Onlar içine doğdukları toplumun, kadının okutulmasına fazla da sıcak bakmadığını bilmekte idiler.

Okuma-yazma bilip sonra sevdiği oğlana mektuplar yazar diye endişelenen toplum gibi düşünmemektedir, aileleri.

Bu kızların babaları, kolları sıvayıp bu algıyı ters yüz edip okumayı, yazmayı geçin Arapça ve Farsçayı öğretip dil ve gramer, vezin bilgileri ile şair, âlim, fazıl, yazar olarak yetiştirdiler evlatlarını.

Bu şair hanımlar da, çevrelerinde bir sosyete oluşturdular.

Bu saygın sosyeteye dâhil olabilmek için insanlar birbirleri ile yarışırdı.

Fatih döneminin ünlü şairi Zeynep Hanım Kastamonulu bir kadı’nın kızı olarak, taşradan İstanbul’a ses verip pek çok erkek şairi, şiir yarışmalarında mağlup etmiştir.1474 ölüm tarihli Zeynep Hatun’un, sözü mertçe, hal ve hareketleri erkekçe bulunmuş, şairler meclisinde bulunmuş onlarla söz ve şiir tartışmalarına girmiş, o cevvalliği hep anlatılmış.

Ne ki Mihri Hatun ile ilgili o not düşülmemiş.1512 ölüm tarihli Amasya kökenli bir kadı’nın kızı olan Mihri, Zeynep gibi erkek bulunmamış.

 Mihri’nin evi, âlim ve edebiyatçıların toplanma yeridir. Tavırları, fazla açık sözlü oluşu, dedikodulara sebep olmuş, İskender Bey’in konağına fazla gidip gelmesi, Mihri’nin ona daha bir iltifatı, kıskançlığa sebep olunca şu meşhur beyti söylemiş:

“Nice İskender la’lim zülâli

Suya eyletdi susuz getirdi”

Bu söylentilerin kesilmesi için bekâr olan Mihri’ye çevresi tarafından evlenmesi tavsiye edilir ama evliyken de açık sözlü Mihri, o rahat huyunu bırakmamış.

Kanuni’nin sarayından Tuti, zekâsının parlaklığı ve şiirinin güzelliğinden ötürü Süleyman tarafından alelade bir insanla değil, meşhur şair Baki ile evlendirilmiştir. Zira padişah hazinenin farkındadır, bir tenekecinin bu hazineyi körelteceğinin bilincindedir.

1590 ölüm tarihli Ayşe Hubbi, Sanatkâr ruhlu 2. Selim’in adeta kankası gibi sohbet arkadaşı idi. Bu saygın hanımefendi, Şeyh Yahya’nın torunu ve 2. Selim’in çok sevdiği üstadı Şemsi Çelebi’nin eşi idi. Hurşid ü Cemşid isimli üç bin beyti aşkın divanı çok meşhurdur.3.Murad döneminde de sultanın sohbet halkasından ayrılmamış, şiir söyleşilerinde bulunmuştur.

Ulema kızları olmaları ayrı bir özellikleri olan bu şair kadınlar ya kadı yahut şeyhülislam gibi bir din görevlisinin kızları olmaları ile ilmiye sınıfının kızlarını okuttuğu gerçeğini de tarihe altın harflerle yazmışlardır.

Bunlardan biri de, İstanbul ulemasından Kameti-zade Kazasker Mehmed Efendi’nin kızı Emetullah Sıdki Hatun dur, Ani Fatıma ile 1700 lü yılların divan sahibi şairleridir.

Şeyhülislam Mahmud Esad Efendi’nin kızı Fitnat’ın divanındaki nükteli sözleri unutulacak gibi değildir:

“Bilmedik zevk-i visalin çekmeyince firkatün

Olmayınca hasta kadrin bilmez âdem sıhhatün”

İstanbul sosyetesinde Fitnat’sız bir toplantı düşünülemezdi, dahası üçlü bir kanka olan şair Haşmet ve Koca Ragıp Paşalı bir grup olarak toplantıların en renkli kişilikleri idi. Haşmet’in hazır cevaplılığına pek çok erkek âlim ve şair yetişemezken tek cümle ile şair Fitnat onu susturur, böylece diğerlerinin de intikamı alınmış olurdu. O zamanlar bu toplantılar zamanının medyası gibi işlev görmüş ama itibarını asla yitirmemiştir üstelik kadın şairlerin bu toplantılara katılması asla yadırganmamış, bilakis büyük hürmet görmüşlerdir. Fitnat bir kazaskerle evlenmiş ama adamın cahilliğinden bunalıp kendisini bu ilmi, edebi meclislere zor atarmış.

1800 lü yılların şairlerinden Şeref Hanım’da âlim ve şair bir babanın kızıdır, divan sahibidir, Diyarbakır’ lı Sırrı Hanım öyle hürmet görmekte idi ki, İstanbul da aylarca misafir kaldığı konakta vefat etmişti. Feride Hanım, Safvet Nesibe Hanım, Habibe Hanım da devrinin tanıyıp hürmet gösterdiği şairlerdi. Öyle ki evlenmemişlerse devrin padişahının maaş bağladığı saygın insanlardı.

Kazasker Moralızade Hamid Efendi’nin kızı Leyla Hanım da, divan sahibidir. Hazır cevaplığı, zekâsı, nükteleri meşhurdur.

“İncitme sen ahbabını, incinmeye senden

Bu âlem-i fanide zarafet budur işte”

Kaba kocasına dayanamayarak hemen boşanan bir feminist gibi yaşayan Leyla’yı da toplum, hoşgörü ile bağrına basmıştır.

İlim öğrenmek için erkeklerle yarışan bu kadınlar son yüzyıllarda Rumca ve Fransızca da öğrenerek, şiirlerini bu dillerde de yazmışlardır.

Ne Osmanlı da basına ilk kez yüzü açık fotoğraf veren Nigar Hanım, yadırgandı; ne Fatih devrinde bile çok rahat davranan Mihri Hatun. Hepsi öylesine büyük saygılar celbetmiş ki, hala bestelenmiş şarkıları söylenmekte.

Bu kızları ya şeyhülislam bir baba ya da dayı yetiştirdi ya da yer yutar gibi diğer şairlerin, âlimlerin eserlerini okuyarak kendilerini yetiştirdiler ve içinde yaşadıkları toplumdan da büyük saygılar duyarak üst düzey bir algı oluşturdular.

Çevrelerinde her devirde en saygın insanlarla bir sosyete oluşturdular.