Milli Gazete 43. yılını geride bıraktı. Neredeyse yarım asırdır Müslüman camianın gören gözü işiten kulağı oldu. Türkiye bir yerlerden bir yerlere doğru evrilirken, süreçler birbirini kovalarken Milli Gazete “sabite” üzerinde durdu. Ayakların kaymaması için geçtiğimiz yerlere uyarı levhaları yerleştirdi. “Dikkat Kaygan Zemin” uyarısını dikkate alanlar konjonktürel ayartmalardan salimen kurtuldular. Aksi hareket edenler ise kaygan zeminin kurbanı oldular.
Türkiye’nin son yarım yü zyılında hiçbir şey yokken Milli Gazete vardı. Necip Fazıl’dan Sezai Karakoç’a, İsmet Özel’den Rasim Özdenören’e kadar daha birçok önemli isim ya bu mektepte öğretmen olmuş ya da öğrencilik yapmıştır. Milli Gazete kıyamet aşısı olmuş yazarların istikametini tayin ettiği, niyetini eylemine denk kıldığı bir platform olmuştur hep. Bugün faklı gazetelerde yazan birçok kalem için Milli Gazete adeta “Acemi Birliği” fonksiyonunu icra etmiştir.
Bugün için bunu hatırlayan vefalı kalemler kadar görmezden gelen vefasız kalemler de çoktur. Yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyen civcivler Milli Gazete’ye izafe edilmekten bile içtinap ederler. Şuurlu birlikteliklerin yığınlaştığı, kitleye ve kamuya dönüştüğü bir ortamda siyasi analizler yerlerde sürünürken, içi boş sloganlar havada uçuşuyor.
Yazılı ve görsel basın sürekli yarını olmayan kavgaların fitilini ateşlemekle meşgul. Milli Gazete bu medyatik hengâme içerisinde kalabalıklardan güç bela kafasını uzatırcasına su bardağını tartışanlara inat denizi işaret ediyor. Denize bakmak yerine denizi işaret eden parmağa dikkat kesilenlerin sayısı yine daha fazla. İşaret edilen denizi görenlerin sayısının az olması hiç dert değil. Doğru yeri görenlerin uçsuz bucaksız azınlığı denize değil parmağa bakanların kesretinden çok daha önemli ve de hayırlıdır. Tiraj dalgalanmaları ile dağılabilecek kalabalıklar ancak hayal kırıklıklarının mimarı olabilirler. Anadolu Gençlik başta olmak üzere geleneksel Milli Gazete okuyucularına bu anlamda çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Akılda daha kalın bir çizgi olarak kalması için madde madde ve üzerine basa basa söyleyelim o halde:
Milli Gazete’ye karşı duyarsız olanların yanlış giden şeyler konusunda şikâyet etme hakkı da asgari seviyeye düşer. Gazetesini küçük gören okumayan birinin bir şeyleri değiştirip geliştirme gücü laftan öteye gidemez.
Anadolu Gençlik teşkilatlarının Milli Gazete okuyucuları ile tanışma programları yapmaları gerekir. Milli Gazete’yi okumama, çekinceli yaklaşma gibi durumların sebeplerine inmeli ve mutlaka bu konuda anketler düzenlenmelidir.
Milli Gazete okullara daha fazla girmeli. Üniversitelerde daha çok okunan bir gazete haline gelmelidir. Eli Milli Gazete’de, ama gönlü başka gazetede çok insan tanıdığımı söyleyebilirim.
Milli Gazete ülke gündemini belirlemelidir. Bu gerçekleşmediği zamanlarda hiç olmazsa Milli Gazete okuyucusunun kültürel ve siyasi gündemini belirleyen bir gazete olmalıdır.
Milli Gazete hakikatin faklı renk ve desenlerini bünyesinde barındırmalı, farklı nüanslara sahip kalem sahiplerine de sayfalarını açmalıdır.
Hakikat sabittir; lakin onu kavrayacak idrak nerdeyse her on yılda bir değişip dönüşmektedir. Bu sebepten özellikle gençlerin seviyesine ve idrakine uygun bir dil geliştirilmeli, bu konuda Anadolu Gençlik nabız yoklaması yapmalıdır.
Milli Gazete evi terk etmeyen tek kişidir. Herkes çeşitli sebep ve bahanelerle evden ayrılır, gider; fakat Milli Gazete “Hak geldi, batıl zail oldu” ilahi gerçeği ile bu hakikatin bekçiliğini yapar. Partiler biter, oluşumlar söner, iktidarlar yıkılır, dernekler kapatılır, ama Milli Gazete ülküsü mutlak hakikatten aldığı enerjiyle şarkısını söylemeye devam eder.
Milli Gazete karamsarlık ve yeis dönemlerinde omurgamızın sapasağlam olduğunu ‘aynada iskeletini görme cesaretine sahip’ olanlara anlayacağı dilden anlatan, sönmeyen ümit ışığıdır.
Milli Gazete hem camii altı çay ocağıdır, hem fakülte kantinidir, hem de Boğaziçi Üniversitesi düşünce kulübüdür. Belki de bu üç platformun bir araya gelmiş şeklidir. Üniversite profesörünün ya da mülkiyeli öğrencinin veya bir siyaset analizcisinin konuştuğu bir ortamda onlarla birlikte aynı masayı paylaşan ve yeri geldikçe söze karışan camii cemaati yani bir nevi hacı amca’dır.
Unutulmamalıdır ki gazete okuyucuyla birlikte kurulur, çatısı okuyucuyla birlikte çatılır hatta manşeti birlikte atılır. Okuyucu bir gazetenin görünmeyen personeli, en istikrarlı jeneriğidir.
Milliliğin kavram kargaşasına kurban edildiği şu günlerde Milli Gazete’ye sahip çıkalım, çıkmayanları nazikçe uyaralım. Sevgili okur, sanıyor musun ki ben bu yazıyı sadece sen okuyasın diye yazdım; yazının gereğini hemen yerine getiresin diye yazdım. Haydi öyleyse…