77 rekorla Guinness kitabına girmişiz. Maddelerden biri şu: Kişi başına en fazla ekmek tüketen ülke.
Evet, biz ekmeği severiz.
Pariste bir lokantada yemek yiyen iki kişiye sorar garson: Hangi millettensiniz
Muhataplardan biri bu ülkenin gazetecilerindendir. (Bedii Faik mi idi ) Bir uyanıklık gelir aklına. Garsona der ki: Sen bizim hangi milletten olduğumuzu bilirsen, yemek tutarı kadar bahşiş. Bilemez isen, hesaplar senden.
Tamam der garson. Fransızcayı iyi bildiği için dil yönünden açık vermeyeceğini sanan müşterisine. Sizin hangi milletten olduğunuzu bileceğim.
Yemek devam ederken masaya biraz daha ekmek isteyince bizimkiler, garson elindeki ekmekleri masaya koyarken gülüşü kazanmış insanların gülüşüdür.
- Siz Türksünüz!
- Hayret, nereden bildiniz
Anlatır garson. İlk serviste iki parça fazla ekmek koymama rağmen, siz yine istediniz. Türkler yemeğin yanında çok ekmek yer.
Yediğimiz ekmek yakalattı bizi, diye anlatan yazarımızın aslında anlatmak istediğinin kendi farklılığı olduğu gibi bir his doğmuştu içime; çocukluk yıllarımda bir gazetede bu olayı okuduğumda. O yıllar ben Avrupada iken, ben Pariste iken diye başlayan yazıların bol olduğu yıllar idi...
Dikkatimizi çeken bir başka rekorumuz daha var. Bir cümle ile de ondan bahsetmesek olmaz. Üç portakalı en hızlı soyup yeme rekoru da bize aitmiş. Portakalı soyamadım, türküsünün bize ait olduğu gibi...
YAVRUM MESUT VE THE ŞAPGALI BABA
Fevkalede kokuyorum, nitekim
Yavrum Mesut dinle beni. Binaenaleyh bu heyecan niye, diye sorma. Ben dönmesini bilen adamım. Bana boşuna mı bir bilen dediler Fevkalade dönmesini bildiğimden bana bu iltifat yapılmıştır.
Madem şapgamı alıp gitmiştin; "niye döndün o vakit" dediler. Binaenaleyh şapgamızı unutmadığımız doğru, lakin götürmediğimiz bir koltuk var. Dönmese mi idim yavrum Mesut Benim koltuğuma oturacak adama dünyayı fevkalade dar ederim, zindan ederim, enkaz ederim.
Sen de biliyorsun sonra yine döndüm Yavrum Mesut. Binaenaleyh nerden dönmüştüm Nizamiyeden dönmüştüm nitekim. O gün orda sen de vardın. Fevkalade tanklara bakıyordun yavrum Mesut.
Nitekim dedim diye beni başkasıyla karıştırma Yavrum Mesut. Binaenaleyh savcının karşısında nitekim çekip durması, kulağıma geldi nitekim.
Fevkalade heyecanlıyım Yavrum Mesut. Binaenaleyh nerden döndüğümü hâlâ anlamadın mı Kurtarıcının nasıl kurtardığını anlattığı yerden döndüm. Binaenaleyh ülkede kan akıyordu, geldim kurtardım, diyor. Fevkalade yanlıştır, hatadır, günahtır. Bana kimse cinayetleri kimin işlediğini söylettiremez.
Geldim, kurtardım nitekim, diyor. Kimi, kimden kurtarmış Binaenaleyh milleti benden mi kurtarmış, Böyleyse ben beşyüz günde milleti kimden kurtardım Kurtarıcılığıma laf söylemek fevkalade hatadır, ayıptır, günahtır. Anladın mı yavrum Mesut. Sadece kafanı salla yeter. Sallanmana gerek yok nitekim.
Yavrum Mesut yedi kere gittik, sekiz kere döndük. Binaenaleyh savcının önünden dönemem diye korkuyorum Yavrum Mesut. O kadar kurtarıcı olduktan sonra bir kurtarıcı beklemek fevkalade gücüme gidiyor yavrum Mesut.
