İşgaller Mondros la gerçekleşti

1914 te başlayan Birinci Dünya Savaşı, İttifak

Devletlerinin mağlubiyeti kabul edip tek tek savaşı bırakmaları ile, İtilaf ve

İttifak bloklarını oluşturan tüm ülkelerin karşılıklı olarak yaptıkları ateşkes

antlaşmaları doğrultusunda bitti. En sona Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf

Devletleri arasında yapılacak olan bir antlaşma kaldı.

Kâzım Karabekir Paşa, kötü ve bizi masaya oturmak

mecburiyetinde bırakan hadiselerin son ve bitirici safhasını şöyle anlatıyor;

15 Eylül de Bakü de zaptolundu. Fakat 19 Eylül de

İngilizler üç misli üstün kuvvetlerle Filistin cephemizde bizi tarihte misli az

görülür bir hezimete uğrattılar. Onbeş dakikalık şiddetli bir topçu ateşinden

sonra İngilizler taarruza kalkıyor, İki saatte Cevat Paşa kumandasındaki 8.

Ordu cephesini yarıyorlar. ve İngiliz süvarisi Türk ordusunun gerisine geçiyor.

Uçaklar kumanda karargâhlarını bombalıyor. İkinci gün sabahı (Nasıra) da Liman

Von Sanders in karargâhı bir süvarı Livası (Tugay) tarafından büyük bir gaflet

içerisinde basılıyor. O gün Cevat Paşa nın ordusundan eser kalmıyor. Sıra

Mustafa Kemal Paşa nın 7. ordusuna geliyor. Bunun da en mühim kısmı geri çekilme

esnasında süvari ve uçaklar tarafından mahvediliyor. En son cenahtaki Cemal

Paşa nın 4. ordusu ve 7. ordudan geri kalanlar ise 30 Eylül de Şam da

mahvediliyor. En değerli ve en şöhretli kumandanlarımız, ancak az bir sayıdaki

askerleri ile 14 günde 600 kilometre katetmek suretiyle Anadolu hudutlarına can

atabiliyorlar ve İstanbul a bir mütarekenin zaruri olduğunu bildiriyorlar. Ne

Gariptir 7 Ekim de, yani Suriye de üç ordumuzun (Yıldırım Orduları) mahvından

sonra bir İngiliz Süvari Fırkası (Kolordusu), eğlenceli bir yürüyüşle Halep e

yürürken . 1

Osmanlı Hükümeti nin güvendiği en son kale olan bu

Yıldırım Orduları da, bir hezimetle geri çekildikten sonra devletin yıkılışını

resmen olmasa da fiilen yürürlüğe koyan Mondros Ateşkes Antlaşması için,2 karşı

blokta bulunan ülkeler ile bir arabulucu aranıyordu. O sıralarda, daha önce

Irak cephesinde esir alınarak İstanbul a getirilen ve Büyükada da ikamete

mecbur edilen İngiliz Generali Townshend bir ateşkes antlaşmasının

gerçekleşmesi için aracılık yapmaya başlamıştır. Gerek ada halkı ve gerekse

hükümet yetkilileri bu İngiliz generale bir esir gibi değil de, bir misafir

gibi davranıyorlardı. Townshend ise, hem bu güzel muamelenin karşılığı olarak

hem de serbest kalıp ülkesine geri dönmek için bu ülkeler arasındaki

arabuluculuğu kabul etti. İşte onun aracılığı ile başlayan bu mütareke,

esasında barışı değil Osmanlı İmparatorluğunun sonunu getirdi.

