Muhammed Emin Yıldırım hocamızla Ramazan’ın feyz ve bereketini konuştuk... "Oruç nasıl tutulur"dan, "Kadir Gecesi’ni nasıl ihya edelim"e kadar geniş bir yelpazede Ramazan söyleşisi...

Bu senenin Ramazan ayının ilk gününde Muhammed Emin Yıldırım hocamızla "Nasıl bir Ramazan geçirelim" be nasıl daha fazla istifade edelim konuları üzerinde konuştuk...

Röportaj: Nedim Odabaş

- Hocam, rahmet, bereket ve gufran ayı Ramazan’dayız. Biz mü’minler olarak bu ayı nasıl idrak edelim?

Elhamdülillah Cenab-ı Hak, bir kez daha o güzel iklime bizleri eriştirdi. Tabii Allah’ın her günü kutsaldır, güzeldir, mübarektir. Ama bazı günler ve bazı geceler vardır ki,  onlara el Kudüs  olan Allah, başka bir kudsiyet verir. Özellikle Ramazan ayı bu kudsiyetin en üst düzeyde yaşandığı bir aydır. Netice itibariyle Ramazan ayını  Ramazan kılan, 11 aya sultan kılan Kur’an’ın o ayda nazil olmasıdır. O anın nazil olduğu gece de  Kadir  Gecesi’dir. Ve Kadir Gecesi de yine Kur’an’ın ifadesiyle bin aydan daha hayırlıdır. Böyle olduğu zaman biz en azından nasıl ihya edeceğimizi ait bazı ipuçları yakalarız. Bir de meselenin  şöyle bir tarafı var. Biz her şeyi Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’den öğrendik, öğrenmek de zorundayız. Mü’minsek, Müslümansak bizim için mutlak manada ölçü, örnek, rehber, Kur’an’ın ifadesiyle Usve-i Hasene olan Peygamber Efendimizdir. Nasıl ihya etmiş Ramazan’ı diye baktığımızda şöyle bir şey görüyoruz. Peygamber (sav) Efendimizin hayatında Ramazan Müslümanlığı diye bir şey yok. Peygamberimizin hayatında Müslümanlığın Ramazan’da daha artmasına dair bir şey var. Onun hayatında nafile ibadetler var zaten. Ama Ramazan geldiğinde daha fazla var.  Onun hayatında Kur’an var zaten, ama Ramazan geldiğinde daha fazla var.

Ramazan’da sorumluluklarımızı hatırlamalıyız 

Onun hayatında hayır, hasenat, yardımlaşma var, ama Ramazan geldiğinde daha fazla var. Eğer öyleyse bizim de yapmamız gereken belli. İnşallah Rabbimizin bize İlahi bir bahşişi olan, rahmeti olan, bereketinin vesilesi olan o 30 gün boyunca ki Peygamberimiz  onu 10, 10 üçe bölüyor,  rahmet, mağfiret ve  cehennemden azat günleri. Azattan heyecanı başlangıçtan sonuna kadar  artırarak kulluğumuzu götürmek gerekir ki, Allah’ın rahmetine mazhar olabilelim. Bunu yapabilmek için bir fırsat var önümüzde. Bir de sorumluluk var. Fırsat eğer bunu hakkıyla, idrak edersek, Allah bize cenneti vaat ediyor. Vadeden odur, bize onu yapmak yakışır. Sorumluluk da şudur, Ramazan’a bir anda elini kolunu sallayarak gidemezsin. Biz ciddi bir muhasebeyle Ramazan’a girmek zorundayız. Kendimizi muhasebe edeceğiz, hayatımızdaki aşırılıklar, eksiklikler, noksanlıklar. Herkes kendini daha iyi biliyor. Benim namazlarımda problem varsa, tamir edeceğim alan odur. Kur’an okumakta ve Kur’an’ı anlamakta problemim varsa, tamir edeceğim alan odur. Bazı zafiyetlerim var mesela, gözümün  ayarı yok, kulağımın ayarı yok. Dilimin ayarı yok. Geçimsiz biriyim mesela, çok çabuk sinirleniyorum. Bu bir hastalıktır. Bu hastalığın tedavisi adına bir teşhis konmalı. Muhasebe dediğiniz zaman, bunlar hepsi yapılmalı ki, bu manada teşhisi doğru yaptıktan sonra, 30 günlük arınma süreci bizi arındırsın. Birer birer, varolan hastalıkları gidersin, sonu cennet olan o yolculuk böylelikle nihayete ermiş olsun.

