24 Eylül 2012 tarihli bir gazetede Sultan Abdülhamidin torunu Nihan Sultanın dedesinin sarayında evlendiği haberi yer alıyordu. Haber ilk bakışta normal gibi görünüyor; ama adı geçenin kıyafetine bakınca "eyvah" dediren cinsteydi. Dikkat edilecek olursa bir müslümanın üzülmemesi mümkün değil. 0lay İslam düşmanlarını, özellikle müslüman Türk milletini Anadoludan çıkarmak isteyen Avrupayı zevkten dört köşe etmiştir. Öyle ya asırlardan beri ruh kökünden koparıp kendilerine benzetmek istedikleri Türklerin önemli bir boyunun meşhurlarının kızları dekolte bir kıyafetle evlenebilmiş, düğün yapabilmişti.
Evlenme cüzdanını dedesi Şehzade Harun Osmanoğlunun verdiği bildirilen yazının üstündeki resimde göğüslerine kadar açık torununa evlenme cüzdanını takdim ederken yanındakilerle birlikte dedesinin pürneşe olması bir başka sukut-u hayal vesilesiydi. Düğünde İstanbul "Mehter Takımı"nın marşlar çaldığı da bildiriliyordu haberde ki bu detay düşünenler için bir başka üzüntü vesilesiydi.
Mehter marşının gerek söylenişi ve gerekse muhtevası (içeriği) İslamı simgeleyen bir gelenek değil midir Osmanoğlu ismini alanların böyle bir manzaradan hoşlanmaları büyük bir çelişki değil miydi Yoksa adı geçenler Osmanlı kültürünü, daha doğrusu İslam kültürünü atıp batı ve batırıcıların kültürünü yaşamaktan onur mu duyuyorlar Damat beyin güzel bir sakalı vardı ama bu sakal o pozisyona hiç de yakışmıyordu. Arapça Tercümanlık için müracaat ettiğim ve imam hatipliğini de yaptığım otelde misafir kaldıkları günlerde kendileriyle karşılaşmak istemedim. Eğer tesadüfen karşılaşsaydım altından kalkamayacakları sorularım olacaktı kendilerine.
Bu olay Sultan Abdülhamidi Cennet gibi olduğuna kani olduğumuz "Alem-i Berzah"taki yerinde son derece üzdüğü hatta kahrettiği muhakkaktır. Seçilmiş hadisler anlamına gelen "Muhtar-ul-ehadis" adlı kitabın kaydettiğine göre Peygamber Efendimiz (sas): "Sizin her yaptığınız Perşembe günleri Allaha, Cuma günleri ise Başta Peygamberiniz olmak üzere ölmüş anne-babalarınıza, akraba ve dostlarınıza arz edilir" demektedir. Şu halde mahrem olan WC ve yatak odaları hariç nerede ve ne zaman olursa olsun hafta içinde yaptığımız her davranış ölülerimize arz ediliyor. O davranışlarımız İslama uygun ise ölülerimizi sevindirir, değilse üzer ve devindirir. İslama uygun olmayanlar bile geride kalanlarının İslama uygun olarak yaşamalarını isterler. Çünkü onlar İslami (İslama uygun) bir şekilde yaşayanların Alem-i Berzahta cennet gibi bir yerde İslama aykırı bir şekilde yaşayanların ise Cehennem gibi bir yerde olduklarını, en az oradan geçtiklerini hakka-l-yakın olarak bilmişlerdir. Öyleyse akıllı her müslüman İslama uygun olarak yaşamalıdır.
Yine Peygamberimizin: "Sizden biriniz bir münkeri (İslamın tanımadığı, reddettiği bir şeyi, bir davranışı) görürse onu eliyle; eliyle değiştiremezse diliyle değiştirsin. Diliyle de değiştiremezse kalbiyle değiştirsin" buyurmaktadır. Kalp ile değiştirmek nasıl olur Bir insan kalben sevmediği bir davranışa karşı tebessüm edemez; ederse münafıklık yapmış olur. Tebessüm etmemek de yetmez aslında suratı ekşitmek ve kaşları çatmak gerekir. Bu da başka bir hadis-i şerif gereğidir. Bu davranışa "nehy-i münker" dinin reddettiğini yasaklamak veya engellemek denir. Dindar insanlar genel olarak bu protestoyu yapmadıkları için kötülükler yaygınlaşıyor. Mücadele suresinin son ayetinde Yüce Mevla "Allah ve Ahiret gününe inananları Babaları, oğulları, kardeşleri ve aşiretleri (kabileleri) de olsa Allah ve Peygamberin koyduğu sınırları aşanları sever bulamazsın" diyor ki buradan sözlü veya en azından imalı protestonun yapılması gerektiği anlaşılıyor.
İnsanlara karşı yapılan saygısızlık akıllı insanlar tarafından protesto ediliyor ve tepki ile karşılanıyor da Allaha karşı yapılan saygısızlıklar niçin tepkisiz kalıyor İşte onun için millet olar bir türlü iki yakamız bir araya gelmiyor. Geliniz! medeni ölçüler içinde tepkimizi gösterelim.