Mayıs'ın ortasında, Ankara’nın beton sıcağından kaçıp Erzurum’un dağ serinliğine sığındık. Düşündük ki, memleketin o özlenen serin havası, bir nebze ferahlatır bizi. Lakin yanılmışız… Öyle bir serin ki bu, Temmuz’un ortasına kadar sabah akşam soba yakmadan oturamadık. Hani diyor ya halk:
“Serin dedik derin çıktı,
El ocağı bizi yıktı.
Yayla değil buz diyarı,
Soba yaktık sabah akşam, bu da yazın hatırası.”
Bu, bir şikâyet değil, bir hakikatin ifadesi. Çünkü bu sadece Erzurum’un değil, dünyanın dört bir yanının derdi artık: Küresel ısınma. Kimi yerde sel götürüyor, kimi yerde kar yağmıyor; ama her yerde dengeler bozuluyor.
Erzurum’da geçirdiğimiz iki buçuk ay boyunca ilçesinden merkezine, köyünden yaylasına gittik. Taziye gördük, düğün gördük, siyaset gördük, çay ocaklarında memleketin nabzını tuttuk.
Erzurum merkezde kalabalık bir siyasi toplantıya katıldık. İnsanlar dikkat kesilmiş, umutla soruyor:
— “Bu düzen değişecek mi?”
Çünkü millet sadece projeye değil, niyete bakıyor. Yaptığına değil, yapmadığına da dikkat ediyor.
Bir vatandaşın sözleri hâlâ kulağımda çınlıyor:
"Eskiden belediye demek hizmet demekti, şimdi reklâm tabelası."
Bir başka vatandaş ise:
Bakan geldi “benim dediğim adaya oy vermezseniz buraya yatırım yapmam” dedi. Büyükşehir Belediye Başkanı da geldi. “Benim adayıma oy vermezseniz buraya hizmet beklemeyin” dedi. Ama buranın halkı ne yaptı? Bugünkü başkana oy verdiler. Şimdi ise yatırım da gelmiyor, hizmet de. Adamlar haklı” diyerek bizi şaşırttı. Belli ki iktidar yanlısıydı ama her şeye rağmen Erzurum halkı sabırlı… Vefakâr, kanaatkâr lakin aptal değil. Gözünün içine baka baka “yatırım yaptık” deyip asfalt dökmeden, “gençlere destek verdik” deyip işsizliği görmezden gelenlere karşı büyük bir öfke biriktiriyor içinde.
Hele bir gençle sohbetimiz var ki, yürek burkar cinsten:
"Üniversiteyi bitirdim, diplomam duvarda, iş yok. Oy isteyen çok ama umut veren yok."
Ardından ekledi:
“Okudum da ne oldu,
Hayalim hep soldu.
Söz verdiler iş diye,
Sadece laf doldu.”
Bu memleketin halkı feraset sahibidir. Kim samimi, kim reklâm peşinde; kim hizmet eder, kim poz keser; hepsini ayırır. Erzurum’un dondurucu geceleri, belki sobayla geçer ama milletin vicdanı neyle ısınır, onu da bilir.
Şunu da gördük: İnsanlar artık “kimin adamı” sorusunu değil, “kimin derdi var?” sorusunu soruyor. Artık isimler değil, icraatlar konuşuyor. Bir dönemin “ben ne dersem o olur” anlayışı yavaş yavaş eriyor.
Son Söz:
Erzurum’da kar gibi eriyen umutlar yeniden yeşerebilir. Lakin bunun yolu; halka tepeden bakmak değil, halkla diz dize oturmaktan geçer. Mahalleye yol yapmakla değil, mahalleliyi dinlemekle olur bu iş. Çünkü bu millet artık şunu söylüyor:
“Sözle olmaz, iş isterim,
Dürüst olan baş isterim.
Oy için kapıma gelen,
Dertte de yanımda dursun isterim.” Vesselam...