Şimdi söz Sadrazam Ahmet İzzet Paşa da;

İtilaf Devletleri mütarekeye razı olup Mondros da

bulunan Amiral Galtrop nezdinde elçi göndermekliğimiz bildirildiğinden, derhal

saraya giderek bu durumu Padişaha arz ettim. Sultan, Damad Ferid Paşa nın elçi

sıfatıyla gitmesinin muvaffak olacağını beyan buyurmaları üzerine, hiç

beklemediğim böyle bir teklife maruz kalınca, gayriihtiyarî olarak ağzımdan şu

sözler çıktı; Aman efendimiz Ferid Paşa delidir. Bu mühim vazifenin hiçbir

vakit ehli olamaz.

Zat-ı Şâhâne bana cevap olarak; idare ederiz dedi.

Hükümet üyeleri, Sultan ın Barış Antlaşmasına göndermek

için, Damad Ferid Paşa yı görevlendirme isteğine şiddetle karşı çıktı.

Bakanlar, Sultan ı istifa etmekle tehdit ettiler. Bundan dolayı Vahideddin Han,

Ferid Paşa nın görevlendirilme düşüncesinden vazgeçti. Padişah, hükümetin bu

isteğine uyuyor. Ve netice itibari ile kabineye Mustafa Kemal Paşa nın telkin,

tavsiye ve tercih ettiği Bahriye Nazırı Rauf Bey in başkanlığında, Dışişleri

Bakanı Reşad Hikmet Bey ile Kurmay Yarbay Sâdullah Bey lerden oluşan bir heyet

seçiliyor ve mütareke şartlarının görüşüleceği yer olarak tespit edilen Midilli

Adası nın, Mondros Limanı nda demir atmış Agamennon zırhlısına gönderiliyor.

Sultan Vahideddin Han, seçilen bu heyet üyelerini yanına çağırır ve onlara,

bilhassa korumaya dikkat etmeleri gereken iki husus hakkında talimat verir;

1- Hilafet makamının ve saltanatın ve Osmanlı hanedanının

Hukukunun temini.

2- Bazı eyâletlere verilecek olan özerkliğin şekil ve

mahiyeti temin olunarak özerkliğin yalnız idarî olup siyasi olmaması; şayet

hiçbir çare ve imkân bulunamayıp da siyasî olacak ise istiklâliyet daha ehven

olacağı ve eğer siyasî muhtariyeti kabul edecek olursak Alem-i İslâm a ihanet

etmiş olacağımız fikrindeyim.3

Bu heyet, resmî bir devlet töreni akabinde Mondros a

gönderilir. Padişahın; Beni sürekli malûmat sahibi yapın demesine rağmen

kimse arayıp gelişmeler hakkında bilgi vermez.. Mondros taki gelişmeler

hakkında meraklanan padişah bir gün katip Ali Fuat Bey e;

Sadrazam Paşa Hazretleri bizi bu kadar ihmâl etmeseler

iyi olur. Hariciye Nazırına telefonla sor ki, 48 saattir beklediğim hâlde telgrafnâmenin

gönderilmemesi ne gibi sebeplerden neşet etmiştir (ortaya çıkmıştır.) 4

demiştir.

Evet, Bahriye nazırı Rauf Bey in Limni Adası nın Mondros

Limanı nda demirli İngiltere ye ait Agamennon zırhlısında, 1918 in 30 Ekim inde

imzaladığı mütareke, hemen ertesi günü tüm Avrupa başkentlerinde duyuldu ve

ortalık karıştı. Antlaşmanın 7. maddesi güvenliklerini tehdit eder mahiyette

bir hadise yaşanması halinde, müttefiklere imparatorluğun stratejik noktalarını

işgal hakkını veriyordu. Rauf Bey, maddeye önce karşı çıkmış fakat daha sonra

Amiral Calthrope, İstanbul un işgal olunmayacağına eminim. Müttefikler hiçbir

zaman İstanbul u işgal etmek fikrinde değillerdir. Lâkin Mütareke ye

İstanbul un işgalini istisna eden bir fıkra koymak gereksizdir deyince Rauf

bey, bu sözlü güvenceyle ikna olmuş ve mütareke nin altına imza atmakta bir

sakınca görmemiştir.

