Aslında PKK Liderlerinden Cemil Bayık ın şu sözü her şeyi
özetliyor: ABD bizim ortağımız
Cemil Bayık, geçtiğimiz günlerde Alman Die Zeit
Gazetesine verdiği röportajda sarf etmiş bu sözleri. İlginç olan, Bayık ın bu
sözleri değil elbet. Türkiye Cumhuriyeti ni yönetenler de ABD bizim stratejik
ortağımız diyor ya; işte ilginç olan burası. Yani ABD hem Türkiye Cumhuriyeti nin ortağı, hem de Türkiye nin
azılı düşmanı olan PKK nın ortağı. Maalesef, bu günkü dünya düzeninde işler
böyle yürüyor. Nedenine gelince:
Modern dünyada temel tercihler genellikle iki ana
noktadan hareketle belirlenmektedir.
1- Ülkenin coğrafi ve tarihi geçmişi ile jeopolitik
gerçeklerini esas alan tercihler. (Reel politik)
2- Milletin dünya görüşü doğrultusunda şekillenen
tercihler (İdeal politik)
Bu iki temel tercih açısından Türkiye nin duruşunu analiz
ettiğimizde, ilk kategoride yer aldığını söyleyebiliriz. Türkiye nin Batı
ittifakı içinde yer alması, sadece güvenlik meseleleriyle açıklanamaz. Asıl
neden, siyasi ve ideolojik tercihlerden kaynaklanmaktadır. Bu durumun, son
150-200 yıllık tarihimizde iki istisnası vardır:
1. si Sultan 2. Abdülhamid in yürüttüğü İslam Birliği
siyaseti
2. si ise Başbakan Erbakan ın aynı çerçevede
somutlaştırdığı D8 oluşumudur.
Türkiye, dünya haritasında çok stratejik bir noktada yer
almaktadır. Geçmişte Türkiye nin bulunduğu coğrafyada yer alan devletler
bölgesine ve dünyaya hâkim olmuşlardır. Ancak Türkiye, genellikle kendine ait
bir misyonla hareket etmemiş; Aksine, dış konjonktürün önüne koyduğu
tercihlerle zaman öldürmüştür. Bu tercihleri nedeniyle bölge lideri veya dünya
lideri gibi üstün vasıfların uzağında durmaktadır. Sadece günümüz Türkiye sinde
değil, Batılılaşmanın başlangıcından itibaren öyle davranılmıştır. Bir dönem
İngilizlerle iş tutulmuş, bir dönem Ruslarla. 1. Dünya savaşında Almanların
safında yer alınmış, 2. Dünya savaşı sonrasında Stalin in tehditleri nedeniyle
NATO ya girilmiş.
Bütün bu süreçler incelendiğinde temel problemin ideal
olandan vaz geçmek olduğunu görürüz. Daha da acı olanı; reel politika adı
altında denge siyaseti yoluna evrilmiş, oradan da işbirlikçiliğe savrulmuş olan
anlayış neredeyse kanıksanma noktasına gelmiştir. Osmanlı da Batılılaşmayı en
çok gayri Müslim azınlıkların istemesi, karmaşık gibi olan durumu daha
anlaşılır kılıyor.
1838 yılında İngiltere ile imzalanan Serbest Ticaret
Sözleşmesi Batılılaşmanın resmi başlangıcı olarak kabul edilir. Daha sonra
diğer Avrupa ülkelerini de kapsayan bu sözleşme, ülkede üretimin durmasına ve
sanayinin bitmesine yol açmıştır.
1839 da ilan edilen Tanzimat Fermanı ile devletin yönü
resmen Batı ya çevrilmiştir. İşte, sürekli karşılaştığımız problemlerin asıl
nedeni burada yatmaktadır. Atılan bu adımlar, tarihçiler tarafından denge
politikası olarak açıklanmıştır. Asıl soru şu:
Genel anlamda, 350 yılı aşkın bir süreden beri
uygulanmakta olan denge politikasından ülkemiz kazançlı mı çıkmış, yoksa
kaybeden taraf mı olmuş
Denge politikasının ülkemize ve milletimize verdiği
zararlar saymakla bitmez. Denge politikası, Türkiye nin içine düştüğü derin bir
çukur gibi. İçinde sürekli debelenip duruyor.