Adam üşütmüş. Ateşi kırk derecelerde. Adamın üzerine birkaç yorgan atmışlar hâlâ üşüyor. Vücut yanarken üşüyor. Tir tir titriyor. O esnada küçük çocuğunu görüyor ve hanımına bağırıyor, “Çocuğun üzerine bir şeyler giydir, hastalanır sonra.” Hanım cevap veriyor, “hastalanmaz, evin içi normal” diyor ama adamın dişleri soğuktan takırdayarak kızmaya devam ediyor.
Hasta ziyaretine gelenlerin biri elini hastanın alnına koyuyor, ateşini ölçüyor, öbürü yanağını yanağına koyarak ölçüyor.
Dışardan gelenlerin üşüme oranlarına göre hastanın sıcaklık derecesi de ölçenlere göre değişiyor.
Evin içinde olanın el ölçümüne göre 38 derece olan sıcaklık, dışardan gelene göre 40 derece oluyor.
Biri akıl ediyor, dereceyle ölçüyor ve doğru dereceyi söylüyor.
Siyasilerimiz ile siyasilerin yanında olan basın-yayın elemanlarımız siyasetin içinde birbirlerine öyle kızışmışlar ki ateşimiz Türkiye’yi değil dünyayı yakmasın telaşına düşmüşler.
“Aman halkımızı kamplara bölmeyelim” diyorlar. Sanki bölünen varmış gibi. Adam mikrop kapmış, vücudu ateşler içinde yanıyor.
Bu hastalıkta üşüten adam gibi üşümek yok, terliyor, cayır cayır yanıyor.
Kış günü olduğu için anne çocuğuna yünlülerden kabaca giydirmiş. Hasta adam hanımına kızıyor, “Çocuğu yakacaksın, üzerindekilerin birazını çıkarın” diyor.
Aslında bizi eğitim yoluyla ruh hastası yaptılar. Yukarıdan aşağıya herkes kendinden aşağıdakine haksızlık eden, kendinden yukarıdakine boyun eğen haline getirdiler.
Yukarıdakine göre şekillenen, aşağıdakini kendine göre şekillendirmeye çalışan insanlar haline getirdiler.
Aynı cümleyi aşağısındaki söylediğinde “Kapat çeneni” diyen adam, aynı cümleyi yukardakinden duyduğunda “İsabet buyurdunuz başkanım” diyor ve aşağıdakilere “Herkes bu cümleyi aklının tam ortasına yazacak” diye de talimat veriyor.
Kendisi fırıldak olduğundan yürüyenleri de dönüyor zannediyor. Yalnız duranlara kızıyor ve neden dönmüyorsunuz” diyor.
“Bölünmeyelim” diyenler kendileri halktan bölünmesinler ve bölmeye çalışmasınlar yeter. Anketler, para karşılığı iş yapan şirketler.
Siz, mahalle camisine gidin ve farz namazda yan yana namaz kılanların ayrı partilerden oldukları halde nasıl omuz omuza verip aynı Kıbleye döndüklerini görün.
“Camiye girersem çarpılırım” diyenler de mahalle kahvehanesinde aynı masa etrafında dört partiden dört adamın nasıl şakalar yaparak partilerle gırgır geçtiklerini görün.
Ben, çocuklarımın dahi bana benzemesini istemem. Peygamberime benzesinler isterim. Çocuklarıma “Benim alnımı kirletmeyin” demem. Onlara. “Alın sizin kendi alnınızı kirletmeyin” derim onlara ve herkese.
“Örnek olarak beni değil, sevgili peygamberimizi ve ashabını alın” derim Dinimiz, hiçbir insanın, beyazın, siyahın, Kızılderili’nin, Arab’ın acemin hiç birinin diğerine üstünlüğü yoktur, Allah katında en üstününüz, Allah’ın kurallarına en fazla uyanınızdır diyor. (Hucurat süresinde ve Hadislerde)
Hiç bir insan diğerine benzemediğinden kendi çocuklarınız da olsa kendinize benzetmeye çalışmayın.
O kendisine benzesin, yani yaratılış özelliklerini bozmayın.
Örnek olarak Peygamberimiz ve onun eğitiminden geçen, Rabbimizin de razı olduğunu haber verdiği Muhacir ve Ensar’ı örnek alsınlar.
Rabbimiz buyurur: “Muhacirlerden ve Ensar’dan önde gidenler ve iyilikle onlara uyanlar, Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah›tan razı olmuşlardır. Onlar için, içinde ebediyen kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetler vardır. İşte büyük başarı budur.” (Tevbe süresi ayet 9/100)
Peygamberinin yanında olan, onun eğitiminden geçenlerin de bize örnek olacaklarını Rabbimiz, İbrahim aleyhisselam ve onunla beraber olanlar üzerinden haber verir:
“İbrahim›de ve onunla beraber olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar, kendi kavimlerine şöyle demişlerdi: «Biz sizden ve sizin Allah›tan başka taptıklarınızdan uzağız. Biz, sizi inkâr ediyoruz. Bir tek Allah›a iman edinceye kadar sizinle bizim aramızda ebedi bir düşmanlık ve nefret başladı…” (Mümtehıne süresi ayet 60/4)
Hem Peygamberimiz hem o Ashabı Kiram, Rabbimiz tarafından onaylanmış insanlar.