Nebiye Abott’a ait bir kitap, “Bağdatlı İki Ece”.
Kitabın yarısı Hazeyran’a ait.
Diğeri de Zübeyde Hatun.
N. Abbott, Chicago Üniversitesi profesörlerindendi.
Tarihin en muhteşem kadınlarını Harun Reşid’in annesi Hazeyran’ı ve eşi Zübeyde Hatun’u kaleme almıştır.
Bütün tarihçiler hemfikirdir ki Hazeyran üç halife zamanında da İslam İmparatorluğu’nu yönetmiştir. Eşi el Mehdi, oğulları el Hadi ve Harun Reşid.
Fakat bir kadına gösterilen bu toleransın kökenini Harun Reşid ve babası el Mehdi hatta dedesi el Mansur’da aramak daha mantıklı.
Halife Mansur’un karşısına bir savaş tutsağı olarak gelen Hazeyran’ın kimsesizliği karşısında duygulanan halife, onu oğlu el Mehdi ile evlendirdi.
Oysa Hazeyran kimsesiz değildi, Yemenli bir Arap’tı, orada soylu bir ailesi vardı.
Babası, Yemen Meliki idi.
Esir Melik’in kızı Hazeyran, sadece güzelliği ile değil; zekâsı, kültürü, kendinden emin duruşu ve edebî karizması ile de Halifenin dikkatini çekmişti.
Cariye Hazeyran, Hadi ile Harun'u doğurunca, Halife tarafından azat edilerek, nikâhlı eşi olmuştu.
Esirlikten gelse de o bir Melik kızı idi.
Hükmedici vasfı vardı, Halife eşi olarak nüfuzunu daha da artırdı.
Türküler eksik söylenmiş olmalı ki, “güzellik bir varlıktır” nakaratına “zeka daha önemli varlıktır” eklenmesi tezi, Hazeyran için kullanılabilir.
Zekâsı ile Halife’nin diğer eşlerini yarı yolda bırakıp suyun başına geçti.
Eşi Mehdi, bu hırslı kadına inat, çok yumuşak huylu idi.
Bu güçlü kadın, kocasının daha önceki soylu eşinden oğulları olsa da, iki oğlunu da veliaht seçtirmişti.
Önce büyük oğlu el Hadi daha sonra küçük oğlu Harun Reşid tahtın sahibiydi.
Sadece Osmanlı hanedanında kadınlar siyasete girmemiş.
Onlardan çok önce, Abbasilerde de güçlü bir isim siyasetin odağında.
Hazeyran…
Yemen güzeli, Bağdat kraliçesi.
Abbasi Halifesi Mehdi Billah'ın eşi.
Musa el-Hadi ile Harun Reşid'in annesi.
Aile oldukça ilginçtir, El Mehdi’nin yumuşak yüzü, tarihçileri öfkelendirecek kadar eşi Hazeyran ile birlikte devleti yönetmek hususunda toleranslıydı.
Neredeyse devlet işleri, Hazeyran’dan sorulur olmuştu.
Emirler veriyor, istemediğini yasaklıyor, alınmış kararları bozuyordu.
İlk icraatı, esir düşmüş kardeşini Yemen'e vali tayin ettirmek olmuştu.
Hazeyran, sanki Saba Melikesi Belkıs’ın memleketlisi olmanın getirdiği bir genetikle ülke yönetiyor, vali ve komutanların atanmasına dair önemli kararlar alıyordu.
El Mehdi, Hazeyran’ın sadece oğullarına değil ondan doğma kızı Banuka’ya da hayrandı. Onun çocuklarını diğerlerinden daha fazla sevdiği o kadar aşikârdı ki.
Hatta N. Abbott’un “Bağdatlı İki Ece” kitap başlığı, aslında üç ece olmalıydı çağrışımı yapmakta. Zira babasının kalbindeki kraliçe, kızı Banuka idi. Baba, Banuka’yı çocukluğundan beri yanından ayırmıyordu. Yaptığı yolculuklarda onu da götürebilmek için erkek gibi giydiriyordu. Tabari, bir tanığın anlattığını şöyle aktarır; “El-Mehdi, Basra’yı askerleriyle ziyaret ettiğinde, önünde inzibat amirinin, ikisi arasında da delikanlı kılığında al-Banuka’nın ilerlediğini gördüm. Sırtında siyah pelerin, belinde kılıç vardı.” Bir başkası da al-Banuka’yı “esmer, boylu, endamlı, çok güzel” biri olarak tanımlıyor.
Ne var ki al-Banuka çok genç yaşta öldü ve el-Mehdi bir daha teselli bulamadı. Bütün saray ve üst düzey yöneticileri, kural gereği ona başsağlığına geldiler. Hatta o kadar ki din ileri gelenleri, bir kadın için bu kadar yas tutmanın fazla kaçtığını bile vurguladılar. Prenses bile olsa, ölümünün daha sessiz sedasız geçirilmesi gerekliydi; üstelik Banuka bir cariyenin kızıydı.
Bugünkü teamüllere bile aykırı bir durum. Halifenin her yere taşıdığı kızı komutanlar arasında gayet rahattır ve kılıç kuşanacak denli kahramandır.
El Mehdi’nin ölümünden sonra Hazeyran, ülkesinin karışmasını önledi, zira o sırada iki oğlu da Bağdat’ta değildi. Hemen vezirleri topladı, orduya verilecek paranın derhal serbest bırakılmasını buyurdu, haber duyulur duyulmaz kıpırdanmaya başlayan askerleri sakinleştirdi.