Mondros un, İstanbul u ve en başta Vahideddin i ürküten

tarafı işte bu maddeydi. Bu yüzdendir ki Rauf Bey, antlaşmanın imzalanmasından

hemen sonra İstanbul a dönüp bilgi vermek için padişahtan randevu istediği

zaman Vahideddin Han, yorgun olduğu ve hareme çekildiği haberini göndermiş,

heyeti, ancak günler sonra, bir Cuma selamlığında kabul etmişti.5 Hem de

oldukça memnuniyetsiz bir ifade ile

Görüşme esnasında o kadar hiddetlenmişti ki bir ara

elleri titremeye başlamış ve parmaklarının arasındaki sigarayı yere düşürmüştü

hükümdar!6 İçinde 7. madde gibi ağır bir maddeyi ihtiva eden böyle bir mütareke

paçavrası, bir haini çocuklar gibi şenlendirir mi Yoksa hiddetinden elindeki

sigarayı düşürecek kadar sinirlendirir mi

Rauf Bey, o kötü 7. madde konusunda kamuoyunu yatıştırmak

için, o günlerde sık sık demeçler verip maddenin sadece bir formaliteden ibaret

olduğunu beyan edecek, hatta İstanbul un işgalinde bile, Ama Amiral

Calthhrope bana söz vermişti diyecek, daha sonra ise Namussuz İngilizler beni

aldattılar. Söz vermişlerdi ama tutmadılar diye konuşacak, Amiral Calthhrope

hakkında, Yalancı, namussuz ifadelerini kullanacaktır.7

Sultan Vahidedddin ise, sonraki senelerde, Mekke de

yayınladığı bir bildiride Rauf Bey den söz ederken işgallerin Mondros tan

kaynaklandığını yazacak ve Ankara yönetiminin başında bulunanların mütarekeyi

imzalayan kişiler olduğuna işaret edecektir;

.Mütarekenin akdine memur temsilciler şimdi Ankara daki

Başbakan Rauf Bey in başkanlığında ve o zaman memleketin en mühim askerî

kuvvetlerinin de şimdiki Ankara Meclisi Reisi Mustafa Kemal in kumandası

altında bulunduğu herkesin hatırındadır İşgallere dayanak olan Mondros

Mütarekenamesini imzalamaya bizzat iştirâk eden Rauf, Fethi ve askerî vaziyeti

ile devleti böyle bir elim mecburiyete düşürmekte cidden sorumlu bulunan

Mustafa Kemal gibi, milletin bugünkü reislerinin sorumlu ve suçlu olması lazım

gelir. 8

Ne tuhaf değil mi tarihin cilvesine bakın. Memleketi

düşman işgaline açık bir hale getiren ve parça parça işgal ettiren Mondros

Mütarekenamesi nin, altına imza atan kadro, Başbakanlığa kadar yükseliyor,

büyük devlet adamı vasfını kazanıyor, fakat Sultan Vahideddin Han, imzalamadığı

ama vakit kazanmak için sümen altına attığı ve Onu elime aldığımda acı bir

ürperti hissettim. Asla imzalamadım imzalayamazdım da. Kafama silah dayasalardı

istifa edecektim ama imzalamayacaktım dediği ve üzerinde de imzası bulunmadığı

ve hiçbir zaman yürürlüğe girmeyen, ve tarihe kadük antlaşma ya da proje diye

geçen Sevr den dolayı vatan haini oluyor. Kader işte

Mütarekeye katılan heyet dört gün sonra İstanbul a geri

döndü. 10 Kasım 1918 Cuma günü, Cuma selamlığından sonra padişaha olan

saygılarını arz ve gelişmeler hakkında bilgi vermek için Yıldız Sarayı na

gitti. Fakat padişah Vahideddin Han, yorgun olduğunu ve istirahat için odasına

çekildiğini bildirerek heyet üyeleriyle görüşmeyecektir.9 Huzura kabul  olunmak için bekleyen heyet reisi Rauf Bey, Başkâtibe

bir müjde verir gibi şu bilgiyi verecektir;

