“Çok düşünceli.”

“Düşünmekten harap oldu.”

“Çok düşünme, kafayı yersin.”

“Her şeyi çok düşünürüm.”

“Ben, herkesi düşünüyorum.”

Bunlar, düşünmeyle alakalı günlük hayatta kullandığımız ve şahit olduğumuz ifadeler.

Fakat acaba ne kadar doğru ve maksadı nasıl karşılıyor bu ifadeler?

1. Düşünmek, duygusal bir durum değil; akli bir durumdur. Zira insanın en temel vasfı, düşünmek ve bilmektir. Bu yüzden her düşünüyorum diyen, düşünüyor anlamına gelmez.

2. Bu yüzden “vesvese” yani “takıntı” ve “kafaya takmak”, düşünmek değildir. Tabi ki bütün bunlar da insan için bilgi kaynağı ve çözmesi gereken meseleler olabilir. Ama “düşünün” ifadesi ile kastımız, bunlar da değildir.

3. Yine aynı şekilde “sıkıntı” ve “üzüntü” de, düşünmek ile kastettiğimiz anlama dâhil değildir. Tabi ki insan, bazı şeyleri kafasına takabilir. Sıkılabilir. Üzülebilir. Vesvese de az da olsa, insan olmanın şanındandır. Fakat tüm bunların bir ölçüsü ve yeri vardır. Yani her vesvese ya da üzüntü, hastalık alameti olmadığı gibi insanın ahlakına da zarar vermez.

4. Düşünmeyi, diğer yanlış kullanımlardan ayıran en temel şey, “sonuç odaklı” ya da “amele yönelik” olmasıdır. Konuşmak da aynı şekilde sonuç odaklı ve amele yönelik olmalıdır. Aksi halde fantezi ve boş söz olur.

5. Düşünmenin bir başka ayırt edici özelliği, “bilgiye dayalı” olmasıdır. Zira bilmeden konuşan kimsenin cehennemde olduğu, kişiye her duyduğunu söylemenin yalan olarak yeteceği; hadis-i şeriflerde açıkça beyan edilmiştir.

6. Özetle düşünmek:

• Bilmek,

• Araştırmak, sormak,

• Karar vermek,

• Yapmak,

• Ve sonucu takip etmektir.

Yani ben, öyle bir laf söyledim; anlayan anlar, yapan yapar gibi bir tavır yanlıştır. Ayrıca sadece söylemek ve adım atmakla elinden geleni yaptığını zannetmek de yanlıştır. Elinden geleni değil, kendine verilen imkânları sonuna kadar kullanmak esastır.

Bu yüzden insan:

• 1.000 düşünüp,

• 10 yapıp,

• 1 söylemelidir.

Yani:

• Bilmeden karar vermemek gerekir.

• Ama karar verdiği şeyi uygulamak zorunludur. Zira bilmek, yapmayı gerektirir.

• Burada söylemekten kastımız, akıl vermek ve nasihat etmektir. Yani insan, akıl vermeyi adet haline getirmemelidir. Tabi ki tebliğ ve nasihat, zorunludur.

Nasihat, akıl vermek değildir. Aksine:

• Önce kendi bildiğini yapmak,

• Sonra da ihtiyaç halinde yapılabilecek ve faydalı söz vermektir.

Yoksa nasihat:

• Kendi kusurunu gizlemek için konuşmak,

• Sırf durumu idare etmek için konuşmak,

• Biliyor sansınlar diye konuşmak,

• Ve asıl önemlisi yapması gereken bir şey varken onu ihmal edip konuşmak,

• Bilmeden konuşmak,

• Üstüne lazım olmayan yerlerde konuşmak, değildir.

Üstüne lazım olmayan söz söylemek ya hadsizlik ya da cahilliktir.

Sadece boş insan, kusur arar. Tabi ki kusur aramakla kusurları düzeltmeye çalışmak birbirinden farklı şeylerdir. Zira kusur aramak yasaklanmış iken kusurları düzeltmeye çalışmak bir vazifedir.

Cahilliğini gizlemek için konuşan kişi eninde sonunda rezil olur. Zira emek zayi olmadığı gibi emeksiz elde edilen şey de en nihayette heba olur gider.

Durumu kurtarmaya çalışmayı adet haline getirmiş kişinin sonu da pişmanlık ve perişanlıktır. Zira Allah; hainliği, zulmü ve yalanı bir gün mutlaka ortaya çıkarır.