Bismillâhirrahmanirrahîm!

      TBMM Genel Kurulu’nda, 18 Aralık 2024 günü, Saadet Partisi Dış İlişkiler’den Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya, Suriye’deki manzarayı tasvir eden şu uyarıcı cümleleri kurdu:

      “Özgür Suriye Ordusu dediğimiz yapının içinde 27 grup var. HTŞ dediğimiz yapının içinde de 6-7 belirleyici grup var. Allah korusun, yakında burada farklı operasyonlar, suikastlar olabilir. Bir anda farklı bir güne uyanabiliriz. Ateş sınırlarımızı tamamen sarabilir! Sorumluluk sahibi olanlara fotoğrafın tamamını gösterin! Ancak doğru bilgilendirmeyle ayaklarımız yere basabilir.” Sayın Kaya, “Türkiye’nin Suriye’de çok aktif görev alması gerektiğini” de hatırlattı.

     Muhterem Kaya’nın TBMM’de yaptığı bu çok isabetli sözleri çok iyi analiz edilmeli ve gereği yapılmalıdır. Önce, yalnız ÖSO içinde “17 grup” olduğu üzerinde duralım: Sayın Kaya’nın bu konuşmayı yaptığı günlerde, Şeb-i Arus münasebetiyle Mevlâna Hazretleri’ne kafa yoruyordum. 25.700 beyitten oluşan “Mesnevi”sinin ilk beytinde, “ney”in inleyişinin sebebi olarak “ayrılıklardan şikâyet” olduğu anlatılıyordu.

       “Hepiniz, el birlik Allah’ın kopmaz ipi olan İslâm’a sımsıkı sarılın; parçalanıp dağılmayın!” (Âl-i İmran, 103) ilâhî emrine rağmen, İslâm âleminin dağınıklığının sebebi neydi? Niçin konuşup, uzlaşıp bir anlaşma ortamına giremiyorlardı? Niçin farklılıkları bir zenginlik olarak göremiyor; niçin hepsinin “ortak olduğu” noktalarda “birlikte” hareket edemiyorlardı. Hayret, düşmanları onları ayrı ayrı görmek istiyor; onlar da bunu yapıyorlardı!

DÜNYAYI DOĞRU OKUMAK

      SURİYE’DEKİ rejimin yıkılmasından beri hâlâ hamaset rüyasından kurtulamayanlar var. Suriyeli kardeşlerimiz, hem 61 yıllık Baas diktatörlüğü sırasında hem de son 14 yıllık iç çatışmalar sebebiyle nice büyük sıkıntılar yaşadılar; göçmen oldular; yakınlarını kaybettiler! Onların huzur ve özgürlüğü, bizim de huzur ve özgürlüğümüzdür. Suriyelilerin ülkelerine dönecek olması sevincini yaşadığımız ölçüde; sınırlarda patlayan bombaları; İsrail’in Şam’a 15 km mesafeye kadar işgalini de görelim.

     Esad’ın, ülkesini terk etmesinden sonra çok sık olarak, Türkiye ve pek çok ülkeden, “Suriye’nin toprak bütünlüğü korunmalıdır”; “Suriye, Suriyelilerindir” gibi sözler duyduk. ABD’nin yeni başkanı Trump da, “Ne halleri varsa görsünler; kendi problemlerini kendileri çözsünler” türünden sözler etti. Fakat ABD ve İsrail, dünyanın gözü önünde hâlâ Suriye’yi işgale çalışıyor.

      Gördüklerimiz ortada! Türkiye hükûmeti Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması için hangi adımları attı? Diplomatik temaslarda bulunması; daha aktif olması gerekmez mi? ABD, “Sorunlarını kendileri çözsünler” sözünü etti; ama uygulama öyle mi? ABD, bölgeyi işgal peşinde!.. Dışişleri Bakanı Blinken, Türkiye’ye geldi. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması ve Suriye’yi Suriyeliler yönetsin mesajı vermedi ki! ABD, bölgede PKK, HTŞ ve diğer yapılarla iç içedir!

      Sömürgecilerin dayattığı çözümlerden hayır gelmiyor. Bağımsız düşünmeyen yöneticiler de âdil çözüm sunamıyor. Hem BOP eşbaşkanı olacaksınız; hem İsrail’le normalleşeceksiniz; sonra da Suriye’nin iyiliğine bir çözüm sunacaksınız; bu mümkün değil!

KARDEŞLİK ŞUURU

       İSLÂM dünyası, kendi problemini kendisi çözmeyi öğrenmelidir. Benim beldemde bir söz vardır: “Elin öldürüverdiği yılan, gün gelir, seni sokar.” ABD ve Batı, İslâm âlemine olan düşmanlığını ilân etti. Margaret Thatcher, 1990’daki NATO toplantısında, “Düşmanı olmayan ideoloji yaşayamaz; bundan sonra yeni düşmanımız İslâm olacaktır” demişti. İkiz Kuleler vurulduğunda George W. Bush, “Bu bir Haçlı seferidir; tanrı beni bunun için görevlendirdi” diyerek İslâm dünyasına meydan okudu.

      Suriye sorunu, başta Suriyeliler olmak üzere bütün Müslümanların ortak sorunudur. Burada Türkiye’nin özel bir yeri vardır. Çünkü 911 km olarak en uzun sınır komşumuzdur. Dinî, tarihî, coğrafî, kültürel bağlarımız bulunmaktadır. Birbirimizden kız alıp vererek akrabalık bağlarımız da oluştu. Türkiye’nin güvenliği, Suriye’nin durumuyla yakından ilgilidir. Suriye parçalanmaya gidiyor. Allah korusun, ABD ve İsrail’le komşu olma sürecine girdik. Bu, çok ciddiye alınacak bir konudur.

       Başta Suriye olmak üzere, Türkiye ve İslâm dünyası “istisnasız” bütün manevi dinamiklerini Suriye’nin özgürlük ve bağımsızlığı için seferber etmelidir. Şam; kadim bir İslâm şehridir. Peygamberleri ve sahabeleriyle meşhurdur. Allah Rasülü (s.a.v.) tarafından övülmüştür. Çağımızda da, içinden Said Havva, Abdülkadir Üdeh, Cevdet Said, Ramazan el-Butî gibi evrensel mesajlarıyla tanınan âlimler, araştırmacılar çıkarmıştır.

     Emperyalizmin din, mezhep, etnisite, bölgesel farklılık gibi ayrıştırıcı bütün tuzaklarına karşı, İslâm kardeşliği şuuruyla hareket edilmesi tüm oyunları bozacaktır.