7. ve onlara olup bitenleri tam bir bilgi ile mutlaka anlatacağız. Çünkü biz, onlardan uzak değiliz.

8. O kıyamet gününde herkesin dünyada yapıp ettiğini tartmak da haktır. Artık kimin sevap tartıları ağır gelirse, işte onlar felaha, kurtuluşa erenlerdir

9. Kimin de sevap tartıları hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimize karşı zülüm, haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerine çok yazık etmiş kimselerdir.

10. Andolsun biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size birçok geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz.

Şimdi de Dr. Muhyiddin AVVAME’nin “Saferul-Hayr = Hayırlı Safer” isimli makalesini okuyalım:

Hamd, ayları ve günleri çevi¬rip bir kısmını diğerine üstün kılan ALLAH’a; en mükemmel ve eksiksiz salât ü selâm ise, gündüz ve gece birbirlerini takip ettiği müddetçe, seçkin peygamberlerin efendisi Muhammed Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)e, ailesine ve eshâbına olsun. İmdi: Şüphe¬siz ki Allah, kendisine kulluk etmemiz için bizlere varlığı armağan etmiş, birliği¬ni tasdik edelim diye de peygamberlerini göndermiştir. Zira, isimleri mukaddes, zâtı yüce olan ve asla ortağı bulunma¬yan yegâne Rabbimizdir. Takdir edip dilediği her şey meydana gelir, takdir et¬meyip irâde buyurmadığı hiç bir şey ise var olamaz. Kaza ve kaderine inanmayı farz kılmış ve bunu, kendisine iman et¬menin temel esaslarından biri saymıştır. Nitekim bu konu, uzun bir hadis olan Cibril (Aleyhisselâm) hadisinde geçmekte¬dir. Cibril (Aleyhisselâm), Allah Rasûlüne (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) İmanı sorduğunda, Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cevaben: “Allah’a, meleklerine, kitap¬larına, peygamberlerine, âhiret gününe inanman ve bâ-husûs kadere; hayrına ve şerrine inanmandır.” buyurmuştur. Böylece Peygamberimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu temel iman esaslarının altıncı¬sı olarak saymıştır.  Hatta: “Ve kadere inanmandır.” sözünde “Kader” kelimesinin başına ikinci defa “İman” kelimesini getirmiş, böylelikle onu geri¬de geçenlere, tek başına atfetmeyip ayır¬mış, temel iman esasları arasında ona müstakil bir cevap görünümü kazandı¬rarak ziyade dikkat çekmiş ve özellikle vurgu yapmıştır. Bütün bunlar, kulun Rabbiyle olan yaşamındaki kaderin ko-numunu belirlemek ve önemini açıkla¬mak için yapılan tekit üstüne tekitlerdir. Sonra: “Hayrına ve şerrine..” diyerek, âlimlerimizin de dediği gibi “Ka¬der” kelimesine ayrı bir açıklama getir¬miştir. Demek ki Allah, sebepleri yaratan yegâne müsebbiptir. Meydana gelecek her olay ve var olacak her şey ancak Rabbimizin ilim, kudret, irade ve dilemesiy¬le varlık sahasına çıkabilir. Dolayısıyla bize gelmesi takdir edilenler elbette bize isabet edecektir; bize ulaşmaması takdir edilenler ise bize asla erişecek değildir. Bizlerin üzerindeki yegâne müessir odur, başka bir şeyin, kendiliğinden etkisi asla yoktur. O, istediğince hükmeden, bütün mahlûkatı idare edip yöneten, her şeyi bilen ve sonsuz güç sahibi olan, kulları¬nın bütün işlerinden haberdar olup on¬ları yürütendir. İşte kul böyle bir inanca sahip olursa imanı kemâle ermiş, Rabbimize karşı da son derece boyun eğmiş ve teslimiyet göstermiş olur. Ama ki, Allah vermesin! Bir kul böyle inanmaktan vazgeçerse veya bu inancı sarsılıp başka sapık fikirlere meyl ederse, şüphelere kapılıp batıl heveslerin oyuncağı haline gelirse; bunların sonucunda da günler ve aylar ya da sayılar ve yıldızlar veya başka bir takım mahlûkatın kendisi üzerinde müstakil otoritesi olduğunu düşünürse bu kimsenin kalbine danışması ve inan¬cını düzeltmesi gereklidir. Zira onun bu durumu korkutucu ve vaziyeti de tehli¬kelidir. Bizler Allah’tan iman-ı kâmil ile birlikte selâmet ve âfiyet niyaz ederiz. Değerli Okuyucu Kardeşlerim, işte mümtaz bir ay olan “Hayırlı Safer” ayı¬na girmiş bulunmaktayız. Bizden ön¬ceki âlimler de, halktan bazılarının eski zamanlardan beri safer ayının şerli ve uğursuz olduğu yönündeki önyargısını kırmak için onu “Hayırlı” sıfatıyla ni-telendirmişlerdir. Nitekim halktan bu kimseler safer ayına uğursuzluk ve be¬laları yakıştırıp: “Safer ayında fitneler ve felaketler çokça olur.” Derlerdi.