Hafızalarımızı tazelemekte fayda var… O dönemin yandaş medya organlarının ekonomiyi güllük gülistanlık ve harika tablolarla sunduğu günlerde, artık tüm alışveriş damarları tıkanan, borcunu, vergilerini, hatta SSK’nı bile ödeyemeyen bir esnaf, eline yazar kasayı alarak Başbakanlık merdivenlerinin yolunu tutmuştu… Başbakan Bülent Ecevit, Başbakanlık Binası’nın önüne geldiği anda da, elindeki yazar kasayı fırlatarak, tarihe geçecek bir protestonun öncülüğünü gerçekleştirmişti.
Aslında filmin eşzamanlı yürüyen bir diğer sahnesi daha vardı… Bu sahnede de Cumhurbaşkanlığı makamında oturan tarihin en başarısız Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yine Başbakan’ın önüne yazar kasa kadar büyük olmasa da daha etkili başka bir şey atıyordu… Anayasa Kitapçığı…
Başbakan Ecevit, toplantıdan çıktıktan sonra titreyen sesiyle Cumhurbaşkanını millete şikayet ediyor, ama, o günlerde güllük gülistanlık gösterilen ekonomik tablonun, rakamsal parametrelerin tüm foyası bir anda ortaya çıkıyordu. Devletin tepesindeki bu çekişme, anlamsız tartışma, bir anda doların yüzde 25 artmasına, gecelik faizlerin bile yüzde 7000 gibi korkunç bir rakama ulaşmasına neden oluyordu. Ekonomi bir anda tıkanmıştı… IMF’ye olan borcumuzun ödenmesi tehlikeye girmişti.
IMF apar topar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bağımsız, bağlantısız (?) hükümetine, memleketi daha da yangın yerine çevirecek her şeyi dayatmak için Kemal Derviş’i görevlendirdi.
Derviş, siyasetin tüm kurallarını altüst edecek bir nitelikte, neredeyse Başbakan’ın gücüne eş yetkilerle donatılarak sorunlu ekonominin “Ekonomiden Sorumlu Bakan”ı olarak atandı. Arkasından direktif üzerine direktifler geldi… Yasalar geldi… Çiftçinin, el kadar toprağında geçimini sağlayacak nitelikte beş kuruşluk ürünlerini bile ekmesini yasaklayacak kanunlar peşi sıra çıkarıldı. Hayvancılığı bitiren kararlar alındı… Memlekette üretim durdu… Esnaf peşi sıra iflas etmeye başladı. Alışveriş kavramı unutuldu… İnsanlar, ekonomiye güvenmedikleri için kazandıklarını kenara köşeye koymaya başladılar. Piyasalar tıkandı…
Yaklaşık 23 senedir, üretim dışında her şeyin yapıldığı bir ekonomik tabloyla karşı karşıyayız. Memleketin en verimli, en stratejik kurumları birer birer satılıyor. Özelleştirme adı altında birileri gelir getiren, ömürleri boyunca da gelir getirmesi garanti fabrikaların üzerine oturtuluyor. “Devlet fabrika yapmaz, işletmez” mantığıyla, her kurum kapitalist bir zihniyetle elden çıkarılıyor. Geçilmeyen köprüler, gidilmeyen yollar, hastaneler, uçulmayan havalimanları yapılıyor… Ama, TÜİK’in şaibeli rakamlarında yüzde 8,7’lerdeki, gayri resmi rakamlarda ise yüzde 25’lere ulaşan işsizlerimiz için iş alanları, büyük sanayi fabrikaları yapılmıyor. Türkiye, teknoloji üreten değil, teknoloji tüketen bir kimlik sergiliyor. İnsanların tıkış tıkış doldurduğu AVM’lere baktığınızda, beyaz eşyaların, ileri teknoloji gerektiren cep telefonlarının, bilgisayarların, tabletlerin neredeyse tamamının yabancı menşeli olduğunu görmeniz mümkün. Neden? Çünkü teknolojiye yatırım yapılmıyor… Yerli sermayenin yabancı ürünlerle rekabet edebilmesini sağlayacak bir “Kur Modeli” uygulanmıyor.
Ve, şimdi, yine geldik filmin bir başka sahnesine… “Faiz indir, faiz indir” kavgası sonrasında, küresel emperyalistlerin ve dolar babalarının da devreye girmesiyle dolar aldı başını gitti… Uyguladığınız sistemin kazananları (?) tıkandı kaldı… Ara malı, parça getirerek üretim yapanlar perişan oldu. “Doların yükselmesi bize bir şey yapmaz” diyenler gitsinler benzin pompalarını seyretsinler… Cennetmekan Erbakan Hocamızın ekonomi danışmanı Prof. Dr. Osman Altuğ, “Dolar çıkarsa özel sektörün ödeyecek milyarlarca dolar borcu var” diyor. “Herkese emir verebilirsin, ama ekonomiye emir veremezsin. Ekonominin kuralları acımasızdır.” diyor.
Ve gelelim filmin son bölümüne… Önceki gün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, gözaltına alındı… Borsa tarihinin en dip seviyesini gördü, altın ve döviz fiyatları uçtu… Borsa’da düşüş dolayısıyla iki kez devre kesici uygulandı… Döviz ile borçlu olanların ceplerindeki cüzdanlarındaki para bir anda eridi… Haydi bakalım ekonomiye emir verin! Güllük gülistanlık gösterdiğiniz ekonomi tablosunun, bir yargı operasyonuyla Türkiye’de ne hale geldiğini milletimizin karşısına çıkıp bir anlatın. İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla ilgili olarak teknik olarak bir şey söyleyemem…Ama, soruşturmadaki suçlamaların boyutları gerçekten korkunç görünüyor. Bu soruşturmanın nereye evrileceğini de söyleyebilirim. Çok büyük ihtimalle İmamoğlu tutuklanacak ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına bir kayyum atanacak. Seçme seçilme hakkı yine darbe yiyecek!