Almanlar Goben (Yavuz) zırhlısını bize bıraktılar! 10

Evet, Türk Murahhas ekibinin, Mondros tan döndüğünde

elindeki tek zafer budur! Goben in bize bırakılması Fakat, Rauf Bey ve

ekibinin zafer kazanmış muzaffer bir komutan edasıyla İstanbul a döndüklerinden

tam onüç gün sonra, Mondros un 7. maddesine dayanarak 13 Kasım 1918 günü, 22 si

İngiliz, 12 si Fransız, 17 si İtalyanlara ve 4 ü de Yunanlılara ait olmak üzere

55 parçadan oluşan İtilaf donanması İstanbul Boğazına demir attı. Fakat 15

Kasım günü bu rakam 167 ye yükseldi.11

Damat Ferid Paşa nın gönderilmesine karşı çıkılmasına oh

iyi olmuş diyenler olabilir. Çünkü Damat Ferid bize göre haindir değil mi

Ancak atlanılan bir şey var biz o tarihe bugünden yani ikibinlerden bakıyoruz

peki o günler nasıldı Mondros tan sonra yani Samsun a çıkılmadan bir akşam

önce Damat Ferid Sadrazam sıfatı ile Mustafa Kemal Paşa yı konağına davet

ederek akşam yemeği ikramında bulunmuş ve, Paşam muvaffak ol 12 diyerek de

Samsun a göndermiştir. Sultan ın onu seçmesi ihanetine bir delil olarak değil,

sadece Dış Siyaset ve Ülkeler arası politika bilgisinin zayıf olduğunu

gösterir.

Netice itibari ile damat gitmemiş, Rauf Bey gitmiştir.

Peki, ne değişti Hiçbir şey. Heyet İstanbul a döner dönmez İstanbul işgale

maruz kalmıştır. Rauf Bey yerine Damat gitseydi bu durumdan daha beter bir

durum mu olurdu Ülke daha erken mi işgal edilirdi Rauf tan 13 gün sonra işgal

edilen vatan, Ferid den bir gün sonra mı işgal edilirdi acaba

Muhabbetle

DİPNOTLAR

  1) Kâzım

Karabekir, İstiklal Harbimiz., Sf:22-23.

  2) Feridun

Kandemir, Sultan Vahideddin in Son Günleri, Sf; 24, Yağmur Yayınları, 2.Baskı,

İstanbul 2008.

  3) Necip Fazıl

Kısakürek, Vatan Dostu Vahidüddin Han., Sf;143

  4) Ali Fuat

Türkgeldi Görüp İşittiklerim., Sf; 156.

  5) Rauf Orbay,

Rauf Orbay ın Hatıraları,Yakın Tarihimiz,Cilt;2, Sf; 240, Türk Petrol Yayını,

İstanbul, 1963.

  6) Murat

Bardakçı, Şahbaba., Sf: 120

  7) Rauf

Orbay,a.g.e., Sf, 241

  8) Murat

Bardakçı, a.g.e.,Belgeler Bölümündeki 3. Belge

  9) Turgut

Özakman, Vahdettin ve  Mustafa Kemal

.,Sf; 203,

      (*)İbnül Emin

Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar., Sf; 1989

      (*) Ali Fuat

Türkgeldi, a.g.e., Sf; 172

10) Ali Fuat Türkgeldi, a.g.e., Sf, 15

11) Selahatin Tansel, Mondros tan Mudanya ya kadar, C.1,

Sf; 55,  M.E.B.yay., İstanbul, 1991.

12) Yılmaz Çetinel, Son Padişah Vahdettin, Sf; 115,

Milliyet Yayınları, 7. Baskı, İstanbul, 1993.