Devlete ve yasalara zayıfların haklarının korunması için ihtiyaç vardır.  Aksi halde bir ihtilaf söz konusu olduğunda çoğu zaman taraflar kendilerini haklı görürler. Böyle olunca da soruna adil bir çözüm bulmak mümkün olmaz. Sonunda taraflar ya birlikte ya da ayrı ayrı yargıya müracaat ederler ve çözümü oradan beklerler. Buna rağmen zaman zaman yargının verdiği karar da tarafları ya da taraflardan birini memnun etmeyebilir. Böyle durumlarda son sözü yargı söyleyeceği için ihtilaflar kördüğüm olmadan bir sonuca ulaştırılırlar.

Millet olarak şahsımızı ya da toplumun genelini ilgilendiren ihtilaflarda taraflardan tutanı çok olan sanki haklı imiş gibi kamuoyunda bir görüntü ortaya çıkar. Bu bakımdan özellikle medyanın mümkün olduğunca haklıdan yana taraf olması sorunların çözümünü kolaylaştırır. Söz gelimi konut sorunu kiracı ile ev sahiplerini karşı karşıya getirdi. Soruna çözüm için devletin aldığı bir kararla kira artış oranını yüzde 25 ile sınırlandırması da soruna çözüm olmadı. Çünkü bu karar ile kiracıların korunması, ödeyemeyecekleri bir kira ile karşılaşmamaları için uygulamaya konulması ile kiracı korunmaya çalışılırken ev sahipleri de devletin bir türlü engelleyemediği enflasyon karşısında korumasız kaldılar. Söz gelimi evi kirada olan bir ev sahibi, çocuğunu evlendirmek durumunda kaldığında buna karşı, ev sahibinin aslında kiradaki evine ihtiyacı olmadığı, sadece daha yüksek fiyata kiraya verebilmek için böyle bir bahaneye sarıldığı, kısacası ev sahibinin yalan beyanda bulunduğu ileri sürülebiliyor. Hâlbuki ev sahibinin yalan beyanda bulunup bulunmadığının tespiti devletin emniyet güçlerinin görevidir.  Bunun da ötesinde kiraya verilen evlere bir yıl gibi süre sınırlandırması getirilebilir. Böylece süre sonuna gelindiğinde kiracı önceden hazırlığını yaparak taşınmasını gerçekleştirebilir. Kısacası ev sahiplerinin vicdansızlıkla, insafsızlıkla, yalancılıkla suçlanması yerine yapılan yasal düzenleme ile sorunun çözüme kavuşturulması gerekiyor. Aksi halde çözüm, kiracı ile ev sahibine bırakıldığında işler istenmeyen noktaya sürüklenmekte, karşılıklı münakaşaya ve çatışma söz konusu olmaktadır. Özellikle çocuğu evleneceği için kiracısından evini boşaltmasını isteyen bir ev sahibi, vicdansızlıkla, suçlanmadan ev sahibinin kiradaki evine ihtiyacı olup olmadığının devlet tarafından belirlenmesi yargının da yapılan tespit doğrultusunda karar vermesi halinde insanların birbirlerini suçlamasına ve kavgaya gerek kalmadan mesele çözüme kavuşturulmalıdır.

Bu arada yargının vereceği kararı iyi ya da kötü olarak nitelendirmemek gerekir. Bu arada bir takım sorunların çözümünün sorunun taraflarına bırakılması ise devletin görevini yapmadığı anlamına gelir. Çünkü her toplumda insanlar arasındaki tüm sorunların karşılıklı iyi niyetle çözülmesi mümkün olsaydı devlet kurumuna gerek kalmazdı. Ancak devlet organları da adaleti sağlamak için çaba göstermelidirler. Özellikle devlet tarafından alınan bir takım kararlar daha baştan adaletsizliği gündeme getiriyorsa, söz gelimi yüzde 50-60 enflasyonun yaşandığı bir dönemde kira artışlarına yüzde 25 sınırı getirilecek olursa bu defa da ev sahipleri haksızlığa uğruyor olacaktır. Bu bakımdan toplumda adaletin tecellisi ile huzur sağlandığı takdirde konunun yargı dışında tartışılmasına gerek kalmaz.

Son bir örnekle konuyu izah etmekte yarar var. Bir tanıdığımın oturduğu sitede 2,5 yıl öncesine kadar küçük bir daire 40-50 bin liraya satılıyorken,  şimdilerde aynı daire 400-500 bin liraya satılıyorsa bunun bir sorumlusu olması gerekir. Bunun sorumlusu sanıyorum ev sahibi değildir. Çünkü öylesine ekonomik uygulama söz konusu ki, serbest piyasa anlayışı günümüzde başıboş piyasa anlamına kullanılmaya başlamış durumda.