine geldikleri yerden
dışarıya değişmiş olarak çıkarıyoruz.
Nefes alırken oksijen olarak giriyor, karbondioksit
olarak çıkıyor.
Güzel şeyler gözden içeri giriyor, güzel davranışlara
dönüşerek dışa yansıyor.
Kötü söz, kötü görüntü, kötü koku... Organlarımızla içeri
girince içimizi bulandırıyor, sisli bir hava veriyor, içimizde pusu kuran kötü
düşünceler diriliyor ve bakışlarımızdan, sözlerimizden, kaş-göz
hareketlerimizden dışarı fırlayıp etrafa kötü elektrik saçarak birçok insanın
çarpılmasına sebep oluyor.
Mavi gök, boz toprak, yeşil ormanın renkleri, bizi
etkilediği gibi havanın, toprağın, ormanın ürettikleri de etkiliyor bizleri.
Aşağıdan çekilen fotoğrafta uzun görülen adam, yukardan
çekilen fotoğrafta kısa görüldüğü gibi, yukardan bakan adamlar da aşağıdakileri
karınca gibi değersiz görmeye başlar. Aşağıdakiler de yukardakileri
erişilmezler kılar.
Makamlar, rütbeler, kıyafetler, banka cüzdanındaki
rakamlar... bize bazı faydalar sağlarken bizi kendine esir de ediyor.
Asistanın, doktorun, doçentin, profun, dekanın, rektörün,
bakanın, başbakanın, Cumhurbaşkanının yükselişine oranla kelepçeleri artıyor.
Eskiden canını malını emanet edeceği adamlarla beraberken
şimdi en yakınında olanların tuzaklarını bozacak adamlar tutarken onların da
tuzak kurmasını engelleyecek adamlar tutuyorlar.Dıştaki kelepçeleri kırmak
kolay ama içtekileri kırmak biraz zor. Çünkü kelepçeleri yapan kendimiziz.
Kendi evimizi ve çocuklarımızı idarede aciz kaldığımız
halde bütün bir milletin veya dünyanın tamamına hükmetmek gelir içimizden ve
kısır aklımızla koyduğumuz kanun kalıplarına sığmayanları yontarak küçültmeye,
bizim akıl boyumuzu geçmemesini sağlamaya çalışarak hem onun hayatını hem kendi
hayatımızı mahvederiz
Asırların tortusu olan kalıplaşmış söz ve davranışları kırıp
çıkmak yalnız peygamberlere ve onlara iman edenlere nasip olmuş.
Binlerce yıldır insanlığın başını ağrıtan putperestlerin
kalıplaşmış kıyafet ve ibadetlerin geleneklerinde sıkışan insanlara Sevgili
Peygamberimiz:
Müşriklere muhalefet ediniz buyurmuş. (Buhari, Sahih,
K. Libas, Bab Taklim ül ezfar)
Mecusilere muhalefet ediniz Ateşperestlerin kısır
akıllarıyla koyduğu kurallardan bir dünya oluşturmuşlar, siz oraya çakılı
kalmayın anlamında bizi uyarmış. (Müslim, Sahih, K. Taharet, bab hısal il
Fıtrat)
Yahudilere muhalefet ediniz buyurmuş (Ebu Davud, Sünen,
K. Salat, Bab sl salatü finna li)
Peki, ona muhalefet, buna muhalefet kime göre hareket
edeceğiz
Hiç bir kimsenin dondurduğu kalıba girmeden bu dünyaya
geldiğimizi düşünün. Büyüdükçe çevrenin koyduğu kalıplara girmeye başladıkça
sıkıntıların başladığını, kuşkuların arttığını hatırlayın.
İşte bu soruya cevabı Rabbimiz Kur an-ı Keriminde Allaha
itaat ediniz, peygambere itaat ediniz buyurur.
Yedi milyar insanın aklını, ufkunu, idealini, hayalini yaratan
Allah a itaat edersek gönül ufuklarımızın önüne kimse perde çekemez.
Dünya nimetlerinin en başında aldığımız hava gelir.
Yemeden içmeden bir gün yaşarız ama havasız bir dakika zor yaşarız. Onun için
en değerlisi olmasına rağmen o hava da her giriş ve çıkışta ömrümüzden bir
nefeslik eksiltiyor ve bizi ahirete yaklaştırıyor.
Ölümü yok olmak olarak anlayanlar, ölüm sözcüklerinden
rahatsız olurlar, dünya nimetlerinin kelepçeleri, ölümün akla gelmesine izin
vermezler.
Halbuki ölümü Allah a kavuşma olarak inananlar tezkere
almaya benzetirler ve Gel tezkere gel diyerek her nefeste yakınlaşmanın sevincini yaşarlar. Havaya hükmeden,
rüzgârı emrinde kullanan, hayvanların dilinden anlayan, karıncaların
konuşmasını dinleyince gülen Süleyman aleyhisselam, bütün bu nimetlerin esiri
olmamış ve ellerini açarak salih amel işlemesini ve salih kullarının arasına
katmasını Rabbinden istemiş:
(Süleyman) karıncanın sözüne güldü ve dedi: Rabbim,
bana, anne ve babama verdiğin nimete şükretmeyi ve razı olacağın salih ameli
yapmayı bana ilham et. Rahmetinle beni salih kullarının arasına kat. (Neml
süresi ayet 19)
Rabbin yarattığı bu dünyada onun koyduğu tabiat
kanunlarına uygun yaşadığımız sürece hayatımızı güzelleştiriyoruz.
Kendimiz müdahale edince zorlamalar, hastalıklar,
arızalar, terör... gibi çıbanların çıkmasını sağlıyoruz. Rabbin verdikleri ve
aldıklarına şükrederek ona boyun eğerek onun yarattıklarına boyun eğmeme
eğitiminden geçerek hür insanların yetişmesi İslami Eğitimden geçer vesselam.