SON günlerin en çok sorulan sorusu. Düne kadar cevabı
artık daha bir netlik kazanmaya başlamış durumda. Dolayısıyla, yüzde elliler
şeklinde ortaya çıkan belirsizlik durumu, son açıklamalarla birlikte yerini
farklı bir havaya bırakmış görünüyor. Bunun bir diğer anlamı da, Türkiye nin
bir kez daha önce kendi içerisinde, sonrasında da gelişmelere bağlı olarak
belli başlı güç odaklarıyla derin ve çetin bir mücadeleye girmesi demek.
Bunun ilk somut sinyalini Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan verdi. Şili, Peru ve Ekvator u kapsayan Latin Amerika ziyareti
dönüşünde daha uçaktayken yapmış olduğu açıklamalar önümüzdeki süreçle ilgili
bir kararlılık mesajı olarak karşımıza çıkıyor. Bu mesajla birlikte Başbakan
Sayın Ahmet Davutoğlu nun konuşmasında vurgu yaptığı zorunlu tercihi de göz
önünde bulundurduğumuzda, tablo üç aşağı beş yukarı netlik kazanıyor.
Bu şekillenmede, Güneydoğu Anadolu bölgesi ağırlıklı
olmak üzere, Türkiye nin PKK terör örgütüne karşı yürüttüğü operasyonların da
nasıl bir anlam ve öneme sahip olduğu haliyle ortaya çıkıyor. Türkiye içinde
başlatılan operasyonlar, bu yönüyle Türkiye nin olası bir sınır ötesi
operasyonlarına ev temizliği şeklinde değerlendirilebilir. Ankara, son operasyonlarla
birlikte şehir savaşlarına da hazırlıklı olduğunu tüm dünyaya ilan etmiş
durumda. Yani, Türkiye nin terör üzerinden bir Suriye, Irak ya da Libya
olmayacağı mesajı veriliyor.
Suriye de bir
fiili durum oluşturulur mu Olursa, Türkiye ne yapabilir
yukarıdaki başlık, az önce ifade ettiğim Cumhurbaşkanı
Erdoğan ın Latin Amerika dönüşünde yaptığı açıklamanın zeminini oluşturan
sorunun ta kendisi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ın bu sual üzerine aynen şu ifadeleri
kullanıyor:
...Irak ta düşülen hataya Suriye de düşmek istemiyoruz.
Ben 1 Mart tezkeresinin yanındaydım, karşı olanlar bunu açıkça söylemediler.
Birileri de gizli kulisler attılar. O insanların kimler olduğunu araştırır
bulursunuz. 1 Mart tezkeresi ilk anda kabul edilip Türkiye, Irak ta olsaydı, Irak ın
durum böyle olmazdı. 1 Mart tezkeresi ilk anda geçseydi, Türkiye masada
olacaktı. O zaman Bush (ABD Başkanı), benimle yaptığı görüşmelerde bir ricada
bulundu. Ama maalesef biz kendi arkadaşlarımızın yanlışıyla baş başa kaldık.
Sonra göreve geldim, Başbakan oldum, tekrar ricada bulundu ve tezkere geçti ama
o zaman da Kuzey Irak taki Kürt kardeşlerimiz bizim oraya girmemizi istemedi.
Biz de, İstenmediğimiz yere girmeyiz dedik. Ufku görmek çok önemli. Şimdi
Suriye de bu iş ancak bir yere kadar böyle gider. Bir yerden sonra böyle
gitmez. Hassasiyetlerimizi Türkiye olarak korumak zorundayız. Bu hava sahası,
sadece Türkiye nin hava sahası değildir. Aynı zamanda NATO hava sahasıdır.
Onlar da gerekli adımları atmak durumundadır. Yaşananlar aynı zamanda herkes
için bir test niteliği taşıyor.
Bu açıklamayı ve bunun devamı olan ifadeleri burada
özetlemek gerekirse, Cumhurbaşkanı nın verdiği mesaj ana hatlarıyla şu şekilde
karşımıza çıkıyor:
1) Türkiye 1 Mart Tezkeresi nde hata yapmıştır.
2) Bu hata sonucunda Türkiye Yeni Irak , Yeni Ortadoğu
yapılanmasının dışına çıkartılmak istenilmiştir.
3) Bu hatanın bir önemli sonucu Kuzey Irak ta de facto
bir Kürt Devleti nin kurulması ve Türkiye nin başına bir kez daha PKK terör
örgütünün musallat edilmesi olmuştur.