Dışarıdan sesler geliyor. Binaenaleyh susma, sıra sana gelecek diyorlar. Kime ne anlatacağım Yavrum Mesut Sana bile anlatamadım, nitekim.
Sıra bana gelirse ne olacak Petrol vardı da biz mi içtik Binaenaleyh ben nerden döneceğim Tankın üstünde mi döneceğim Ben de senin gibi tanklardan çok korkarım yavrum Mesut. Nitekim yanımda kal, elimi tut. Binaenaleyh çok heyecanlıyım yavrum Mesut, nitekim.
Öldür, öl cinayetleri diyanet nerede
Bütün gazetelerde vardı aynı haberler. Bir tanesi numara koymuş. Bir numaralı haber Turhaldan, iki numara Fatih, üç Sultanbeyli, dört Espiye. Yedi kişiyi öldürdükten sonra intihar eden dört kişi.
Şehir adlarının doğrudan ilgileri yok olaylarla. Dün başka şehirlerde işleniyordu cinayetler, bugün buralarda, yarın ise daha başka yerlerde. Yani bu ülkeyi bir tek şehir gibi düşünün.
Yasak aşkını vurdu, diye başlarken bazı gazeteler bir habere, imam nikahlı eş diyor, ülkesinin insanına daha saygılı olmaya çalışan bir başka gazete.
Ne ile ilgilendirilmeli, izah edilmeli bu cinayetler ve intiharlar. Başkası yaptı, ben de yapayım dürtüsü etkindir diyemeyiz. Çünkü bu ülkede satan gazetelerin tirajı belli. Hele hele son iki aydır gazetelerin sayfaları seçim haberlerine ve atışmalarına ayrıldığına göre, insanımızı öldürmeye ve ölmeye götüren başka bir kışkırtıcı güç olmalı. Acaba ne Su değil, hava olmaz. Seyredilen tv kanalları olabilirmi
Bir tek TRT TVsinin olduğu yıllarda Sadri Alışıkın başrolünü oynadığı ve senaryosunu kayın biraderi Attila İlhanın yazdığı "Kartallar yüksek uçar" filmindeki "önemli" kadının yüksek binadan atlayarak intihar etmesinden sonra, bu ülkede aynı metodla yirmiye yakın ölüm olayı olmamış mı idi Polisin ve vatandaşların kurtardıklarını ise saymadık.
Hergün birkaç insanımızın öldürüldüğü anarşi yıllarında bir kartel gazetesinde yayınlanan bir karikatür çok üzmüştü bizi: Sokakta vurulmuş bir kişinin üstüne örtülen gazeteyi okuyan insanlar... Altta yatan ölü değil, üstüne örtülmüş magazin gazetesinin haberiyle ilgileniyordu insanımız. Filan artist, filan artistle bir şey mi yaptı Karikatüristin, ülkesinin insanlarından birisinin ölüsüne verdiği değerin, bağlı olduğu kartelin birebir görüşünü yansıttığına inanmıştım o gün, hâlâ da inanırım.
Bugün durum fazla değişik değil. Yani haberlerin verilişi açısından.
Dört şehirde işlenen cinayetlerle bir sayfasının tam dörtte üçünü ayıran gazetenin kalan dörtte birlik yerinde ne var, biliyor musunuz Bir özel hastanemizin saç ekme reklamı. Saç ekimi nedir, nasıl yapılır ve sonra ne olur vesaire, vesaire...
