EVİNDE dikiş diken Fatma için hayat, getirilen her kumaşla birlikte hızlı ya da yavaş akacaktır. Zira evin geçimi, Fatma’nın omuzlarındadır, kocası emekli maaşı ile faturaları ödemekte başka bir şeye karışmamakta. Gören de Fatma’yı zengin sanır. İsviçre Alpleri gibi küçük bir tepenin yamacında villavari evini, geniş arazisini, muhteşem bahçesini görenler bir çığlık koparmaktalar:
-Ne kadar şanslısın, cennettesin.
Fatma ise cehennemde olduğunu anlatıyor her seferinde, mal mülk istemediğini huzur istediğini, iyice ağırlaşan depresyon hastalığı ile hayatının kâbusa döndüğünü; herkesten, eşinden iyice uzaklaştığını, ailesinden koptuğunu, Allah’tan iki evladından ve dikişten soğumadığını anlatıyor. Eskisi Fatma’nın.
İki sene öncesine kadar iyi, akıllı, sevecen, arkadaş canlısı, cömert, çiçeklere çiğiskin düşmeden kalkar, bitkilerine eğrekler açar, bahçede sofralar kurulur, bülbül nağmeleri arasında kahvaltılar edilir ama kocasının kaba davranışları, Fatma’nın yüce gönüllülüğüne karşın, cahil hareketleri, sevgi göstermeyişi, şiddeti yaygınlaştırışı bardağı taşırır. Bazen dayaktan çok daha ağır gelen hakaretler, onun patlayan kulağından, yarılan dudağından, yumruk yarasından daha fazla yüreğini acıtır. O hayat dolu kadın bir gül gibi solar, yaşama sevincini yitirir. Bugünlerde Fatma, onca ihtiyaçlı haline karşın üçüncü telefonunu da taşın altında kırdı; kendisini anlamayan, suçlayan acımasız yakınlarının kulaklarında çınlayan bed seslerini duymamak için onlar konuşurken telefonu taşın altında ezdi, paramparça etti.
Fatma’nın fiziği düzgün, bedeninde aksayan bir kısım yok ama yüreğinde, beyninde fırtınalar kopmakta, lakin kocası ona inanmamakta:
-Sen deli numarası yapmaktasın demekte, annesi kardeşleri bile, “kendini topla artık” tavsiyelerinde bulunmakta. Sanki kendisi iyileşmeyi istemiyormuş gibi bu, “topla artık kendini” öğütleri de iyice canını sıkmakta. Arkadaşları ona yardım olsun diye yine kumaş götürmekte ama her an yanlış yapıp kumaşı doğrayıp iyi bir elbise çıkarmayacağının farkındalar, elbise bozuk olduğunda da onun moralini bozmamak için, güzel olduğunu söylemekte ama oradan çıkınca başka bir terziye uğrayıp kusurları düzelttirmekteler.
Zira o dikiş ücretine Fatma’nın çok ihtiyacı bulunmaktadır, villanın salonunda halı yok, taksitle bir halı almayı düşünmekte, lavabolarındaki musluklar bozuk, tamirci çağırması gerek, oğlu ağır bir hastalık çekmekte tedavisi çok masraflı. O çalışkan kadın yıllardır evin geçimini üstlendiği için bahçesinden çıkan domates, biber ve patlıcanları konserveleyip, saklayıp, kışın yiyeceğe para vermemekte; közlenmiş kırmızı biber şişelerini, reçellerini eşe dosta satmakta, tek başına bir fabrika gibi üreten, çalışan, mutlu olan kadını bütün çevresi, komşuları, arkadaşları takdir ediyor sadece kocası:
-Ne iş yapıyorsun akşama kadar yatıyorsun, ne zaman görsem elinde çay, kahve keyif yapmaktasın. Eve bir tane ekmek alıp gelmeyen kocanın bu suçlamalarını hep içine atar Fatma, çocukların okul masrafları için komşu villaların bahçelerini düzenler, kazar, ekip biçer, ürünlerini toplar, konserveler. Herkesin takdir ettiği bu çalışkan kadın çeyrek yüzyıldır kocası için hâlâ tembeldir, taşar Fatma öyle bir taşar ki; bildiklerini artık yapamaz olur, hüzünlü bakışlarından etkilenen toprak; domateslerine biberlerine can veremez. Makas tutan elleri kumaşı artık yan yan, eğri kesmektedir; pensleri, pileleri, nervürleri kaydırmakta, etekler çarpık çurpuktur, dikiş tutturamaz gayrı. Müşteriler birer birer ayaklarını çekmektedir, yanında fazla söylenmeseler de dışarı çıktıklarında suratlarını asmakta ve “bu son olsun, bir daha buraya gelmek mi, asla” deyip öfke ile arabalarına yönelmekteler.
Sadece vefalı birkaç dostu; ipten, ilmekten, ölmekten, intihardan bahseden Fatma’nın yeniden hayata dönüp, dikiş tutturacağı günler için sabırla dua etmekte.