- Hocam, Ramazan’da Kur’an’la ilişkimizi nasıl tanzim etmeliyiz?

Kur’anla bir kere sırdaş ve yoldaş olmalıyız. Kur’an Allah’ın kelamıdır. Peygamber Efendimiz (sav) diyor ki, “Her kim Kur’an okursa, ben Allah’la konuştum derse, bu sözde herhangi bir yanlışlık yok”… Kur’an okurken Rabbimizle konuşuyoruz, çünkü kelam Rabbimizin kelamıdır.  Kelamullahtır. Rabbimiz bize göndermiş, ne istediğini söylüyor, sanki biz karşılıklı  konuşuyormuşuz gibi o ayetleri üzerimize alarak okumalıyız. Elhamdülillah Efendimizden öğrendiğimiz bir gelenek var ki, o gelenek bu topraklarda çok güzel bir şekilde icra ediliyor. Mukabele geleneği. Mukabelelerimizi  okuyacağız elimizden geldiğince, kendimize ait biz Kur’an dersi, Kur’an ödevi belirleyeceğiz. Mesela, ben sizin aracılığınızla kardeşlerime şunu söylemek isterim. Ramazan’da bir Kur’an alışkanlığı kazanırsak, en azından Ramazan’dan sonra ömrümüzde günde bir sayfa, çok vaktimiz yoksa, yarım sayfa, ona da vaktimiz yoksa, bir ayet okumadan yatmama gibi bir gelenek bir ödev kazanmak. Bunu yaptığımız zaman elimizden geldiğince Kur’an’ı okuduğumuzda, Kur’an’ın kendi nağmesi, nazmı da başlıbaşına bir ibadettir.

- Hocam, Ramazan’ın timsali oruç ibadetini nasıl tutmalıyız?

Elbette ki,  onu zaten Kur’an söylüyor. “Ey iman edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı”… Demek ki bizden önce de oruç varmış, onu öğrendik… Ne için farz kılıyorsun ya Rabbi? “Umulur ki, sakınırsınız, umulur ki, takvaya erersiniz” Demek ki, orucun iki boyutu var. Bir mideye tutulan, bir de ruha tutulan. Mide belli… İmsakta başladın, iftara kadar, yemeden içmeden, affedersiniz cinsi münasebetten kendini korudun. Bu orucun bir boyutudur, bunu yaptığın zaman da orucu tutmuş olursun. Ama bir de ruha oruç tutmak var ki, o  da Allah’ın sınırlarına riayet ederek yaşamaktır. Eğer oruç buysa, gıybet ederek yaşarsan orucun ruhunu zayi etmiş oldun, eğer yalan söylemek haramsa, haram, Allah korusun dilini yanlış manada hareket ettirdiğin zaman, belki bedenen oruç tutturduğun zaman ruhunu zayi etmiş oldun. Onun için Peygamber Efendimiz (sav) diyor ki, “Ruhunuzla birlikte  oruç tutun. Eğer sadece bedeninize oruç tutturursanız, yanınıza kalacak olan kâr, sadece açlık olur” Ama ruhunuza tutturursanız, ruhunuzla birlikte tuttuğunuz oruç, size takvayı kazandırır ki, bu size takvayı kazandırır. Bu manada hem  bedeni, hem ruhu, orucun mesajlarına teslim etmek gerekir ki Allah’ın tam manasıyla istediği oruç olmuş olsun.

