Malum, Diyanet TV, Ramazan ayı boyunca Ayasofya’da canlı programlara imza attı.

85 yıl sonra Ayasofya’da ilk kez sabah ezanı yankılandı.

Ayasofya'da, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in katıldığı Kadir Gecesi programının hemen ardından 85 yıl sonra sabah namazı ezanı okundu. Ezanı okuyan Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Fatih Koca.

***

Kadir Gecesi’nden bir gece önce de bir grup gazeteci ile birlikte Diyanet TV ekibinin konuğu olduk.

Sahurdan hemen önce hem Ayasofya’nın muhteşem sessizliğini ve deruni, asil duruşunu bir kez daha temaşa eyledik.

***

Neler mi gördüm o gece Ayasofya’da? Anlatayım. Hazır mısınız?

* Önce bir at kişnemesi sesi geldi. İstanbul semalarında yankılandı da yankılandı!

* Bu sesle eş zamanlı olarak ahenkle saf tutan nal sesleri inletti ortalığı…

* Ardından top sesleri Avrupa’yı titretti…

* Ve… Hemen sonrasında “Allah Allah” nidaları Arşı Âlâya yükseldi…

* Ulubatlı Hasan’ın burçlarda şehit olurken şehadet sesi Bizans semalarında yankılandı…

* Çok sürmedi; kısa bir süre sonra top atışlarından yerle bir olan Bizans surlarının önünde, çağ açıp çap kapayan genç Osmanlı padişahı Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri atının üzerinde gözüktü. Yanında Hocası Akşemseddin Hazretleri ve maiyeti de vardı. * Genç Fatih, herkesin dinini yaşamakta serbest olduğunu, Ayasofya’nın da bundan böyle özgürleşerek camiye dönüştüğünü tüm dünyaya ilan etti. 

***

Peki, Ayasofya bugün özgür mü?

“Belki yarın, belki yarından da yakın!” İnşallah…

AYASOFYA BAHÇESİNDE SAHUR

O gece Ayasofya Camii’nin bahçesinde sahur da yaptık; Diyanet TV ekibiyle birlikte.

Kimler mi vardı; Ülke TV Genel Koordinatörü Mustafa Güngör, haber7.com Genel Koordinatörü ve sorumlu müdürü Osman Ateşli, Ülke TV’den Mustafa Yıldız, Karar Gazetesi Yazı işleri Müdürü Fuat Atik, AKRA FM Genel Müdürü Naim Güleç, Diyanet TV’den Nurullah Arıkan…

NELERE DİKKAT EDİLDİ?

Diyanet TV çekim ekibi son derece titiz davrandı, bu bir ay boyunca. Nasıl mı?

* Cami içine yiyecek ve içecek ile kesinlikle girilmedi.

* Duvarlara malzeme yaslanmadı, asılmadı.

* Malzeme taşırken zemin mermerlere ve kapılara ahşap olan bölgelere dikkat edildi.

* Çekim ekibinin görev kartları sürekli yakalarında takılı kaldı.

* Çekim araçları Ayasofya bahçe alanındaki mazgalların üzerinden geçmedi.

* Kullanılan her türlü metal malzemenin mermer zemin ile direk teması olmamasına azami dikkat edildi. Bunların altlarına kauçuk ve plastik esaslı malzeme konuldu.

* Işıkların ısı yayması önlendi, soğuk ışık kullanıldı, özellikle maksure gibi ahşap yüzeylere direkt temas önlendi.

* Çekim esnasında yerinden alınan tabela ve bariyerler çekim sonrasında özenli bir şekilde her gün yerine yerleştirildi.

* Ayasofya içinde ses seviyesi 80 desibeli geçmedi.

Tüm bunlar son derece güzel hassasiyetler. Tebrikler…

SAHTE İMZAYLA KARARNAME

Genel Yayın Yönetmenimiz Mustafa Kurdaş, beş yıl kadar önce çok önemli bir yazıya imza attı.

Kurdaş, Ayasofya’yı müzeye dönüştüren kararın bir bakıma aslında sahte olduğunu ortaya koydu. Bakar mısınız şu satırlara;

“Bir muammadır Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi. O kadar esrarengiz bir süreç ki bu olay; hâlâ saklı hâlâ gizli birçok şey! Esrarengizliklerin derinliğini anlamak için sadece bir mesela' desek yetecek.

MESELA: Malum şu kararname. 24.11.1934 tarihli müze kararnamesi. Reisi Cumhur Kemal Atatürk ve Başvekil İsmet İnönü imzalı kararname. Amerika'nın Boston şehrinde masonların kurduğu Bizans Araştırmaları Enstitüsü'nün alttan alta yürüttüğü çalışmaların belki de bir meyvesi kararname. Ayasofya'ya adeta kelepçenin vurulduğu kararname.

Gizemli Ayasofya kararnamesinin Resmi Gazete'de ya da Kanunlar ve Kararlar Mecmuası gibi devletin resmi yayınlarında yayımlanmaması konusunu bir kenara önemle not ederek devam edeyim.

Zira asıl dikkatleri çekmek istediğim konu bu kararnamedeki bir imza! Hayır hayır! Başvekil İsmet İnönü imzasını çakmış kararnameye. Orijinal! CHP'li diğer bakanların imzalarında da bir sorun yok. Ama Reisicumhur'un imzası bir garip. Bildiğimiz Kemal Atatürk imzalarından biri kesinlikle değil.

Müze kararnamesindeki imzayı diğer resmi evraklardaki Kemal Atatürk imzalarıyla karşılaştırınca farkı görmemek imkânsız. Yaaa! Siz de fark ettiniz şimdi değil mi! Eminim imzaları karşılaştırınca ne demek istediğimi anladınız. Yakın zamanda bir ıslak imza tartışması oldu ya!

Albay Çiçek'in imzasıyla birlikte ‘ıslak imza’ kavramıyla tanıştık ya hani. Kriminallaboratuarlar duruma el koydu ya.

Hani diyorum kriminal inceleme 24.11.1934 yılına da gidebilir mi acaba?

Hoş sanırım ıslak imzayı bulmak zor olacaktır.

Belki de ıslak imzanın kuru kalması büyük zevatın işine gelecektir.”

Kurdaş’ın “ince” ve de “narince” kaleme aldığı bu satırların masaya yatırılması gerekmez mi?

Sizce de bu işte bir gariplik yok mu?

NOT: Bugün, 4 Temmuz 2016, Pazartesi  1) Emekliler hâlâ sürünmeye devam ediyor. 2) An itibariyle asgari ücretli “nasıl geçineceğim” diye feryat ediyor. 3) Bu parlamento ve mevcut AKP iktidarı, 2011’den bu yana verdiği yeni ve sivil anayasa sözünü yerine getiremedi. 4) 28 Şubat darbesi döneminde kapatılan, yoksul-zeki Anadolu çocuklarının barındığı Başbakanlığa bağlı Vakıf Öğrenci Yurtları hâlen kilitli. Dubakalinolacak!