Sıcak bir gelişmeyi anlatarak gireceğim söze. Ama önce bu

yazıyı yazmak için bilgisayarın başına oturduğum günü ve saati kayıt altına

almalıyım: 26 Şubat 2013, 04.44.

Bir gazete fıkrasının yazım sürecini kayıt altına

aldıracak sıcak gelişme ne olabilir Aman telaşlanmayın, bu soruya tahmini bir

cevap arayacaksanız, mutlaka sakin bir ruh hali ile hareket edin. Gerçi buna da

gerek yok, zira işte açıklıyor, yazarınız size bir rüya anlatacak.  Biraz önce kendisini korkunç bir etkiyle

uykudan ihraç eden rüyasını paylaşacak

Aziz okuyucu, rüyam şuydu: Yaşları hayli geçmiş

öğrenciler olarak üniversite sıralarına geri dönmüş üç beş arkadaş bir sınıf

ortamındayız. İlk gençlik yıllarının heyecanları sönmüş. Hemen hepimiz vaktiyle

taşıdığımız fikirlerden bile vazgeçmişiz. Kırgın konuşmalar yapıyoruz. Okul

dışında kaldığımız yılların kazanımlarını sergiliyoruz ister istemez. Örneğin

bir emektar arkadaşım namaza başlamış, giren vakte bağlı olarak vazifesini

nasıl ifa edeceğini soruyor. Bir mekân var mı bunun için İşleri düzgün gitmiş

ve iş hayatına atılmış birkaç eski arkadaşımız çıkıyor karşımıza bir ara. Yeni

tayin oldukları şehre doğru yol alıyorlar. Onlarla olan diyaloglarımızdan arta

kalan konuşmalar daha bir titrek

Rüya bu, böyle sürüp giderken, sabahınızın en taze

saatleri zehroluyor birden. Bugün hayata korkunç bir yabancılaşmayla başladınız

işte. Tekrar mazinizin bütünüyle iç parçalayıcı günlerine savruldunuz; yaşamak

denirse buna, haydi yaşayınız bakalım

26 Şubat 2013, saat 04.00 sularında beni uykudan alıp sabahın

alaca karanlığına fırlatan bu rüya biliniz ki ne ilk kez görülüyor ne de son

kez görülecek. Siz bilmeseniz de olur, ben bileyim, bir sonrakinin sonucuna

hazırlıklı olayım, yeter. (Mümkünmüş gibi böyle bir hazırlık!)

Şimdi, sizi fazla sıkmadan şuraya geçeyim, bu mükerrer

rüyanın gerçek hayatımdaki karşılığına. Efendim olay oldukça eskilere

dayanmaktadır, 1983 1991 yılları arasında yaşadığım yüksek öğrenim yıllarına

12 Eylül den hemen sonraki yıllardır, toplumun dipçikler

ve tanklarla hizaya sokulduğu çağlardan bir dönemdir

İşte o yıllarda edindiğim kazanımlar: Öğrenim hayatım iki

kez durdurulmuştu. İki kez okul dışına gönderilmiş, orada inşaat çıraklığından

market tezgâhtarlığına, amatör fotoğrafçılıktan restoran garsonluğuna pek çok

işe girip çıkmıştım. Sekiz yılın yarısını zihnî, ruhî ve bedenî buhranlar

eşliğinde yaşamıştım

Peki, benim kanıma girenlere göre ben neydim İşte

cevabı: Gazetelerin okuyucu sayfalarında birkaç yazısı yayınlanmış, birkaç

dergide üç beş şiire imza atmış sola meyilli (ihtimaldir ki kemalizm soslu

solcu) bir genç! Mesela şunu hatırlıyorum, Haftalık Yazko Somut gazetesindeki

(okur sütunu değildi bu kez) TDK DAN AKDTYK NA şeklinde bir başlıkla

yayımlanan yazım, her nasılsa(!) dekanlık bünyesindeki ilgili mercilerce kayıt altına

alınmıştı. Şunu söylemek istiyorum, tehlike arz ediyordum ve işim

bitirilmeliydi. Derslerin bir bölümü bu doğrultuda adrese dayalı psikolojik

uygulamalarla geçiyordu. Şimdi hatırlıyorum: Bir teneffüs vaktiydi. Kara

tahtaya Tevfik Fikret in Bu memlekette de bir gün sabah olursa Haluk!

şeklindeki mısrasını yazmıştım. Derse giren hoca(!) (geçenlerde bir arkadaşım

fotoğrafını paylaşmıştı, yani hâlâ sağ olduğunu öğrenmiş oldum; ne iyi!) fena

halde sorguya çekmişti sınıfı. İyi de, hâlâ sorarım kendime, niçin, Ben

yazdım, milleti rahat bırakın, ne istiyorsanız benden isteyin! diye

çıkmamıştım ortaya. Çocukluk işte. Gençlik değil, sahiden çocukluk

Rüyama döneyim Şöyle böyle otuz yıl öncesinin şedit

karanlık zamanlarına yaslanıp da beni hâlâ hayatın dışına zorlayan rüyama. Bir

rüya tabircisi ne der bilmem, beni bu sabah kötü bir güne ısmarlayıp giden

müteneffir rüya 12 Eylül darbe süreci ve sonrasında yapılanların bıraktığı

olumsuz izlerin, etkilerin bende hâlâ sürdüğünü göstermiyor mu

Bu yazı 28 Şubat ta yayımlanacak. Şimdi, 28 Şubat ile

ilgili bir yazı yazmak varken, 12 Eylül ile ilgili yazıyı servis etmenin sırası

mı  

Şu cevabın gayet açık ve anlaşılır olacağını biliyorum:

Emeklilik çağı gelmiş birisinin ilk gençlik yıllarında yaşadığı zulümlerle rüya

âleminde boğuşması Bu müteneffir rüya sadece 12 Eylül le ilgili görülmemeli,

bütün darbe ortamları, pek tabii olarak 28 Şubat da bu rüya eşliğinde

lanetlenmeli...

Oldu olacak, başladığımız gibi yapalım, yazının bitiş

saati kaydını da düşerek, en baştan bugüne, bütün darbecilere meydan okuyalım.

Bakın bakın, Sabah okunuyor: Haydi salaha, haydi felaha