Diyeceksinizki, ne var bunda Özel hastanemizin doktorları insanımızı "rahatsız" eden bir fiziki durumu/görünüşü tedavi ederek onların mutlu olmalarını sağlıyorlar. Olabilir. Biz hayatımızın kırk yılını gitmiş-gelmiş, yönetmiş bir saçsız adamla yaşamış biri olarak, elbette karışmayız insanların saçlı ya da saçsız olmak istemelerine. Dikkatimizi çeken şu: Aynı sayfanın dörtte üçünü kaplayan cinayet haberleriyle alakalı vesikalık resimlerdeki faillerin hepsi gürsaçlı. Ve onların yakınları, yarın yolarlarken saçlarını, aynı sayfalara haber olmayacak mı
Ölümünün 50. yılında Peyami Safa
Yazdığı kitapların sayısı iki yüz cildi aşkın diyorlar... Doğrudur. Ama ben size bir doğru daha söyliyeyim:
Bu hârika adam, belki de bir kerecik olsun ölçü üstüne ceket, ölçü üstüne pantolon, ölçü üstüne palto diktiremedi. "Fatih-Harbiye"nin, "Sözde Kızlar"ın, "Madam Noralyanın Koltuğu"nun, "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu"nun, "Cumbadan Rumbaya"nın, "Şimşek"in "Yalnızız"ın, bütün bu şaheserlerin romancısı Peyami Safa, ömrüboyunca, ancak Bitpazarından alabildiği zengin artığı kullanılmış esvaplar giyebilmiştir!
On yıldan çok oldu sanırım: Kuzguncuk tepelerinde oturanbir kıza tutuldu, yapıncak salkımı gibi bir kıza...
Aralarındaki otuz yaş ona neler, neler, neler çektirmedi ki!.. Bir tanesini söyleyeyim: Ziyaretine giderken, bir demet karanfille bir kutu çikolata alabilmek için, iki kat sevabından birini eskiciye sattı!
(Y. Ziya Ortaç)
Seçicinin iyisi olmak
Seçim yasağı var. Biz de geçmiş fıkralardan bahsedelim; üretildikleri yıllardaki insanımızın haleti ruhiyesinden.
Dün gazetemizde Davut Şahin yazmış, "İyi çocuktur" fıkrasının patentinin Cemal Gürsele ait olduğunu. Onun yazısından aynen alalım. Kanlı darbeden sonra Cemal Gürsel hem devlet başkanı,hem de başbakandır. Kabineyi kurar. Gazeteciler Basın-Yayından sorumlu bakanı merak edip sorarlar, "Bakan kimdir " diye. Gürsel düşünür, taşınır, adını bir türlü hatırlayamaz. Sonra:
"İyi bir adamdır"diye kestirip atar.
İlk defa nerede yazılmıştı Bilmiyorum. Okumadım. Fakat ihtilal karşıtlarının yani Demirkıratların sohbetlerinde bu anektodun geçtiğini hatırlıyorum.
Aralarında paşacı yoksa veya aralarındaki paşacı, yani Halkçı dişlerine göre biriyse, Demirkıratlar müstehzi bir edayla söylerlerdi diyeceklerini.
- Gürsel, bakanının adını bilememiş
- Kulak asma be. Basın bakanlığının ne işe yaradığını da bilmez.
O ihtilal günlerinde böyle tehlikeli görüş beyan etmek, her yiğidin harcı değildi, eğer aralarında bir halkcı var ise... Aralarındakinin dişlerine göre olduğunu söylemiştik ama, bu biraz sert mi çıktı, ne
- Gürsel büyük devlet adamı olduğu için öyle demiştir. Adı ne olursa olsun, ben iyi adam seçerim, demek istemiştir. Önemli olan o bakan değil, o bakanı seçen Gürsel ve onun seçici olmasıdır.
Halkcının bu müdafaasına o gün iyi gülenler arasına ben de katılmıştım.
Müdafaaname nitekim
Şİmdİ siz bana diyorsunuz ki: Niçin buradasınız Ya nerede olacaktım aziz Bursalı oğlum. Vatanın bize nerede ihtiyacı varsa, biz oradayız nitekim. Orda bir koy var uzakta. O koy bizim koyumuzdur. Marmaris koyunun üstüne koy tanımam nitekim. Koyun dedim de aklıma geldi. Atalarımız ne demişler Karamanın koyunu, sonra çıkar oyunu. Öyle değil mi aziz Karamanlı kardeşim. Önce çıkarırsan, olmaz. Onun adı oyun olmaz, oyun bozanlık olur.
Koyun dedim de aklıma geldi. Koyun koyuna yatarken, koyun cebimden bir name çıkardım aziz Koyulhisarlılar. Şimdi diyeceksiniz ki, bu name ne namesidir Müdafaa namesidir; yandım name gelin namesi değildir nitekim.
e-mail: [email protected]