Zeytinlik alanlarının imara açılması ve zeytinliklere sanayi tesisleri kurulmasına imkân tanıyan düzenleme, TBMM’de tasarıdan son anda çıkarıldı.  Çok da iyi oldu! Neden mi? 

Ülkemizde hemen hemen herkesin bildiği “Zeytinyağlı yiyemem aman!” türküsünün çağrışımının, Amerikan emperyalizminin bir ürünü olduğu biliniyor. 

 

“Zeytinyağlı Yiyemem Aman” türküsü, 1940’lı yıllarda yürürlüğe konan ABD’nin Marshall Planı’nın bir parçası mı? Türkleri zeytinyağından uzaklaştırmak için mi bu türkü o yıllarda piyasaya sürüldü? Bu iddianın sahibi Prof. Kenan Demirkol; 

“Marshall yardımının koşullarından biri Türkiye’nin ABD’den mısırözü yağı almasıdır. Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında 1947 yılında önerilen ve 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir.

Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülke, bu plan uyarınca ABD’den ekonomik kalkınma yardımı almıştır. ABD geçmişten beri dünyanın en büyük mısır üretici ülkesidir. ABD birikmiş olan mısır dağlarını eritmenin bir yolu olarak mısırözü yağı ihracatını keşfetmiştir.

 

Buna koşut olarak Türkiye’de ilk margarin fabrikası kurulur.

Yine aynı dönemde yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek bir katliam yapılır.

 

Kalan zeytin ağaçlarından elde edilen zeytinyağının büyük bölümü ABD tarafından dolar karşılığı alınır ve mısırözü yağı TL karşılığı satılır.

Türk insanı zeytinyağından soğutularak mısırözü yağına ve margarine alıştırılır. Bu amaçla zeytinyağı ‘ısınırsa kanser yapar’ gibi yalanlar uydurmaktan da geri kalınmaz.

Hâlbuki zeytinyağı halk ağzındaki deyişiyle dumanlaşma derecesi en yüksek (en zor yanan) sıvı yağlardan biridir.

 

Bununla da kalınmaz, kötülemek için tıpkı bugün yapılan halkla ilişkiler endüstrisi çalışmaları gibi, “Zeytinyağlı yiyemem aman / Basmadan fistan giyemem aman...” diye türkü sipariş edilir ve ülkenin en popüler türküsü yapılır. Katı yağ/margarine mahkûm edilen halk, 20-30 yılda bir kaşık yağa bile muhtaç hâle getirilir.

Basma giyen kadınlar, plastik giysilerle tanıştırılır…”

***

 

Son derece ilginç satırlar değil mi? 

Zeytinliklerimiz bir bir yok ediliyor. Yırca’da, bir dönem, termik santral yapılmak üzere 6 bin 666 zeytin ağacı kökünden söküldü. Önemli bir hükümet yetkilisi de, mealen, “Ne olacak yani, dağ taş zeytinlik dolu…” sözleriyle bu katliama dolaylı da olsa destek oldu.

Bakan Faruk Özlü, pek razı olmasa da zeytinliklerin imara açılması ve bu topraklar üzerinde sanayi tesisleri kurulması fikrinden şimdilik vazgeçildi.  

***

 

Şimdi… Acaba diyorum, acaba; yeni bir Marshall Planı uygulanıyor da haberimiz mi yok!

 

KAPALIÇARŞI KUYUMCULARI BEŞİKTAŞ DERNEĞİ KURUYOR

Bu dönem şampiyonluğu göğüsleyen Kara Kartallar yeni bir derneğe daha kavuşuyor; 

Kapalıçarşı Kuyumcuları Beşiktaşlılar Derneği… 

 

Derneğin başkanlık koltuğunda büyük ihtimalle Kameroğlu Kuyumculuk’un sahibi Alaattin Kameroğlu olacak. Kapalıçarşı’nın en ünlü markaları derneğin aktif üyeleri olacak… Yeri de neredeyse hazır gibi; Cağaloğlu’ndaki meşhur eski Hürriyet Gazetesi’nin bulunduğu bina…

 

 

Beşiktaş Kulübü Başkanı Fikret Orman’ın da konuya sıcak baktığı ve girişimi desteklediği gelen haberler arasında… Hayırlı olsun…

 

“ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ” MESELESİ…

Konya’dan bir okurum aradı. İsminin açıklanmasını istemiyor. Şunları dile getirdi, bu Millî Gazete okuru; 

“Ben bir inşaatta çalışıyorum. İşçiyim. AGİ denilen, Asgari Geçim İndirimi paramız maalesef ödenmiyor. Her ay 200 TL dolayında bir para bu. Bu paranın işçiye ödenmesi gerekirken ödenmiyor. Kimse de bunun hesabını sormuyor. Ben inşaat işçisiyim. Kalıpta çalışıyorum ama inanın fayansçısı da öyle, duvarcısı da aynı durumda. 6 ay oluyor hâlâ ses yok işverenden. İnşaat alanlarında bir tuvalet bile yapılmıyor, bu da daha farklı bir mağduriyet. Biraz böyle sesinizi yükselttiğiniz zaman da, “Bakın Suriyeliler kapıda bekliyor. Onlar sizin aldığınız ücretin yarısına bile göbek atıyorlar!..” diyorlar. Tekrar Asgari Geçim İndirimi meselesine gelirsek; devlet bunun işverene peşin peşin ödüyor; diyelim ki, işverenin devlete 100 TL prim borcu varsa Asgari Geçim İndirimi miktarı bu paradan hemen düşülüyor. Bu paranın işçiye hemen ödenmesi gerekirken ne yazık ki işverenler bunu yapmıyor. Kul hakkı yiyorlar.” 

***

 

 

Peki, bunun bir çözümü var mı?

Aynı okur bu konuda şunları dile getiriyor: “Devlet bunu işverene direkt ödeme yerine her ayın 10’undan 15’ine kadar işçinin hesabına direkt yatırabilir. Çalışma Bakanlığı müfettişlerinin de ayrıca olaya el atması ve işyerlerinde bu anlamda ani teftişlerle bu usulsüzlüğün üzerine gitmelerinde, işçilerine Asgari Geçim İndirimi ücretini ödemeyen patronlara müeyyide uygulamasında yarar var.”

***

 

“Doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor” dedirten bir mesele, bu. Allah (C.C.) kolaylıklar versin! Patronları da insaf ve vicdana çağırıyor, kul hakkı yememeye davet ediyorum…