Modernizmin yok ettiği kültürler, gelenekler her şeyden önemlisi alternatif yaşam biçimleri arasına her geçen gün bir yenisi daha ekleniyor. Kuzeyden, güneye, doğudan, batıya, bu yok oluşa bütün insanlık tanık oluyor. Avrupa’dan Afrika’ya Asya’dan Amerika’ya kadar, bir çok dil, inanç ve kültür yok oluyor. Buna yok ediliyor demek daha doğru aslında. Egemen güçler kendilerine ait olan her ne varsa bunu tüm dünyaya dayatıyor.

Alışkanlıklarımız, standartlarımız, toplumsal ve sosyal ilişkilerimiz, kısacası bizi biz yapan ne varsa hızla tahrip oluyor. Burada üzerinde durulması gereken husus, bu dayatmanın yok ettiği alternatif yaşam biçimlerinin, geleceğimiz üzerindeki olumlu etkileri.

Bu planlı bir proje. Egemen güçlerin dilleriyle sağladıkları bu değişimi toplumsal hayatımıza daha fazla müdahale ederek sürdürüyorlar. Örneğin, köy ürünlerinin zararlı olduğunu belirterek bu ürünlerin fabrikalarda ve özel çiftliklerle üretilmesini ve işlenmesini empoze edenler bugün gelişen teknolojiyle birlikte, her türlü yiyeceği biyolojik aşılarla yetiştiriyorlar.

Yediğimiz besinlerin DNA’sıyla oynayanlara karşılık bugün ekolojik ürünler, yani tamamıyla doğal, tarladan toplandığı gibi paketlenip üreticiye sunulan yiyecekler revaçta. İnsanlar artık biyolojik aşılarla yetiştirilen hormonlu ürünleri tercih etmiyor ama bu dayatma hâlâ var. Satın alacağımız ürünlerin doğallığından ziyade hangi fabrikada üretildiğine hangi markaya ait olduğuna daha çok dikkat ediyoruz.

Bu durum laboratuvar ortamını etkin şekilde kullanan egemen güçlerin işine geliyor. İngiliz ordusunun Amerikalı yerlileri yok etmek için üzerinde çiçek mikrobu taşıyan battaniyeleri, yerlileri dağıtması gibi ilk bakışta iyi niyetli ama sonrasına büyük felaketlere yol açan adımlar bunlar. Genetiği ile oynanan yiyecekler konusu ise ülkemizde çok fazla bilinmiyor. Bu işin bir tarafı, diğer tarafı ise BM tarafından yapılan araştırmada ortaya çıkıyor. Baskın diller olan İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, Rusça nedeniyle bugün yeryüzünde bir çok dil yok oluyor. Tabi bununla birlikte tarih, kültür ve gelenekte.

Bunların arasında en ilgi çekeni ise Eskimo’lar. Kendilerine ait bir dünyaları olan Eskimo’lar Batılılarla tanıştıklarından bu yana ne eskisi gibi yaşıyorlar ne de eskisi gibi konuşuyorlar. Eksi altmış derecede orman ürünleri kullanmayarak kendilerine tüm insanlığı hayran bıraktıran bu halk artık varlık yokluk mücadelesi veriyor. Modern Batı’nın tahrip ettiği bir kültür en açık biçimiyle Eskimo’lar üzerinden anlaşılabilir. Eskimoların üretim ilişkileri oldukça farklıydı. Kara ve deniz hayvanlarının avlandığı araziler üzerinde ve yerleşim alanı üzerinde kişilerin birbirleri karşısında ayrıcalıklı bir durumları yoktu. Biri diğerinden daha fazla hakka sahip değildi.

Eskimolarda her ailenin kendi ihtiyaçlarını karşılamak için kullandığı toprak miktarı belliydi. Fakat bu alanın sınırları kesin ve net çizgilerle çizilmemiştir. Kıtlığın ve açlığın en az görüldüğü toplumlardan biridir Eskimolar. Avlanan hayvanlardan herkes ihtiyacı kadar alır. Toplumun liderliğini ise çalışkan, cömert ve yardımsever insanlar üstlenir. Kavga ve anlaşmazlık ise Eskimolar arasında çok az rastlanılır bir durumdur. J.L Briggs, tarafından kaleme alınan “Eskimo Ailesi” adlı kitap Harvard Üniversitesi yayınları tarafından 1970 yılında basılmıştı.

Batlılarla tanıştıklarından bu yana Eskimo kültürü de haliyle çok değişti. Artık onlarda Batılı anlamıyla modernleşti diyebiliriz. Modernleştiler ve yok oldular. Kapitalist güçler onları da modern hayata katarak sömürünün içine çekti.* Kendi toplumsal yapılarında dayanışmayı, paylaşmayı, dostluğu esas alan bu ve benzer topluluklar maalesef yok oldu. Dilleriyle yok oldular, mitolojileriyle, kültürleriyle yok oldular. Ama izlerini sürmek ve geleceğin yeniden inşası için bizlere önemli veriler bıraktılar. Bunun farkında mıyız acaba

*Anadolu’da aynı şekilde asimile edilmeye çalışan Yörüklerde bu çerçevede değerlendirilebilir. Hayatlarını göçebe olarak sürdüren Yörüklerin bugün mevcut odaklar tarafından yerleşik hayata geçerek modernleşmeleri dayatılmaktadır. Karaimler de bu bağlamda yok olmaya yüz tutan bir halktır. Kültür ve gelenekleriyle, modern hayata direnen Karaimler’in nüfusları giderek azalmaktadır. Yerleşim alanları sıkça değişen Karaimlerin insanlığın ortak geleceğine yapacağı katkı oldukça fazladır.