Kur’an’ımız, hem anayasa kitabıdır, hem hayat kitabıdır. Peygamberlerin maceralarını anlatırken bize onlarca hayat dersi verir. O maceralar içinde bazı simaların yaptıkları da nazarlara sunulmaktadır. O kimselerden de alacağımız pek çok dersler vardır. İşte o isimlerden biri, tarihteki en bilgili münafıklardan biri olan Bel’am bin Baûra’dır. Hz. Musa Aleyhisselam devrinde yaşayan bu adam, çok bilgili biriydi. Ancak hanımının aldatmasıyla, yakın çevresinin teşvikleri ile, paraya, şana, şöhrete tamah ederek Allah’ın Peygamberine beddua etmeye yeltenecek kadar arsızlaştı. Allahu Azimüşşan da bu azgın münafığı kahr u perişan etti. Etleri lime lime döküle döküle, bağıra bağıra can verdi, geberip gitti. Cehennemin dibine yuvarlandı.
Bel’am’ın yaptıklarını haber veren âyet-i kerimelere meâlen bakalım:
“(Ey Resûlüm!) Onlara (o Yahudilere) şu kimsenin haberini de oku ki, kendisine âyetlerimizi verdik de (o inkâr ederek) onlardan sıyrılıp çıktı; bunun üzerine şeytan onu peşine taktı; böylece azgınlardan oldu.”
“Hâlbuki dileseydik onu onlarla (verdiğimiz âyetlerle) elbette yükseltirdik; fakat o, dünyaya meyletti ve nefsinin arzusuna uydu. İşte onun misâli, köpeğin misâli gibidir! Üzerine varsan da dilini çıkarıp solur, onu bıraksan da dilini çıkarıp solur! İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin misâli budur! Artık bu kıssayı (onlara) anlat; tâ ki düşünsünler.” (A’râf Sûresi / 175-176)
Kur’an-ı Kerim’de, bu gibi okuduklarıyla amel edeceği yerde nefsinin ve aldatıcı aklının peşinde koşanlar “kitap yüklü merkeplere” benzetilmiştir. Cuma Sûresi’nin 5. âyetine meâlen bakalım:
“Kendilerine Tevrat yükletilen sonra onu, taşımayanların durumu, koca koca kitaplar taşıyan merkebin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür. Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez.”
Demek ki aslolan kitaptaki bilgilerle amel etmektir. Aksi takdirde o bilgiler yük olmaktan öte bir fayda sağlamayacaktır. Âyet-i kerimede Tevrat’ı yüklenip taşıyan fakat onunla amel etmeyen Yahudiler, kitap taşıyan eşeğe benzetilmiştir. Bu teşbih kıyamete kadar gelecek bütün insanlar için geçerlidir. Günümüzde ise muhatap en başta Müslümanlar, sonra bütün ümmet-i dâvettir.
Kur’an-ı Kerim ile, Kur’an’ın birinci müfessiri ve şârihi olan Sünnet-i Seniyyeyi bilen ilim ehli, ilk önce bu bilgiyi hazmedecek, sonra bizzat kendisi yaşayacak, yaşayışı ile insanlara örnek olacak, Allah’ın dininin ahkamını dünyalar dolusu altına, en yüksek mevki ve makam tekliflerine değişmeyecektir.
Bel’am, öyle yapmadı. “Kitap yüklü eşek” gibi oldu. Hanımının altın sevdası uğruna, Hz. Musa Aleyhisselama karşı çıktı. Zalimlerden yana oldu. (Celaleyn Şerhi, c. 3, 142)
Bel’am iman gömleğini çıkarıp münafıklık gömleğini giymeye karar verince ve bir dağ başına çıkıp Hz. Musa’ya (as) beddua etmeye yeltenince rüyasında, “beddua etme” diye kendisine ihtar edilmişti. Dağ yolunda giderken merkebi de dile gelmiş, “Bu amelden fariğ ol!” demişti. Ancak o, bu ihtarlara ve ikazlara aldırmadı. Beddua etmeye yeltendi, ancak ağzından çıkan her cümle kendi aleyhine idi. Kendi kendine beddua ediyordu. Sonunda da layığını buldu.
Allah’ın dini ile muaraza eden nice Bel’am’lar geldi geçti. Hepsinin de sonu ibretlik oldu. Tıpkı Bel’am gibi eriyip gidenler oldu. FETÖ gibi Hıristiyan âdetleriyle ve İncil’den parçalar okunarak, Haçlı tabutuyla gömülenler oldu.
Bel’am örneğinde de görüldüğü üzere, mühim olan samimiyettir. Peygamber Efendimiz’in (asm) “aleyküm bi dini’l acaiz” buyurmasıyla ihtiyar kadınların dinine tabi olmamızı tavsiye etmesinin hikmeti işte bu samimiyettir. Ninelerimizden duymuşuzdur. Onlar, “Kur’an’ımız ne emretmişse, Peygamber Efendimiz (asm) ne buyurmuşsa baş göz üstüne!” demekte ve bid’alara asla iltifat etmemektedirler.
Paraya, şana, şöhrete aldanan, İslam’ın düşmanlarıyla haşir neşir olup onlarla ortak projeler hazırlayan çağdaş Bel’am’lar nice Müslüman evladının kanına girmiş, imanlarını heder etmiştir.
Kur’an’ımızı çok çok dikkatli okuyalım. Bel’am taslaklarından uzak duralım. Kur’an’ın hizmetkârı olan samimi âlimleri o Bel’am’lara yem ettirmeyelim.