4) Türkiye, Suriye de de benzer bir risk-tehdit ortamı ve
dolayısıyla zorunlu bir tercih ile karşı karşıyadır. Türkiye ye karşı Suriye
PKK sı (PYD/YPG) ön plana çıkartılmaktadır.
5) Türkiye yeni bir kuzey (Kuzey Suriye) ve yeni bir
PKK (PYD/YPG) sorunu ile karşı karşıyadır. Bu tehdide yönelik olarak
önleyici bir vuruş, operasyon yapabilir.
6) Türkiye, hassasiyetleri ve çıkarları noktasında
gerekirse bir savaşa da girebilir. Bu noktada Türk Silahlı Kuvvetleri hazırdır.
7) Bunun için başta NATO olmak üzere yeni işbirliklerine
gidebilir.
8) Yeni kulislere vb. girişimlere karşı hazırlıklıyız.
Türkiye yeni bir testten geçiyor.
Özal ın Yapamadığını Erdoğan mı Yapmak İstiyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan ın bahsettiği test, aslında sadece
1 Mart Tezkeresi sürecinde yaşanmamıştı. Rahmetli Turgut Özal döneminde de
sonuçları şu an itibarıyla bile çokça tartışılan benzer gelişmelere Türkiye
şahit olmuştu. Birinci Körfez Savaşı nda Özal a mal edilen, fakat daha
sonrasında döneminin Sağlık Bakanı Sayın Halil Şıvgın tarafından yalanlanan
Irak ta bir koyup, üç alma sürecine benzer bir durum ile karşı karşıyayız.
Bu sefer ne olur, onu kestirmek çok zor. Çünkü o dönemde
Özal Irak a gerçekten girmek istemiş fakat içeride güçlü bir direnç ile
karşılaşınca bunu gerçekleştirememişti. O dönemde ABD/Batı ile ilişkilerde
şimdiki gibi başta PYD/YPG olmak üzere, ayyuka çıkmış sorunlar yoktu. Irak ta
ne İran vardı ne de Rusya. Ve başta PKK olmak üzere terör örgütleri; kent
savaşları vb. konularda ne bu kadar deneyimli ne de bu kadar silah olarak
donanımlıydı. IŞİD gibi terör tehdidi de söz konusu değildi.
Bugün ise hem iç hem de dış şartlar düne göre çok farklı.
Özellikle de Türkiye ye yönelik tehdit ortamı kendini fazlasıyla gösteriyor.
Türkiye bir yandan kuşatılır iken, diğer taraftan seyirci kalmaya devam eder
ise ikinci bir Sevr e zorlanacağa benziyor. Dolayısıyla şartlar farklı. Bundan
ötürü de tepkinin çok daha farklı yöntem ve araçlarla gerçekleşeceği bir sürece
hep birlikte sürükleniyoruz.
Şimdi ya
Kut ül-Amâre kazanacak, ya Sykes-Picot kazanacak
bu arada, Başbakan Davutoğlu nun kullandığı: Şimdi ya
Kut ül-Amâre kazanacak, ya Sykes-Picot kazanacak ifadesi aslında pek çok şeyi
çok kısa ve net bir şekilde özetliyor. Bu ifadenin öz Türkçesi şu: Türkiye ya
bölünecek ya da savaşa savaşa büyüyecek. Bunun ortası yok!
Osmanlı coğrafyasını bölen yeni bir Sykes-Picot ile
Türkiye Cumhuriyeti nin karşılaşmaması için Ankara nın uygun zamanda, doğru
taraflarla, yerinde bir karar verip, buna göre adımlar atması gerekiyor. Bu
bağlamda da duygusal değil, daha gerçekçi düşünmesi şart.
Son dönemde Suudi Arabistan, Katar ve Pakistan bağlamında
yaşanan gelişmeler bu noktada oldukça dikkat çekici. Görünen o ki, gerçek
anlamda bir İslam Birliği nin yolu, öncelikli olarak ortak bir İslam Ordusu ndan
geçiyor. Ortak tehdit algısı, İslam dünyasını kendi içinde ortak bir duruşa ve
dirence itiyor. Bunu diğer İslam ülkelerinin de doğru okumasında fayda var.
İşte o zaman bu coğrafya; Kürt ü, Arap ı, Fars ı ve Türk ü ile yeni Kut ül
Amârelere imza atar, Sykes-Picot ları çöllere gömer!