Özel televizyonların hayatımıza girdiği günden beri, bir
zehirli sarmaşık gibi hayatımızı sarıp sarmalayan, milli ve manevi
değerlerimizi törpüleyen, ahlâk anlayışımızda çöküntüler meydana getiren,
toplumsal dinamiklerimizi ve çimento nitelikli kimliğimizi ortadan kaldıran
dizilerle ilgili olarak sürekli yazıp çiziyoruz. Aile yapımızdaki ataerkil
değerlerimizi ortadan kaldırmayı amaçlayan bu dizilerin, maneviyat
iklimimizdeki yaptıkları dejenerasyonun boyutunun gün gelip toplumu içten
çürütecek bir nitelik arz edeceğini ifade ediyoruz. Fakat dinleyen kim Sorumlu
makamlarda olanlar da, bu dizilerin içeriği ile ilgili söz söyleyip ceza
mekanizmasını işletecek olanlar da kulaklarının arkasına yatmış, bizim gibi bu
rezillikleri seyretmekle meşguller. Ne zaman ki, toplumsal olarak SOS nitelikli
cinayetler, tacizler, tecavüzler ortaya çıkıyor, işte birileri o zaman sorumlu
aramaya kalkışıyor. Toplumun neden çürüdüğünü, küçücük çocukların bile neden
cinayetlere kurban gittiğini, neden değerlerimizin kökten yok olduğunu anlamak
üzere sosyologlar, uzmanlar ahkâm kesmeye başlıyor.
Geçtiğimiz günlerde RTÜK ten sorumlu Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç, çocuk cinayetleriyle ilgili kendisine sorulan bir soruya ilginç
bir cevap vermiş. Pek çok televizyonumuzda lise çağındaki gençlere yönelik
diziler. Okul sıralarındaki öğretmenlerine karşı hitapları, arkadaşlarıyla
ilişkileri, kız yüzünden kavga etmeleri, genç yaşta bazı özentilere girmeleri,
lüks hayat özlemleri, çocukların ailesi ile olan ilişkileri o kadar büyük bir dejenerasyon
halinde topluma naklediliyor ki. Dizleri buraya kadar çıkmış etekleri,
birbirleriyle sadece argo konuşan, 25 kelimeyle hayatlarını sürdüren, ama her
şeyin içerisinde cinsellik içeren bu türlü programlar, Türkiye de cinsel hayatı
sınırsız ve sorumsuz hale getiriyor.
Ne diyeceksiniz şimdi bu teşhise Sorumlu bir makamı
işgal eden birisinin bunları sadece eleştiri mahiyetinde söylemesini ne kadar
doğru bulacağız RTÜK ten sorumlu bir Başbakan Yardımcısı nın eğer bu
söylediklerini görüyorsa, teşhis ediyorsa, anında müdahale etmesi, yaranın
kangrene dönüşmeden tümden alıp ortadan kaldırması gerekmiyor mu
Bundan 40 50 yıl önce aile yapımızdaki, aile
ilişkilerimizdeki tüm değerler zaman içinde törpülenerek, tamamen batılı
değerlerin esiri haline getirildi. Nerde sabah orda akşam, sınırsız şekilde
sorumsuz bireylerin ortaya koyduğu ahlâk anlayışı toplumun genetik kodlarına
yerleştirilmeye çalışıldı. Batı ülkelerinin egoist, hedonist, kapitalist
bireyler oluşturmak için sosyal yapımızda yaptığı dejenerasyonun ilk uç
beyleri, Hollywood tipi yapımlardı. Zaman içinde bayrağı devralan
televizyonlarımıza dizi üreten zihniyet, bu yapımlardan çok daha beter ve rezil
yapımlarla manevi dokusunu zedeledikleri bu ülke insanından maalesef, değerleri
yok olmuş birer zombi oluşturmayı başardılar.
Her zaman söylediğimiz gibi, toplumları bitiren, çürüten,
yok eden siyasal veya ekonomik mülahazalar değildir. Toplumları bitiren ahlâk
değerleridir, ahlâk değerlerinden uzaklaşan insanların çürüyen bünyeleridir.
Batı toplumları müreffeh bir görüntü içinde debeleniyor
olabilirler. Ama onların maneviyatları, ahlâki değerleri ve aile ilişkileri
acınacak bir kimlik sergiliyor. Referanslarını İslam dan alan Türkiye gibi
ülkelerin ahlâk değerleri ise daha düne kadar sağlam bir görüntü sergiliyordu.
Ama uygulanan yanlış politikalar, televizyon ekranından evimizin içine ulaşan
erozyon ve sorumlu makamlarda bulunanların yetersizliği dolayısıyla, ahlâk
değerlerimiz yok edildi. Bu sorumsuzluğun bizi getirdiği nokta ise, küçücük
çocukların vahşice öldürüldüğü, sevgi ve merhametin yok olduğu bir düzlem oldu.