İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 70. yıldönümünde Avrupa bir kez daha Rus tehdidiyle karşı karşıya. Almanya’yı mağlup eden devletler safında yer alan Rusya, bu sefer kendisini balkanlaştırmaya çalışan Batı’ya meydan okuyor ve yakın çevresini kontrol altına almaya çalışıyor. Bunu yaparken de hiç şakasının olmadığını her fırsatta ortaya koyuyor.

Nitekim Gürcistan ve Ukrayna üzerinden eski Sovyet alanına verdiği mesaj çok net: “Gönüllü dağılma, kafanıza göre ve bana rağmen bir dış politika izleyeceğiniz anlamına gelmez. Sizin gideceğiniz bir kulüp var ise, o da Moskova’dır.”

Batı’ya verdiği mesaj ise tam da onların anladığı dilden: “Burası benim arka bahçem, gidin kendi bahçenizde top çevirin. Aksi takdirde 3. Dünya Savaşı’nı başlatabilecek bir maça hazır olun!”

Batı’nın çıkmazı!

Açıklamalar aynen böyle olmasa da, ortaya konulan tavır ve yaşanan gelişmeler bu şekilde tercüme edilebilir ve bu lisan açıkçası Rusya Devlet Başkanı Putin’in kullandığı dile de çok yakın. Zaten, Batı’nın çıkmazı da burada yatıyor. Rusya’nın daha krizin başında çok net bir şekilde savaş olasılığını gündeme getirmesi, bu konuda fazlasıyla kararlı ve soğuk bulunan bir lider olarak Putin’in varlığı Batı açısından en büyük tehdidi ve tereddüdü oluşturuyor.

Batı, Rusya’nın bu tavrına karşı gelişmeleri “savaş” ve “kabullenme” seçeneğinin dışında bir üçüncü yol ile karşılamaya çalışıyor: “Uzun vadeye yayılmış esnek mütekabiliyet ve yıpratma!”

Fakat Rusya göründüğü kadarıyla oyunun farkında ve bunu bozmak için süreci hızlandırmış vaziyette.

Moskova’da, “zor oyunu bozar” anlayışı

Elindeki en önemli koz ise, bütün yatırımını yaptığı ordu. National Interest dergisinde Rus ordusunun eski günlerine dönmeye başladığı yönünde yer alan haber dikkat çekici. Kyle Mizokami imzalı yazıda, Rus ordusu kış uykusundan uyanan bir ayıya benzetiliyor ve “...Rus ordusu yeniden silahlanma programıyla onlarca yıl süren ihmalden kurtuluyor. Yeni program, orduyu Avrasya’nın en güçlüsü yapmayı amaçlıyor” deniliyor.

Krizi elindeki en güçlü enstrümanla fırsata çevirmenin peşinde olan Rusya’nın attığı bu adım, açıkçası hiç de sürpriz değil.

Nitekim Eylül 2014’te Rus ordusuna savaşa hazır olun emrini veren Putin, 20 Şubat 2015’te yaptığı açıklamada da; “Kimse Rusya’ya askeri anlamda üstünlük kuracağı ve Rusya’ya baskı uygulayabileceği yanılgısına düşmesin. Bizim bu tür maceraperestlere her zaman vereceğimiz eşdeğer bir cevabımız vardır.” ifadelerini kullanmıştı.

Çin savaş gemileri Akdeniz’de!

Üstelik Rusya bu konuda yalnız da değil. ŞİÖ ve BRICS’ten ortağı Çin de yanında ve her iki ülke ellerindeki yeni “oyuncakları” test etmek istiyorlar. Bunun için de Akdeniz’i seçmiş durumdalar.

ABD yakın çevresine kadar uzanan geniş bir alanda varlık göstermeye başlayan iki ülkenin önümüzdeki haftalarda Akdeniz’de ortak askeri tatbikat düzenleyecek olmaları önemli. Bu doğrudan doğruya ABD’nin uzaktaki yakın çevresi anlamına gelen Ortadoğu ve Kuzey Afrika boyunca çıkarlarının tehdit edilmesiyle eşdeğer.

Çin yakın çevresinde yeni hamlelere hazırlanan ABD açısından bu durum elbette kabul edilebilir değil. Çünkü düne kadar soğukkanlı bir politika yürütmeye çalışan Çin, çıkarlarını koruma noktasında artık denizaşırı roller üstlenebileceği mesajını veriyor. Bir anlamda ejderha dişlerini gösteriyor ve dünün Japonya’sının yerini bugün Çin almaya başlamış görünüyor.

Oysa tüm tahriklere rağmen Çin, soğukkanlı-güleç yüzlü aktörü oynuyor ve işbirliği üzerinden bir rekabet stratejisini izliyordu. Dolayısıyla burada üzerinde durulması gereken asıl mevzu, Rusya’dan daha çok Çin olmalı.

Diğer taraftan, kendisini yoğun bir tehdit altında hisseden Rusya’nın kaba güce dayalı bu çıkışları ve Çin’le birlikte Akdeniz’de etkinlik arayışları, hiç kuşkusuz Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Düne kadar Doğu Akdeniz’de bir güç olmaya çalışan Türkiye’nin işi bundan sonra daha zor olacağa benziyor. Bu hususu bir sonraki yazımızda ele alacağız.