Muhterem Müslümanlar;
Rabbimiz Teâlâ, Kur an-ı Azimde: Kötülük, yapan yaptığı
kötülüğü kendine yapmış olur İyilik yapan da aynen böyledir. (Casiye Suresi,
ayet: 21) beyanında bulunmuştur.
Bizler iyiliklerle iştigal edelim. Kötülere ve
kötülüklere asla bulaşmayalım Çünkü kötülüklerin tamamı kul haklarının gaspına
sebebiyet verir. Bir insan kul hakkını ihlal ederse, hiçbir zaman beli
doğrulmaz, yüzü gülmez, iki yakası bir araya gelmez ve kesinlikle iflah olmaz.
Bizim iman esaslarımızdan biri de, ahrette dünyamızın
hesabını Allah a (C.C.) vereceğimize inanmaktır. Allah a vereceğimiz
hesaplardan biri de kul haklarıdır. Yeryüzü, mü minler olarak hepimize
emanettir. Bu emanetin taşınmasında canlılar arasında hukuki sorumlulukların da
olması elbette olacaktır.
Bu sorumlulukların başında da kul hakları gelir. Kim bir
kimsenin hakkını ihlal ederse ahrette bu kendisine ödetilecektir. Ödeme de
sevap-günah alışverişi şeklinde tecelli edecektir. En ufak iyilik de ihlal de
karşılıksız kalmayacaktır. Hakkı ihlal edilen ihlal edeni affetmediği takdirde
Allah (C.C.) da suçluyu affetmeyecektir. Büyük bir cürümle dünyadan ayrılmak
haklının günahlarını yüklenerek mahşere çıkmak akıllı ve imanlı kişilerin
cesaret edemeyeceği bir davranıştır.
Riyazu s-Salihiyn adlı hadis kitabında (C/1 Sf: 258
Diyanet İB Yay) şöyle bir hadis vardır. Efendimiz buyurdu ki:
Bir mü min kardeşinin mukaddeslerine veya malına zarar
verirse dünyadan ayrılmadan onunla helalleşsin. Bunu yapmazsa, ahrette yaptığı
zulüm oranında iyilikleri elinden alınıp hak sahibine verilir; iyiliği yoksa
hak sahibinin günahlarından alınıp hak gasbedene yüklenir.
Hepimiz bugüne dek yüzlerce defa duyduğumuz şu hadis-i
şerifi de hiç unutmayalım: Müslüman, elinden dilinden başkalarının zarar
görmediği kimsedir. (Riyaz ü s-Salihiyn, C/1, Sf: 259)
Muhterem Müslümanlar!
Kul hakkı anlayışıyla insan hakları terimi tamamen
birbirinden farklıdır. İnsan hakları terimi dünyevi bir bakış açısı ürünüdür.
Alanı insanlar arası ilişkilerdir. Bu anlayış insanın sadece dünya ile alakalı
olduğunu ileri sürerek davranışları buna göre tanzime yönelir.
Kul hakları kavramı ise insanı, Allah-insan ilişkileri
içinde ele alır. Yaptırımı hem maddi, hem de manevidir. Hukukun korunmasında
maddi yaptırımından çok manevi yaptırımı daha ağırlıklıdır. Pratik olarak bu
çok daha etkilidir. Müslüman, referansını Hılf ul-Fudul olarak bilinen Mekke de
yaşanan haksızlıklar ve zulüm ortamında bir araya gelen aralarında Peygamber
Efendimizin de olduğu kuruluştan alır. Hılf ul-Fudul anlayışı, haksızlığa
uğrayanın kimliğine bakmadan yanında yer almayı; haksızlık yapanın kimliğine
bakmadan karşısında yer almayı gerektiriyor. Bize düşen hüküm lerle amel, hikmet lerle
seyretmektir.