Gelinen noktaya bir bakalım. Genelde şaşırtıcı bir durum.
Fakat bizim için hiç de öyle değil. Bölgemizde yaşanmakta olanlar kimi
çevreleri duygusal heyecanlara kaptırırken biz soğukkanlı durumları tartmaya
baktık. Bölgemizde bütün hareketler belli merkezlerden yönlendiriliyor ve
yönetiliyor. Bölgede emperyalizmin bilgisi olmadan kuş uçurtulmuyor.
Özellikle İsrail i rahatsız edecek hiçbir girişime izin
verilmiyor. Ya da bölgedeki ülkelerin kendi başlarına özgür hareket edilmesine
fırsat verilmiyor. Hemen her girişim akamete uğratılıyor ya da hedefinden
saptırılıyor.
Arap Baharı diye tanımlanan oluşum bile bir tuzaktı.
Müslüman Arapları bir dalgaya sürükleyip ardından da kendilerine göre bir
düzenleme yapılacaktı. Bundan da başarılı olundu.
05.12.2011 tarihinde Aslı Aydıntaşbaş ın Milliyet
gazetesinde İsrail Cumhurbaşkanı danışmanı, tarihçi Ehud Toladeno ile yaptığı
söyleşiye verdiği cevaplar oldukça çarpıcı idi.
Ancak özür dilememekle asıl kaybeden İsrail değil mi
Arap Baharı Türkiye yi çok avantajlı bir konuma getiriyor. Zaman Türkiye nin
lehine, İsrail in aleyhine işlemiyor mu
-Hayır. Türkiye nin Arap Baharı nda çok hatası oldu.
Gerçi hatadan hızlı döndü. Bir kere bölgeyle ilgili iddia ettiği kadar yakın
bilgisi yok. Ticari ilişkileri ve stratejik eğilimi var. Ama Türkiye nin
anlamadığı, popülarite ya da Arap sokağının size rock yıldızı olarak
alkışlaması bölgedeki stratejik değerinizi yükseltmiyor. Bölgedeki Arap olmayan
yegâne iki ülke olarak Türkiye ve İran, Ortadoğu da liderlik yapamaz. Arap
dünyasının lideri Mısır dır ve Mısır olmaya devam edecek. Türkiye nin yapması
gereken Mısır la çalışmak.
Adam açıkça şunu söylüyor: Sayın Başbakanımızı o zaman
ince bir ironi ile rock yıldızına benzetiyor. Buna aldanılmaması gerektiğini de
ihsas ediyor. Röportaj verildiği tarihte biz yorumlu bir yazı yayımlamıştık bu
köşede. Sonuçta adamların dediği oldu. Söyleşinin bu bölümünde iki önemli vurgu
var. Türkiye ile İran a bölgede fırsat verilmeyeceği. Bölgenin denetiminin
Mısır da olacağı. Muhammed Mursi darbe ile indirildikten sonra başa getirilen
Sisi nin emperyalizmin güdümüne girdiği. Adamın yaptığı ilk işlerden biri
Filistin ile bağların koparılması, kapıların ve tünellerin kapatılması, İsrail
ile yeniden ilişki kurulması oldu.
Bölgenin iki etkin ülkesi Türkiye ile İran ın mezhep
kavgaları ve gerilimi ile karşı karşıya getirilmesi. Suriye nin çok parçalı ve
tamamen harabe hale getirilmesi. İran dan Filistin e giden yardımların kesilmesi,
Türkiye nin bölgede yalnızlaştırılması. Bunda ne yazık ki başarıya ulaşıldı.
Arap Baharı diye tanımlanan emperyalizmin estirdiği dalga
sonrasında özellikle paralel diye tanımlanan kesim ile muhafazakâr medyasının
Beşar Esad bahanesiyle Şia karşıtlığı tırmandırıldı. Buna bütün tarikat
cemaatleri ve kimi muhafazakâr kalem sahipleri ateşli olarak eşlik ettiler. Bu,
emperyalizminin arzu ettiği bir durumdu. Muhafazakârlar Amerika güdümlü o
dalganın etkisindedirler ve hâlâ oradadırlar. İran ile Suriye Rusya şemsiyesi
altına sığınırken, Amerika ve Batı güdümünde olan Türkiye şu sıralar İsrail
dairesine dahil oluyor.
Ne yazık ki duygulara kapılanlar olayları tersinden
görüyorlar. İktidara yakın durma çabasıyla, dalgalara kapılıyorlar. Bu tuhaflık
bugün çok daha belirgin. Ömürlerini İsrail karşıtlığına vermiş olanların,
gelişmekte olan olayların dalgasına kapılarak İsrail yandaşlığı yapmaları.
Türkiye nin yalnızlıktan kurtuluşunun tek çözümü İsrail ile yeniden birlikte
olmaları için çaba harcıyorlar. Bunca kana, zulme maruz kalan Filistinler,
Mescid-i Aksa ve Filistin savunuculuğu ile baş başa bırakılıyor. Muhafazakâr
kalem sahipleri bir kez daha ayak değiştiriyor; yönünü, kalbini ve kalemini
İsrail yandaşlığına adıyor. Bir zamanlar Obama nın Kudüs ve Mescid-i Aksa onların
neyine. Onların tek derdi iktidarın paçasına tutunmaları ve çıkar devşirmeleri.
Hak diye bir dertleri yok ki.