Soma’da yüzlerce şehit!

Allah’tan rahmet diliyoruz.

Ağıtlar, çığlıklar, gözyaşları ile perişan durumda iken, bir de senin vefat haberinle vurulduk Altan Abi!

Bizden önce gitmek var mıydı, ciğerimizi yaktın be Abi!

Kimseye anlatamadığımız ortak dertlerle doluyuz Abi! Hep sustuk, hep içeri attık, kimseye bir şey belli etmedik. Çünkü seninle öyle uygun görmüştük Abi! Ama artık sen bizden önce gittin, bizim konuşmamızı kimse önleyemez artık Abi!

İkimiz de Milli Görüş’ün Nizam ve Selamet yıllarında görevler yapmışız, birbirimizden habersiz. Sen 1935 doğumlu Altan Abim ile yollarımız 1984’de kesişmişti. Bir müddet sonra da benim başkanlığımda “Refah Partisi İstanbul Mali Komite” üyeliğine atanmıştın. İl Başkanımız genç Recep Tayyip Erdoğan’dı.

O ne çalışmaydı Altan Abi! “Paramız kadar faaliyet yapmak değil, yapmamız gereken faaliyet kadar para bulmamız gerekir” kaidesini benimseyip ne çabalar içine girmiştik Cumartesi-pazar, bayram- kandil, tatil-mesai, gece-gündüz mefhumunu kaldırmıştık hatırlar mısın Abi Hele Kurban bayramlarında, davamız için sırtımızla kanlı hayvan derisi taşıdığımızı, bayramlaşmak için bekleyen ailelerimizi bir hafta sonra ancak görebilecek kadar, devamlı teşkilatlarda çalıştığımızı unutabilir misin Abi Sen o zaman Eminönü’nde çorap fanila satar, geçimini temin ederdin. Ben biliyordum ki, ailene götürdüğünden fazlasını “cihad”a getirip teslim ederdin. Yaptığımız çalışmaların hep en ön safında bulunurdun. Reis’imizi ve teşkilatımızı yıllarca maddi ve manevi olarak hep nefsimize tercih ettiğimizi de benim gibi unutmamışsındır Abi!

Hatırlıyor musun Abi, 1994 seçimlerinde reklam ajansımız olan Nabi Avcı’nın önümüze koyduğu, o günkü cürmümüze göre astronomik faturayı ödeyebilmek için kaç ay evimize gitmeden çalışmıştık Biz kazandığımız İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin devir teslim törenine bile katılamamıştık. Üç kuruş para bulalım diye. Bizi, para isteyeceğiz diye kapıdan kovalayan “Müslüman” iş adamlarını unuttun mu abi Bir ömre sığması mümkün olmayan fedakârlıklarını biz nasıl unuturuz Altan Abi

Altan Abi! Genç evlatların vardı. Belediyeyi kazandığımız günlerde bir hata işlemişlerdi, gençlik heyecanı ve acemiliği ile! Bir babanın düşebileceği en acı duruma düşmüştün. Evlatların mafyanın eline düşmüştü. Ölümle tehdit edip senden evlatların için para istiyorlardı. Çaresizdin, çırpınıyordun, yırtınıyordun, ama istenilen parayı bulman mümkün değildi. Evlatlarının infazı an meselesi idi. Seni de o yaşına rağmen günlerce rehin alıp kötü şekilde dövmüşlerdi. Mafyaya yalvarıyordun, ama çare olmuyordu. Evine ekmek götüremez durumda idin. Diğer çocukların ve ailen evde ağlaşıyorlardı.

Sonunda aklına “Reis” geliverdi. Bize danıştın, biz de aynı aklı vermiştik. Öyle ya, o şimdi Avrupa’nın birçok devletinden daha büyük bir makamın sahibiydi.

