Bir ashabı kiram farkı: Tabiilik
Allah onlardan razı olsun. Peygamber aleyhisselamın ilk
talebeleri, ilk iman edenler, ilk mücahitler olarak silinmez bir tarih yazıp
gittiler. İhlasın, samimiyetin, fedakârlığın, vefanın en güzel örneklerini
bıraktılar. Sadece bu ümmette değil bütün insanlık tarihinde rakipsiz işler
yaptılar. Kıldıkları namazdaki güzellik örnek olarak kaldı. Yaptıkları
cihattaki yiğitlik de örnek oldu. Oruç tutarken farklılıklarını belgelediler.
Haccederken de öyle oldular. İtaatleri onların seviyesinde idi. Kur an
okumaları başkalarının okumaları ile kıyas edilemeyecek nitelikte idi. Her
şeyleri ile farklı ve özel olarak yaşadılar. İmrenilecek bir iman hayatı
yaşadılar. Allah Teâlâ onlardan razı oldu. Peygamber aleyhisselam onları
beğendi ve sevdi.
Ashabı kiram için farklı denebilecek önemli noktalardan
biri de sade bir hayat yaşamaları idi. Bu sadelikleri üzerlerindeki giyimden
evlerindeki bir yemek sofrasına kadar izlenebiliyordu. Konuşmalarında abartma
yoktu. Giyimlerinde anormallik yoktu. Oturup kalkmalarında protokol
yapmıyorlardı. İlişkilerinde sade ve samimi bir tutum öne çıkıyordu.
Misafirlikleri, ziyaretleşmeleri, yolculukları sade idi. Dua ederken
izlendiklerinde o sadeliği görmek mümkündü. Birbirlerine hitapta sayın,
hazret, muhterem, efendi ifadeleri yoktu. Kimin yüz şekli nasılsa kalbi de
öyle idi. Dilleri ile elleri aynı şeyi söylüyordu. Öyle olmayanı da münafık
olarak vasıflandırıyorlardı zaten. Bir hurma ağacının altında uzanmış yatan
Ömer, o tarih yazan büyük Ömer in ta kendisi idi. Bir çocukla dertleşen adamın,
Pers imparatorluğunu deviren adamın ta kendisi olduğunu anlamak geç olmuyordu.
Ne diyorlarsa öyle düşünüyorlardı. Ne düşünüyorlarsa da
onu söylüyorlardı. Laubali olmuyor ama samimiyetleri gözlerinden okunuyordu.
Çocuklarını da adam yerine koyuyorlar, kadınlarını da hak ettikleri yerde
tutmasını biliyorlardı.
İnsan fıtratına uygun olacak şekilde gelen İslam ın ilk
iman edenleri olarak fıtrat dini İslam ı sadeliği ile yaşadılar. İçlerinden
aşırılığa kaçanları ikaz ettiler. Öylelerini dini iyi anlamamış olarak
gördüler. Zorlanarak değil doğal olarak yaşamanın gerektiğini anladılar.
Onlardan birini Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin
önünde soru sorarken izlemek bile bizim için çetin bir iş olsa gerek. Kadın
hâliyle, onlarca erkeğin önünde Peygamber aleyhisselama gelip derdini anlatan
kadının derdi yatak odası olarak ifade edilebilecek bir derttir. O ise herkesin
önünde sade bir dille ve utanmayı evinde bırakarak cevap için tek merci olan
makam ile konuştu. Sade sordu ve sade cevap aldı. Evirip çevirmedi. Bilmiyordu
ama öğrenmek istiyordu. Öğrenmeye karşı da maske kullanmıyordu. Bilmediğini
söylerken de, öğrenirken de samimi idi, sade idi. Buna biz sahabe tabiiliği
diyebiliriz. Göründükleri gibi, gösterdikleri gibi idiler. Politika ve
protokolden uzak bir hayat sahabe hayatıdır. Misafire ne deriz, komşu ne anlar
onlar için önemli değildi. Misafirin hakkı nedir, komşunun hakkı nedir o önemli
oldu onların mizanında.
İsrafı olmayan bir cömertlik sahabe sadeliğidir. O
sadelik ve tabiilik aynı zamanda onların sosyal güvenliği niteliğinde oldu.
Kimin nasıl bir hayat yaşadığını daha iyi bildiler. Olanı kullandılar,
olmayanın peşinde helak olmadılar. Allah ın nimetlerini bir nimet gibi
kullandılar. Nimetleri puta çevirmediler.
Ashabın yaşadığı o sadeliğin onları ne kazandırdığını
anlamanın en kestirme yolu herhâlde bizim yaşadığımız gösterişli hayatın bize
neye mal olduğu ile anlaşılabilir. Tabii ihtiyaçlarımız ile ihtiyaç olduğunu
vehmettiklerimiz arasındaki fark bu sadelik ve tabiilik farkıdır.
