Türkiye’nin dış politikası bidayetten beri Amerikan merkezlidir. Ortadoğu’da Amerika’nın uç karakolu gibi hareket eden, ABD’nin isteği üzerine İsrail’in güvenliğini sağlayan ancak Arap dünyasına da mesafeli bir duruşla yaklaşan, zaman zaman denge politikası gütmeye çalışsa da aslında yüzünü tamamen Amerika Birleşik Devletleri’ne dönmüş dış politikadaki bu bağımlılıkta NATO’ya üye olmanın da etkisi büyüktür.
Türk dış politikasının değişik dönemlerde nüans farklılıkları olsa da ABD merkezli genel politika her zaman devam etmiştir. Bunun istisna olduğu tek dönem Necmettin Erbakan Hoca’nın iktidar ortağı olduğu dönemlerdir.

12 Mart 1971 muhtırası dönemi sonrası yaşanan ara dönemde Türkiye’nin Ortadoğu’daki Müslüman ülkelerle ilişkilerine mesafe konulmuştur. Mart 1972’de Cidde’de İslam Konferansı Yasası imzaya açılmış, ancak Türkiye buna imza atmamıştır.

12 Mart döneminden sonra Türkiye’nin Arap dünyasıyla ilişkileri tekrar ivme kazanmıştır. Gerek CHP-MSP koalisyon hükümeti dönemi gerekse akabindeki Milliyetçi Cephe hükümetleri dönemlerinde dış politikadaki fark edilir değişiklik göze çarpmaktadır.

CHP-MSP hükümetinde Ecevit’in ABD karşıtlığı, Milli Selamet Partisi lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca’nın Siyonizm karşıtlığı bu ilişkilerin ivme kazanmasında önemli rolü olmuştur ancak asıl anti-Amerikancı politikadaki baş aktör Erbakan Hoca’dır.

Erbakan Hoca’nın yönü her zaman İslâm dünyasına dönüktü. Batı taklitçiliğini eleştiren, İslâm Birleşmiş Milletleri’ni, İslâm Savunma Paktı’nı, İslâm Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gibi ABD ve Batı’ya alternatif sistemi savunan Erbakan Hoca’nın İslâm dünyasıyla ilişkileri geliştirmek için hem iç kamuoyu desteği hem de fikri altyapısı vardı.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda ABD ve Batı’nın Türkiye’ye karşı tutumu da Erbakan Hoca’nın duruşunu haklı çıkartmıştır. Türkiye bu dönemde (6 Ekim 1973) Arap-İsrail savaşında Arapların yanında yer aldı. Araplarla ilişkilerin geliştirilmesinin neticesi 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nda alındı. Libya lideri Muammer Kaddafi, Türk uçaklarının uçabilmesi için gerekli yakıt ve lastikleri yollayarak Türkiye’ye fiilen yardım etti. Türkiye 10 Kasım 1975’te BM Genel Kurulu’nda Siyonizm’i ırkçılığın bir türü olarak kabul eden karara destek verdi ve Araplardan yana tavır aldığını gösterdi.

CHP-MSP koalisyonu döneminde temeli atılan Ortadoğu ülkeleriyle iyi ilişkiler sonraki dönemlere de yansımıştır. Erbakan Hoca’nın, gerek CHP ile kurduğu hükümette gerekse sonra içinde aktif olarak yer aldığı Milliyetçi Cephe hükümetlerinde İslam ülkeleriyle ilişkiler devam etmiştir.

I. Milliyetçi Cephe, II. Milliyetçi Cephe ve sonrasında MSP ve MHP’nin dışarıdan desteklediği Adalet Partisi’nin kurduğu azınlık hükümeti dönemlerinde Türkiye’nin Ortadoğu politikasındaki olumlu değişiklik Erbakan Hoca faktörünü göstermektedir. Bu dönemlerde gerek Arap ülkeleri gerekse İKÖ ilişkileri gelişti. Bu, 1975’teki İKÖ toplantısına Dışişleri Genel Sekreterliği değil bizzat Dışişleri Bakanı Çağlayangil’in katılması, 12-15 Mayıs 1976’da İstanbul’da konferans tertip edilmesi ilişkilerin ne düzeye geldiğini göstermesi açısından önemliydi. Rabbat’taki toplantıya katılıp katılmamayı tartışan Türkiye, İstanbul’daki konferansta Cumhurbaşkanı’nın mesajının okunması, Başbakan Demirel’in konuşma yapması, kültürel ve bilimsel işbirliği antlaşmalarının imzalanması ilişkilerin seyrini göstermektedir.

Bu gelişmelere Arap dünyası kayıtsız kalmadı. 1979’da Fas’taki Dışişleri Bakanları Konferansı’nda Kıbrıs Türk Müslüman Topluluğu’nun konuk statüsünden gözlemci statüsüne geçirilmesi kararlaştırıldı. Rumların ekonomik boykotundan zarar gören Türk toplumuna yardım yapılması çağrısında bulunuldu.

Sonuç olarak, Erbakan Hoca’nın aktif rol oynadığı dönemler hariç, Türkiye’nin Ortadoğu politikası ana hatlarıyla denge politikası üzerine kurulmuştur. Tarihi ve jeopolitik önemi yadsınamayacak Türkiye’nin bir taraftan ekonomik olarak ABD ve Batı’nın yardımlarına ihtiyaç duyması, bir taraftan İslam ülkeleriyle dini, tarihi ve kültürel bağları, diğer yandan Osmanlı’nın son döneminden itibaren Batı’ya bakan yüzü ve bunun Cumhuriyet’le birlikte iyice gün yüzüne çıkması Türk dış politikasının denge üzerine kurulmasında önemli rol oynamıştır.

“Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin denge politikasından başka çıkar yolu yoktur” anlayışına inanan iktidarlar bilmiyorlar ki Türkiye, Ortadoğu’da ABD’nin uç karakolu gibi hareket ettiği müddetçe, ABD’nin sömürü ve kanla kurduğu dünya düzeninin bir parçası olmaya devam edecektir. ABD’nin İslam dünyasında yaptığı her ameliyattan sonra özellikle sınırlarındaki ameliyatlarından sonra bedelin büyüğünü Türkiye ödemektedir. Son yıllardaki ödediğimiz bedellerin ABD merkezli dış politikanın bir sonucu olduğunu söylemek zor olmasa gerektir.