Oğlu Hadi zamanında da devleti yöneteceğini sanıyordu.
Ancak yanıldı.
Zira Musa el-Hadi; çok sert huylu, hataları affetmeyen, kıskanç bir yapıya sahipti. Musa, ilk aylarda annesine pek müdahale etmedi. Hazeyran hayatından memnun, oğlunu yok farz edip devlet işlerini kendisi yürütüyor, meseleleri hâl edip sadece onay için ona götürüyordu.
Annesinin kendisine danışmadan kararlar alması, el Hadi’yi öfkelendirmekte idi.
Musa'nın sabrı taştı, isteklerini yapmamaya başladı; annesine ibadet için daha fazla zaman ayırmasını önerdi.
Annesinin önemli kumandanlıkları ve idarecileri bile görevlendirmeye kalkışması, Musa'yı iyice öfkelendirdi, devlet işlerine karışmaması için kesin yasak getirdi.
Hazeyran yıkılmıştı, oğlu ona siyasete karışmamasını, ibadet etmesini, tespih çekmesini önermekteydi.
Abbasi sosyetesi artık ona ilgi göstermemekteydi.
Alışık olmadığı bu durum, sinirlerini harap etmişti. Oğluna kin güdüyor, umudunu diğer oğlu Harun'a bağlıyordu.
Kardeşi Harun’un karizması, asker ve halk tarafından takdir edildiğinden Hadi, bu sevgiyi kıskanmaktaydı. Öyle ki hırsı, kardeşinin veliahtlık unvanını ondan alıp oğluna verecek kadar ileri gitti.
Musa, Harun'un iktidar yolunu kesmek için henüz çok küçük olan kendi oğlunu veliaht tayin etmeye hazırlanıyordu.
Hazeyran ve oğlu Musa arasındaki kin, dozunu iyice artırmıştı. Musa, annesini zehirletmeye bile kalkışmıştı. Harun’un da ortadan kalkması ile oğluna iktidar yolu açılacaktı.
Fakat aniden Hadi, genç yaşta vefat etti.
Tarihçiler ölümünde annesinin parmağı olduğuna dair hemfikirdir.
Hadi o gece plan yapmıştı, Harun'u öldürecekti. Fakat Hazeyran da boş durmamaktaydı. Casusları ile komployu haber aldı ve cariyelerine Hadi’yi zehirletti.
Diğer oğlu Harun Reşid’i iktidara taşıdı.
Devleti yönetmek hususunda Harun Reşid, annesine hiç kıskanç davranmamıştı.Hazeyran kocasının zamanında olduğu gibi hatta daha da ayrıcalıklı olarak en kritik komutanlıklara dahi dilediği tayinleri yapmaktaydı.
Hazeyran, 789'da Bağdat'ta öldü. Cenazesinin defnedildiği kabristan, onun adı ile günümüze kadar geldi:
“Makberetülhayzüran…”
Hazeyran öldüğü gün Bağdat, annenin yüceliğini, oğlunun acısında görüp kavradı. Halifenin, çok sevdiği bir kadının ölümü halinde, özellikle halkın önünde acısını teşhir etmemesi gerektiğine inanılırdı. Harun Reşid, hilafetin ve cenaze geleneklerinin tümünü ayaklar altına alacaktı. Ve bu olay, dine güvenen insanın mucizesi olarak, prestijini daha da artıracaktı.173 yılında Hazeyran’ın defnine katılan birinin tanıklıklarını Tabari şöyle aktarıyor; “Harun Reşid’i o gün gördüm… Cenazenin peşinde, yalın ayak, çamurlar içinde, Kureyşlilerin kabrine kadar yürüdü. Kabre varınca, ayaklarını yıkadı ve cenaze namazına durdu. Ardından mezarlıktan ayrılmadan önce, annesinin kabrine inerek, son duasını yaptı”(1)
Devlet yönetmeyi seven bu ünlü kadın, hayırseverliği ile de nam saldı. Yoksulları yedirip giydirdi, yetimleri evlendirdi. İmar işleri ile ilgilendi; Hz. Peygamber’in Mekke'de doğduğu evi tâmir ettirerek mescide çevirdi. Eşinin kendisine hediye ettiği Safa Tepesi yakınındaki Darü'l-Erkam’ı yeniletti. Bu iki bina da, bir müddet onun adı ile anıldı.
Dahası, Hazeyran ilme de ilgi duydu, İmam Evzai'den fıkıh okudu.(2)
Ama asıl şöhretini siyasetle duyuran Hazeyran, Şark kadını için düşülen "kafes arkasında hapis hayatı yaşar", algısını çürüttü.
İki oğlundan birini tercih etme sürecini, anne kalbine taş basarak yönetti.
Abbasi tahtına Harun Reşid gibi karizma bir halife kazandırarak; tarihin akışına yön verdiği söylenebilir...
Hayzüran, Hadi’ye karşı Harun’u tutmasa idi eğer,
Sonuç çok vahim olabilirdi.
1-F. Mernissi, “İslam Devletlerinde Kadın Hükümdarlar”, İst. 1992.
2-Kasım Kırbıyık, “Hayzüran”, DİB İslâm Ansiklopedisi, c. XVII, İstanbul 1998, s.106-107.