Sadeliğe Sade Bir Örnek
Ashabın hayatına dair bize duygusal dersler veren şu
örneği bir de onların yaşadığı hayatın tabiiliği açısından ele almamızda yarar
olacaktır.
Ebu Hureyre radıyallahu anhın anlattığı bu hatıra
şöyledir:
Bir adam Resûlullah sallallahu aleyhi ve selleme gelip
sıkıntıda olduğunu söyler. Peygamber aleyhisselam hanımlarından birine o adama
verecek bir şey olup olmadığını sorar. Hanımı da, Seni gönderene yemin olsun,
benim evimde sudan başka bir şey yoktur. der. Başka bir hanımına haber
gönderir, o da benzer bir cevap verir. Evlerinden gelen cevap aynı olmuştur.
Seni gönderene yemin olsun ki, sudan başka bir şey yoktur.
Sonra buyurur ki: kim bu zatı bu gece evinde misafir
eder, Allah ona rahmet etsin
Ensardan biri kalkar ve ben ya Resulellah der.
Adamı evine götürür. Hanımına evinde bir şey olup
olmadığını sorar. Hanımı da çocukların yiyeceğinden başka bir şey bulunmadığını
söyler. Hanımına çocukları bir şeylerle oyalamasını, sofrayı kurup kandili
söndürmesini ve yer gibi yapmalarını emreder. Misafiri oturturlar. Misafir yer
ama onlar yemezler. Böylece misafir doyar. Sabah olduğunda Resûlullah
sallallahu aleyhi ve sellem ona buyurur ki: Bu geceki yaptığınız iş, Allah ın
hoşuna gitti. (Müslim, 2054)
Bu tablo, Medine de bir evi ve Medine toplumunu tasvir
etmektedir. Protokolden, ne derler endişesinden, riyadan arınmış sade bir
hayat. Evinde sudan başka bir şey olmadığını söyleyen bir kadının yanında,
evinde sadece çocukların çorbası bulunduğunu söyleyen öbür kadın!
Misafirlerinin doyması için küçük bir tiyatro oynayan aile! Sadeliğin ve
tabiiliğin en mükemmel örneklerinden biri olarak bunları izleyebiliriz.
Allah ın hoşlandığı bu manzaranın evlerimize ve aile anlayışımıza ne kadar
benzeştiği ise başka bir sorundur. Cihadımızı onlara benzetmekte zorlandığımız
gibi karmaşıklığımızı da onların sadeliğine benzetmekte zorlanırız.
Din Hayattır Hayat Da Dindir
Ashabın üzerinde çıplak gözle izlenebilir sadelik ve
tabiilik, onların ibadetlerinde izlendiği gibi günlük hayatlarında da
izleniyordu. Haydi cihada! davetine karşı hangi ifade ile cevap veriyordu
iseler, haydi düğüne! davetine de o ifade ile cevap veriyorlardı. Onları,
mü min olarak eğiten Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, namazı öğretir
gibi yaşama kurallarını da öğrettiği için böyle bir kimlik sahibi oldular.
Buharî ve Müslim in rivayet ettiği şu hadis, bu eğitimi
göstermektedir.
Esma radıyallahu anha anlatıyor.
Bir kadın dedi ki:
Ya Resulellah. Benim bir kumam var. Eşimin bana
sağlamadığı imkânları, kumama karşı daha itibarlı görünmek için varmış gibi
göstersem caiz olur mu
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ona şu cevabı
verdi:
Kendisine verilmemiş şeylerle tokluk gösterisinde
bulunan kimse yalandan iki elbise giyinmiş kimse gibidir. (Buharî, 5219;
Müslim, 2129)
Bir elbisesi yokken iki elbise giyinmeye çalışan insan
tipindeki çelişki ve sunilik bu hadiste ortaya konmuştur. İkinci bir insana
göre ihtiyacını belirlemeye çalışan fertlerin ashabı kiramdaki sadelikten
alacakları büyük dersler vardır. Evlerimize mobilya siparişi yerine sahabe
bilgisi aktarmamız gerekecektir.
Ömer radıyallahu anhın: Tekellüf bize yasaklandı.
(Buharî, 7293) dikkatlice ele alınmalıdır. Zorlanarak yapma, ihtiyaç olmadan
yapma, gereksiz yere yapma anlamlarına gelecek tekellüf mümine yasaktır. Hayat
tabii ve sade yaşandığında hayattır. Aksi takdirde ise külfettir.
NUREDDİN YILDIZ