İlk görüşmeye gittiğimizi unuttun mu Altan Abi! Reis’in bizi, para isteyeceğiz diye kapısından kovan ve “kavurmacı”lıkla iştigal eden “Müslüman” iş adamı ile görüşmesi vardı. Görüşme o kadar uzadı ki, bize o gün sıra gelmemişti. Ertesi gün de Cüneyt Zapsu ile yemek yemek çok vaktini almıştı, akşama kadar bekleme odasında dertleşmiştik, bize yine sıra gelmemişti. Günler sonra görüşebilmiştin. Ama yüzü buruşmuş, evlatlarının kusurlarını senin yüzüne vura vura, bir çare bulamayacağını sana söylemişti. Üzgün ve perişan duruma düşmüştün. Araya biz girmiştik. Evet belediye kasasından bir meblağ aktarmak söz konusu olamaz ama BİT yönetim kurulu üyeliklerinden birisine ismi yazılabilir ve ailesinin düştüğü yokluk ve sefalete çare bulunabilirdi. Bize hayır diyememişti. Ama birkaç gün sonra baktık ki, bütün BİTlerin yönetim kurulu üyeliklerine Ömer Dinçer ve İdris Naim Şahin’in şahısları ve etrafları getirilmiş, boş bir yer bırakılmamıştı. Sen perişandın. Ankara’ya Erbakan Hocamıza gitmiştin. Orada Hocamızın bir kerametini bize anlattın, o kayıtlarımızda var Altan Abi! Belediye Başkanı ile telefonda görüşen Hocamız seni geri göndermişti. Tavsiye ettiği bir de çözüm önerisi vardı.

Altan Abi, İstanbul’a geri geldin ama Reis bu sefer seninle görüşmeyi bile kabul etmiyordu. Kuytularda köşelerde ağlayıp sızlıyordun, bekleme salonlarının demirbaşı olmuştun. Ama görüşmüyorlardı seninle. Ara sıra dertleşiyorduk ve ikimiz de gözyaşlarına boğuluyorduk çaresizlikten. Mafya aman vermiyor, evladının feryatları sana telefonlarda dinletiliyordu. Kahroluyordun. Ailen açtı perişandı. Belediyede “geleceğin başbakanı” için nice çalışmalar yapılıyordu ama geçmişin cefakar ve fedakar Milli Görüşçüsüne randevu bile verilmiyordu. Bu ıstırabın 18 ay sürmüştü Abi! Sağlığın da iyice bozulmuştu.

Nihayet o da insandı, senin bu perişan halini görüp kalbi yumuşamıştı. Yanlış anlaşılmasın, Resi’in değil, mafya babasının kalbi yumuşamış ve evlatlarını sana iade etmişlerdi. O mafya babasının, senin o asil ve yalansız durumunu görüp nasıl hidayete geldiğini bana anlatmıştın Abi!

Evlatların 18 aylık işkenceden çıkıp sana iade edildiğinde bitik vaziyetteydiler. Nitekim bir tanesi fazla yaşamadı, vefat etti.

Sen de bitmiştin be Abi! Nice hastalık, bu kahırlı hayat sebebiyle sana musallat olmuştu. Buna rağmen seni her görüşümde sabır ve tahammülünden bir şey kaybolmamış olduğunu görür, gizli gözyaşı dökerdik Abi!

“Her yaptığımı Allah için yaptım, ama bunlara varsa hakkım asla helal etmeyeceğim, ahirette yakalarına yapışacağım!” dediğini unutabilir miyim   Al benden de o kadar Abi! Bunları yazmamak için sana söz vermiştim, ama o sözüm sen hayatta iken geçerliydi be Abi!

Senin çektiğini satırbaşları ile yazdık da, bizim çektiklerimizi kimse yazmayacak Abi! Çünkü onları hiç kimseye anlatmadık ki!

Bu anlattıklarımızdan utanacak kimsenin kalmamış olduğunu sana hatırlatıyorum Altan Abi! Diğerleri mi dedin

Onlar, yüksek koltuklara, boğazda villalara, gemilere, yatlara, dolarlara, avrolara kavuştular, şimdi oyalanıyorlar Abi! Bu yazımız bile kendilerine ulaşmayacaktır emin olasın!

Başta Reis olmak üzere seni göz göre göre ölüme terk edenlerin birçoğu cenazene de katıldı. İmamın tek taraflı sorusu üzerine haklarını helal ettiklerini bile haykırdılar. Lakin sana sorma imkânı yoktu ki, bana dediklerini onların yüzüne karşı da diyebilesin Abi!

Umuyorum senin kavuştuğuna inandığım makamları Rabbim bize de nasip eder. Bekle bizi Abi, elbet buluşacağız!

Nur içinde yat, mekânın Cenneti Ala olsun; Çilekeş, Mücahid, Mazlum Altan Günay Abim benim!

Yatak Odası

Lüks villaları var, her oda

Yetmiş iki metrekare yer...

Sonunda girmiş bir mezara,

Yetmiş, iki metre kara yer!