Çinliler ders vermek istedikleri kişilere “Allah seni ilginç zamanlarda yaşatsın!” diye söylenirlermiş.

Tam da böyle garaip ve acayip zamanlarda yaşıyoruz. 

Toplum “aldatılma” temel vurgusunda bir araya geldi.

45 yıl paralel yapı içerisinde gül gibi geçinip son bir iki yıl içinde gerçeği gördüğünü söyleyip itiraf yarışına girenleri mi dersiniz, suya sabuna dokunmadan arınmaya çalışanları mı?

Bazılarının kaygısı belli: Bu yapı içerisinde elde ettiği kazanımlarını kaybetmemek!

Her köşeye “tespitçi dükkânları” açılmış. 

Gün boyu eskiler alıp yeniler veriyor.

Kolektif aldatılma içerisinde gözden kaçan bir şey var: Neden sayıları az da olsa aldatılmayan insanlara dair hiç cümle kurulmuyor.

Sanki onların da bu müşterek aldatılma içerisinde bulunması şartmış gibi davranılıyor.

Mesela Merhum Necmeddin Erbakan hocamız niye bu sinsi örgüt liderine tav olmadı, yanına yaklaştırmadı, hiç sorulmuyor.

Bunun kritiği yapılırsa aldatılma zafiyetinin kökenine inilebilir ancak.

Aksi takdirde bu millet aldatıldığı yerden bir kez daha rahatlıkla aldatılabilir.

Bir aldanıştan başka bir aldanışa doğru yuvarlanarak geçirir ömrünü bu halk.

Kurumlar durumları her zaman temize çıkarır.

Devlet şayet bu sinsi örgüte vakti zamanında iyi niyetle çeşitli kurumları kurmasında izin verip eşlik etmişse vatandaş nezdinde bu mekânlar itibarlı hale gelmiş demektir.

Bu bir okul, dershane olabileceği gibi bir hastane, finans kuruluşu ya da kırtasiye dükkanı olabilir.

Devletin tefrik edemediğini sıradan insanın tefrik etmesi beklenemez.

Sözgelimi, bir baba eve uydu tesisatı kurmuşsa çoluk çocuğunun birilerinin uydusu haline gelmesi karşısında önce kendini suçlaması gerekir. 

Belki darbe tehlikesi geçmiş olabilir memlekette, ama aldanma ve aldatılma tehlikesi olanca hızıyla devam etmektedir.

Fetö örgütü önce kargış-tı, sonra kalkıştı.

Mahrem mekânlara, kozmik odalara, stratejik mevkilere, saf kalplere girmekte hiç zorlanmadılar.

Sefer namazı kılarak halkı bombalama alçaklığına giriştiler.

Yorulunca ilk kapıdan su isteyip bu suyu çömelerek besmeleyle kanlı elleriyle üç yudumda içtiler.

Öldürdüklerini cennete taşıdıklarına inandırıldılar.

Allah’ı kullanarak kutsallarla aldattılar her kesimden insanı. 

Akılları sıra abdestli ağızlarıyla önce beddualar yağdırdılar halkın üstüne. 

Yakayı ele verince “aldatıldık” dediler. 

Aldanmanın hiç mi vebali yok, bunu akıllarından bile geçirmediler. 

“Aldatanın aldattığı kişi tarafından aldatıldım” diyordu bir kurumun en önemli kişisi.

‘Şakirt idik şakî olduk’ diye şekvacı oluyordu bir üniversite öğrencisi.

Aklımızı kullanmamanın bedelini ödüyorduk aslında.

Dünya aldatılma ile sınandığımız iki hayat arası bir berzahtı, bunu çarçabuk unuttuk.

Aldatıcıların aldatması karşısında aldanmama mukavemetine sahip olmak bizi dünyada ve ahrette zilletten kurtaracaktır.

Aldatıldık ey halkım.

Aldanmamayı unutma!