İnsanın dünyadaki yazgısı yasak meyve ile başladı. Yeme

fiili Adem in öteki âlemden bu âleme düşmesine neden oldu. Yeme yasağını

delmeseydi; cennette ruhu şad olacaktı, fakat ilahi tecelli böyleydi.  

Adem peygamberin ilk tecrübesinden anlıyoruz ki yeme

fiili, insanın düşmesine neden olabilmektedir. Adem peygamberin fiili hepimiz

için bir model olma hikmeti barındırır. Yasak meyve insanı dünyada da anlamamız

için bir ölçüdür. Bir yasakla sınanmak her an mukadderdir.

Yasak meyve orucunun bozulmasına karşılık olarak

gözlerimizi dünyada açmaktayız. Cennetimizi bir yeme fiiliyle yitirdik. Hikmet böyle. Onca nimet

arasında; kula minha rageden haysu şi tuma ; orada dilediğiniz gibi bol bol

yiyin emrine karşı gelmenin bir bedeli olacaktı.

Cennette tutulması gereken bir meyve orucuydu. Fakat

insanda var olan ayartıcı dinamikler sınır tanımıyordu. Bir tarafta iman ve

onun kumanda merkezi olan irade, öte yandan nefs ve onun üzerinde cirit atan

şeytan. İnsanın imtihanı yeme üzerineydi ve inancına sadakati bu şekilde

sınanacaktı. 

Bir yandan isimlerin öğretildiği ya da ilim nimetiyle

donanan Adem, öte yanda hakir görülen şeytan. Bir yanda şerefli yaratılmış

insan, öte yanda aşağılanmış nefs ve lanetlenmiş şeytan. Ortada yeme fiili.

Oruca bir de ilk tecrübelerimiz olan yasak meyve algısıyla baktığımızda

maddeden manaya, tenden cana açılan bir yol olduğunu görürüz. Oruç beden

algımızdan öteye taşır bizi. Güncel hayat içerisinde beden hapishanesinden

ruhun özgürlüğüne taşır. Uzaklardan bir tılsım getirir gibi etrafımızı saran ve

farkında olmadığımız bir mesajla tanıştırır. Güncel akış, benliğimizi profan

bir algıya kilitler. Oruç bu kilidi açar. Kendimizi bulabileceğimiz, özümüzle

hemhal olacağımız iklime sokar.

Günün sıradanlığı içinde uyum gösterdiğimiz her şey bağımlığa

yol açabilir. Hayatın idamesi için gerekli gördüğümüz yeme içme zorunluluğu bir

süre haz nöbetlerine dönüşür. Oruç, bağımlı halimize tutulan bir ruh aynasıdır.

Ruhumuzun dalgalandığı bir mecraya davet eder. 

Modern zamanların hediye ettiği hayat, kişiyi ruhtan

soyarak mekanikleştiriyor. Adına anlam arayışı denilen arayış ruh arayışıdır.

Taşıdığınız yapı ne olursa olsun, oruç, sizi bir yudum su aradığınız çölden

vahayla buluşturur. Manası fark edilmeden hissedilen oruç neşesi, kalple

bütünleşme anıdır. Bunalım, stres ve sonu gelmez sorunlardan ruha hicret

etmenin adıdır oruç.

İnsan yaşlanır yıllar geçer, alt üst oluşlar yaşar.

Toparlanır ve yeniden dağılır ve yitirir. Fakat iradesine yeterince hâkim

olamaz ve çoğu zaman yaşadıklarına anlam veremez. Oruç kendisinin dışında

yaşadığı bir deneyim olarak ona dokunur: Açlığa yüklediği olumsuz anlam, oruçla

değişir ve yaşadığı olumsuzlukları birer imtihan olarak görür. Sabrı ve şükrü

öğrenir.

ORUÇ İLAHİ BİR

YARDIMDIR

İştahta sınır tanımayan kişinin ruhu çaptan düşerken

nefsinin çapı genişler. Obezite kültürünün yaygınlaştığı bir zamanda orucun

diriltici gücüne ihtiyacı var insanın.

İnsan Allah ın üflediği ruhu taşımaktadır. O halde Latif

olan bu ruhu, nasıl yeniden taşıyabilir. Oruç bedenden çok ruhu dinlendirir. Bedenin mekanizması sürekli işler

halde olduğu halde ruhun etkinliği zayıflamaktadır. Oruç böyle bir düşüşte

kişiye terakki imkânı sağlar.

Kişi sorunlara karşı ve hayatın güçlüklerine karşı direnç

göstermek isterken zayıf duruşuyla buna güç yetiremez. Çünkü kuşbakışı;

yukarıdan bir bakışla bakma güçlüğü içindedir. Sürekli maddi âlemin, yani

yaşadığı güncel hayatın bir parçasıdır. Oruç onu ruhun arayış içinde olduğu üst

katlara yükseltir. Seküler bir bakıştan lahuti bir bakışa kapı aralar.

Aç kalmak, susuz kalmak ve arzulardan uzak kalmak neden

bu kadar ruha genişlik vermektedir. Adem in yeryüzüne indiğinde işlediği kusur

sadece bir yeme fiilidir. Adem in yeme fiili sadece sembolik bir yasağı delmek

anlamında olamaz çünkü bu yasağı çiğnemek başka bir fiille olabilirdi açlık

fiilinin seçilmesi manidardır. Kişinin ömür boyu hiçbir zaman gerçekliğine

perde aralamak gayretinde olmadığı hayatına latif bir dokunuştur oruç. Ramazan

orucu zorunlu olarak, insanın güç yetiremediği bir noktadan ilahi yardımdır.

RUHUN RAMAZAN

YÜKSELİŞİ

Ramazan,  ruhsal

çöküş sürecini durdurup, beşerden insana yücelten bir nimettir. Hazzın, kalbi

körelten bataklığından kurtulma çırpınışlarını, insanın iradesinden alıp

Rahman ın irade ve tecellisinde karara bağlanma zamanıdır. Ramazan, öyle bir

imkândır ki, insanın kendi başına zor elde edebileceği belki de hiçbir zaman

kazanamayacağı bir mertebeye davettir.

Beden ve ruhun iç içeliğinin kaçınılmaz oluşu, oruçla bir

kez daha anlam kazanır. Bedende ortaya çıkan ilgi ve yönelişleri sınırlayarak,

insani incelik ve algılama yeteneği kazanılır.

Ramazan da oruçlu olmanın mana yönü keşfedilmezse,

nasipsizlikle, açlık günleri sayılacaktır; bu ayı sadece bir açlık tokluk

parantezinde yaşayanlar için Ramazan daha az mana taşımaktadır.  Hâlbuki iftar orucu tamamlar ancak Ramazan ın

feyzi devam eder. Ancak tokluk köleliğine kapılanlar, iftarla birlikte orucun

feyzini sürdürmekten uzaklaşabilirler.

Ramazan insanın dirilişidir. Beşer kalıbından uzaklaşıp,

letafet pınarıyla doyuma ulaşmaktır. Oruçlunun nefesinden ilahi nefhalar çıkar.

Adeta tenden cana hulul eder.  Zamanın,

mekânın ve eşyanın suretinden, siretine bir yolculuktur.