İçinde bulunduğumuz yahut herhangi bir tercihte bulunmaksızın tepetaklak içine itildiğimiz şartlar, dünyayı kimin yakabileceğine dair varsayımı yeniden, hep yeniden gözden geçirmeyi gerekli kılar. Eskimemiş anlatılarda Akdeniz’in Atlantik’e tutunduğu civarda gemileri yakmak, yavuklunun birine kaçması dolayısıyla askerliği yakmak, içerde işlenen suçlar için infazı yakmak gibi tabirler vardır. Rıza gösterilemeyecek gidişat dolayısıyla dünyayı yakmaksa doğrusu büyük bir iddiadır. Elbette gerçekleşmesi namümkün bir şey gibi görünmez. Pekâlâ, dünya yakılabilir ama yakma eyleminin öznesi olmak her yiğidin harcı değildir. Bu doğrultuda girişimde bulunana yiğit denir mi o da şüphe götürür. Net olan bir şey varsa o da gariplerin öyle bir eylemde bulunamayacağıdır!

Bir şiirde geçtiği biçimde söylemek gerekirse, içinden çıkılmaz bir olasılık değil ama önemsiz. Dünyayı yakmasak da olur. Hatta onun bize olumsuz gibi gelen gidişatını görmezden gelebiliriz. Doğrusu bu dünyayı değiştirmek üzere yola çıkıp kendi dünyasını değiştirenlerin şimdiki durumuna benzeyen bir sonuç verir. Nitekim onlar, ya dünyanın ruhlarına ağır gelen tarafına dayanamayıp dar-ı bekaya irtihal etmiş ya da nefislerine uyan her herzeye bulaşıp dünyanın cezbedici işvelerine aldanmışlardır. Her iki halde de dünyalarını değiştirmeyi başarmışlar, hak adına geçmişten gelip bugünlere taşınan ana gayenin böyle olduğuna inanmışlardır. Dolayısıyla bir yanından asla aldanmaz gördükleri insanların hedefleri gerçekleşmiş, açtıkları yol dört şeride çıkarılıp otobana dönüştürülmüş, gösterdikleri hedefe doğru hızla uçuluyor zannederler. Ayaklar yerden kesilince ruhun divaneye dönmesi işten görünmez. İşte, böyle bir âlemde dünyayı yakma işinin gerekliliği göz ardı edilir.

“Yakarsa dünyayı garipler yakar!” diye yazan Ali Tekintüre de onu özgün nağmeleriyle gönüllere ileten rahmetli Müslüm Gürses de bu anarşik söylemde mazurdur. Belki kendileri öyle inanmak istemişler, kitleleri de bu türden sloganik ifadelerle ferahlatmışlardır. Orwell da malum olduğu üzere, “Bir umut varsa proleterlerdedir” mealinde bir şeyler söyler. Yahut yakmaya dair umudun gariplere izafe edilmesi, elitlerin ve güçlülerin dışında hemen herkesin canlı tutmaya çalıştığı, “Güçlüyüz, haklıyız, kazanacağız” sloganlarıyla özdeşleştirilebilir. Hâlbuki insan güçlüyse garip değildir, haklıysa güçlü değildir ve kazanmak kahraman ilan edilip ışık hızında elitleşenlerin harcıdır. Dolayısıyla zar zor katlanılan yaşam boyunca canlı tutulan tüm bu avuntular ayan beyan züğürt tesellisidir.

Birtakım gariplerin, «Çocuklarım aç, iş istiyorum anlamıyor musunuz?» diyerek valilik önünde; işten çıkarıldığı gerekçesiyle adliye önünde, kredi verilip borçlandırıldığı ve borçlarını ödeyemediği için suç örgütlerine karşılıksız hibede bulunup ardını aramayan ama çiftçiyi muhtaç duruma getirip kullandırttığı her kuruşun hesabını soran bir bankanın önünde kendilerini yaktığı görülmüştür. Kendini yakmak suretiyle ölüp gidenlerin yakınlarından, güya kurtarılıp tedavi edilenlerin bizzat kendilerinden çatır çatır hesap sorulur. Kimse kendini yaktığıyla bırakılmaz; ifade imkânı ellerinden alındığı için bu türden intihar eylemine başvuran insanlar yokluktan şikâyet ettiği gerekçesiyle yargılanır, yadırganır, cezalandırılır. Onlar için yapılması gereken yegâne eylem çoktan tanımlanmıştır; başbakanın önüne yazarkasa fırlatmak! Ama ortada ne başbakan vardır, ne de başbakan yerine ikame edilenlerin yanına yaklaşmak imkânı… Hem öyle bir saygısızlık herhalde sorgusuz infazla neticelenir ki böyle bir olaydan kimseciklerin haberi bile olmaz, itina ile üzeri örtülür. Yıllar evvel muktedirler tarafından anasını alıp gitmesi emredilen şahsın mahkeme mahkeme süründürülüp, hapisten tımarhaneye bütün zulümhaneleri dolaştırıldığı ve ne yazık ki bundan kimselerin haberi olmadığı gibi.

Garip dediğin ancak kendi yokluğunu, yoksunluğunu, yoksulluğunu bilir. Yanı başındakinin sancısı kendisine ulaşmaz. Hem ulaşsa elinden bir şey gelmez, hem de garipteki güçlüler için hiçbir şey ifade etmezken birkaç garip çok şey ifade eder. Haliyle garipliklerinin ve ifadesizliklerinin süreğenliği sağlanır. Zira diğer gariplerle organize olabilmelerinin her cihetten önüne geçilmiş, doğal yoldan iletişim imkânları ellerinden alınmış, birlikte hareket edebilme ihtimalleri ortadan kaldırılmıştır. Üstelik kendine dair yokluğu sadece bilmekle kalır, ötesine geçemez. Bildiremez. Şikâyet edemez. Yüksünemez. Şükredebilir. Şükretmesi gereken unsurlar çok ilginçtir üstelik; altında bir araç olamayacağı için semtine bile uğramadığı, kullanamadığı köprüler, otoyollar, tüneller, tedavi edileceği sanrısıyla kaldırıldığı durumda yakınları tarafından ölüsünün teslim alınacağı devasa hastaneler…