Beşiktaş, şampiyonluk yarışına giriştiği üç rakibinden geri kalmıştı. Yakası ve ayaklarındaki Şampiyonlar Ligi kilidi de bunda rol oynamıştı hiç kuşkusuz... Şimdi Almanya’daki feci yenilgiden sonra bu kelepçelerden kurtulunmuş ve iş lige ve bizim kupaya sarılmaya kalmıştı. Rakip mi? Spor basınımızın şişire şişire neredeyse ülkenin, hatta Avrupa’nın en etkili ve kıyak futbolunu oynadığını iddia ettiği Fenerbahçe idi... Peki gerçek bu muydu? Hayır! Al sana, ver bana, atarsam bir tane kazanırım, yersem de bir tane daha atmaya çalışırım, olmazsa da bir puanla pusuya yatarım sistemi ile düne kadar çalıştırdığı bütün takımlarını böyle oynatan Aykut Kocaman’ın takımı idi bu Fenerbahçe...
Maça öyle gelinmişti ki... Beşiktaş’ta gollerin kahramanı Talisca ve savunmanın temel direklerinden Pepe cezalıydılar. Kala kala Oğuzhan kalmıştı forvet arkası... Ama o da nedense, nasılsa aniden hastalanmıştı. Buna karşılık Fenerbahçe’de hemen hemen hiç eksik yoktu. Kimse sakın ola ki Hasan Ali’den, sonradan da sakatlığı nüksedip çıkan İsmail’den söz etmesin...
Neyse, Atiba, Tolgay ve Medel’e kalan orta alan tartışmasız Love’u destekleyemezdi. Oysa karşıda Topal-Sousa ikilisi vardı, hem de Guiliano ile birlikte... Tandemde Skartel yoktu ama yine de son maçların ikilisi vardı. Volkan Demirel acaba bavulunu hazırla talimatı almıştı da, kenara mı mahkûm edilmişti?
Ve de açık ve net ofsayt gol ile Fenerbahçe öne geçti. Şimdi Beşiktaş dağılacak, açılacak, böylece de Fenerbahçe farkı büyütecekti. Ama bu Fenerbahçe’nin başında Aykut hocanın olduğu unutuluyordu. Nitekim geriye saklanmaya başladı deplasman takımı... Ve işte hoca farkı ortaya çıktı. Şenol Güneş, Medel’i Tosiç’i yerine çekti, Adriano’yu sol açığa sürdü, Babel’i de ikinci santrfor olarak Love’ün yanına... Bu aslında riske girmekti ama nasılsa rakip gelmiyordu ki...
Soyunma odasından dönüldüğünde Beşiktaş inanılmaz bir eforla rakibinin üzerine adeta çöktü... Ve bir sağ kanat pas alış verişinden sonra atılan ortayı koşarak gelen Vida gol yaptı. İşte maç artık kopuyordu sanki... Sonrasında Quaresma klasik vuruşu ile skoru Beşiktaş tarafına ağırlaştırdı ve de yine o bu defa sol ayağıyla maçı bitirdi. Şenol hoca Vida ile Negredo’yu değiştirdiğinde bir riske daha giriyordu ama, ama hemen sonrasında Love’u alıp Caner ‘i oyuna attı. Karşı taraf mı? En iyi adamı Atıff’i alıp yerine ayakta duramayan Alper’i aldı. Yürüyen Guiliano hâlâ sahadaydı. Öylesine devam etti ki, Valbuena girdiğinden bile hâlâ ortalıkta idi...
Beşiktaş maçı kazandı... Ancak artısı ile... Yani yarınlarda bir puan eşitliğinde, şimdi olduğu gibi, ikili averajı eline geçirdi. Bence bu maçın bir dersi daha vardı. O da Tolgay’ın sakat veya cezalı değilse, bu takımda direkt olarak oynaması gerektiği idi...