Sadece birkaç ay önce her şey, belirlenen mottolar bağlamında çok makul görünmekteydi. Filan yer benim aşkım, şurası benim sevdam, falanca memleket sevgilim ve hatta seni seviyorum falanca şehir cinsinden doğrudan ergen romantizmine çağ atlatan bir muhabbet aktarımına maruz kaldıydık. Keşke öyle kalsaydı. Keşke sadece aşk, sevgi söylemlerine, yani ki yakın zamanın duvarlara çiziktirilen ergen açılımlarına tav olup iyi niyet barındırdığına ikna olabilseydik. Öyle olmadı. Aşk, sevgi söylemiyle işe koyulan insanların muhatap oldukları halka karşı nasıl nefret barındırdıklarını da tanımış olduk. Seni seviyorum, aşkım, canım, sevgilim, hayatım vb. söylemler, cicim ayları bitip öcüm ayları başladığından olsa gerek yerini hakaretlere, tehditlere bıraktı. Aşkınızın, sevginizin yalanlığından öte bir semte duyduğunuz aşktan, sevgiden bize ne bile diyemeden aslında mezkur yerlere karşı hiç de halis niyetler beslenmediğini, salt sahip olmak ve sonrasında Neyzen Tevfik benzetmelerini andırır bir ilişki yaşamak emeli taşındığını hayretle görmüş olduk. Gerçi il için aşk, ilçe için sevgi ifadesinden sadakatsizlik çıkarsanabilirdi. Sloganın süreği olarak mahalle uzatmalı sevgili, yan mahalle göz kırpıp işmar edilen oynaş kabul edilebilirdi. Bir il yahut ilçeden ibaret olsa ‘Seviyorsan git konuş bence’ der geçerdik. ‘Orası sana yaramaz, Şekspir’e dadan, altmışaltıncı sone oku; vazgeç bu sevdadan tek ölüm paklar seni’ demezdik. Olmadı Attila İlhan’ı anar; “Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur / İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur / Tutsak ustura ağzında yaşamaktan / Kimi zaman ellerini kırar tutkusu…” diye söyleyip meseleyi edebiyata dökerdik. Çok çok kimseye mecbur olmadığımızı da eklerdik. Olmadı. Muhtemelen sevgiden, aşktan ve dahi insanlığın derdiyle ıstıraptan uzak insanlar, çocukluğunda travmalar yaşamış ve etkisinden kurtulamamış insanlar içlerinde adam akıllı yoğunlaştırdıkları nefreti toplumun üstüne boca etmekten çekinmedi. Gayrı tercihler kimin umurunda olabilir ki?

İl, ilçe belediye başkanlığı neyse de köy, mahalle muhtarının memleketin bekası açısından ehemmiyetini çok sonra öğrendik. Bunda elbette bir zamanlar kimi politikacılara ‘muhtar bile olamazsın’ diye söylenmesinin etkisi olmalıydı. Allah için bir daha kimse kimseye böyle bir şey söylemesin demek zorunda kaldı insanlar. Ki elinde ihtirasından başka bir şeyi olmayanların değil başkanlık, muhtarlık bile kimselerin olmasın, benim olsun diye yırtındıklarını görmek doğrusu manidardı.

Altı üstü yereldir halbuki, bu kadar kasmanın ne anlamı olabilir? Bir muhtar adayının, belediye başkan adayının, meclis üyesi adayının bir semte, bir şehre duyduğu aşktan, sevgiden bize ne deyip geçilebilir. Durumu Çanakkale kadar olmasa da geçilmez yapan mesele alayının sokak serserisine bağlayan kimi politikacılara öykünüp gaza gelmesidir. ‘Laz’ı, Kürt’ü, Alevisi, Arnavut’u, Çerkez’i / Gümülcine Rodopi’nin merkezi’ cinsinden kendince çok işlevsel ve hamasi bir slogana sarılan muhtar adayı, mahalledeki Türkleri ve Sünnileri görmezden geldiğinin farkında bile olmasa gerektir. Şimdi bu sözünü ettiği ırk ve mezheplerin tanıdığımız, bildiğimiz mahallenin nüfusundaki payı nedir diye sorsanız toplamı yüzde beşi bulmayacaktır. Gaza gelip kimi politikacılara öykünmek yüzde doksanbeşi heba etmekle sonuçlanır ki aşk, sevgi, birliktelik ve dahi hamaset söylemleri yerini çaresizliğin getirisi hakaret, tehdit evrenine terk edecektir.

Belki o sevgiyle başlayan, nefrete evrilen söylemlerin de haklı bir gerekçesi bulunur. Özellikle sevdiğini alamayacağını düşünen, sevdiğinin kendisini sevmediğini öğrenen, sevdiğinin başkasına meyli olduğunu fark edenlerin ruh haliyle ‘Ya benimsin, ya kara toprağın!’ tehdidine sığınılmış olabilir. Bu durum gözü karalıktan sayılmaz, aksine hayal kırıklığı, elim bir cinnet halidir. Ki böyle bir ihtimal de sevgiliye kavuşmak umudunu hepten yitirmeye yol açar. Zira hiçbir sevilen ruhsal rahatsızlık geçirdiğine şahit olduğu birine pas vermeyecektir. Gemiler ve gemicikler yakılmış, ancak yandığıyla kalmış olacaktır. Öyle umulur. Umulanla karşılaşılmayabilir. Yıllardır süregeldiği, süre geçtiği, geçmeyip kaldığı gibi olabilir. Velhasıl onlar seçer, biz çekeriz kardeşim deyiveririz.