Kur’an ahlakıyla ahlaklanmalıyız

Çünkü  o Rabbimizin kelamı olduğu için mushafa bakmamız bizlere sevap kazandırır. Biri okur biz takip ederiz, bize sevap kazandırır. Biz okuruz, bize sevap kazandırır.  Okunan birisini dinleriz, bakmadan, bize sevap kazandırır. Çünkü Allah’ın kelamından bahsediyoruz. Ama ne yaparsak yapalım, Kur’an alışkanlığını bu Ramazan döneminde kazanmamız gerekir. Eğer Kur’an’la aramızdaki münasebeti güçlü bir şekilde kurarsak, iki şey kazanmış olacağız. O iki şey de şudur: Ahkamıyla amel ederiz, ahlakıyla da ahlaklanırız. Ahkamıyla amel ederiz, Allah ne diyorsa, yapmaya çalışıyoruz. Bizlere namaz kılın diyorsa, namaz kılıyoruz, oruç tutun diyorsa oruç tutuyoruz.

Cihad edin diyorsa, cihad ediyoruz. İyiliği emredin diyor, kötülükten men ediyorsa, onu yaparız. Ama bir de ahlakı var, Kur’an bir mün’min ahlakı koyuyor ortaya. Mü’minler onlardır ki, zekâtlarını verirler, ırzlarını korurlar, kulaklarını  korurlar, asla sınırları aşmazlar. Allah neyden hoşlanıyorsa,  ona göre davranırlar. Neyden memnun olmazsa, onu hayatlarından çıkarırlar. Bütün bunlar nedir bir yönüyle ahlaktır. Bu ahlakı  hayatımıza uygulamaya çalışırız. Dolayısıyla, Kur’an’la sırdaş ve yoldaş olursak, Kur’an bize bu ikisini kazandırır. Bu ikisini kazandığımız zaman da biz Kur’an’ ın adamı oluruz, Kur’an’ı inşa ettiği bir insan oluruz Allah’ın izniyle.

Kadir Gecesi’ni namazlarla, dualarla ihya etmeliyiz

- Hocam, Ramazan içinde bin aydan daha hayırlı  olan Kadir Gecesi’nden bahsettiniz. Kadir Gecesi’ni nasıl ihya edelim?

Kadir Gecesi’ni Peygamber Efendimiz (sav)’in beyanıyla son on günde ve tekli gecelerde arayacağız. Kadir Gecesi tek bir gece değildir. Evet bazı işaretler 27’nci geceyi fazlaca gösterdiği için biz halk olarak 27’nci gecenin üzerinde yoğunlaşırız ama, biz son 10 günden sonra gündemimiz Kadir Gecesi olmalı. Peygamber Efendimize soruyor Aişe (ra) validemiz, “Eğer Kadir Gecesi’ne erişirsem, nasıl dua edeyim”… Sorudan şunu öğrendik. Demek ki, Kadir Gecesi’nin en önemli ibadeti duadır. Aişe (ra) anamız “Nasıl du edeyim?” diye sordu. Resulullah (sav) Efendimiz de duayı öğretti. “Allah’ım sen afüvsün, affı seversin, bizi affeyle”  Böyle bir yaklaşım, Allah’a iltiaca etmek gibi bir sorumluluk yükler. Bizim Rabbimizden başka gideceğimiz bir sığınağımız yok. Ondan başka halimizi arz edeceğimiz merci yok.  Ondan başka, güçten, kuvvetten, şahıstan,   ondan şundan isteyeceğimiz bir şeyimiz de yok.  Tek bir şeyin sırrınca Rabbimizden isteriz. İşte o  gecede o  ilticanın, Allah’a ilticanın en zirve anıdır Kadir Gecesi. Yapabilen biraz daha fazla ibadet yapabilir. Sadece bu  gecede değil tüm Ramazan gecelerinde teravih namazı, gece namazı Peygamber Efendimizin bizlere öğrettiği bir namazdır, onu yaparız. Onun dışında ne kadar yapabilirsek, elimizden geldiğince nafile ibadet, Kur’an  okuma, Kur’an okuma, hepsinden önemlisi Aişe (ra) validemizin bizlere gösterdiği şekliyle dua etmek. Memleketimize, bu manada yanımızdaki yöremizdeki kardeşlerimize, dua dua yakararak Allah’ın rahmetini celbetme adına  bütün imkanları zorlamak zorundayız.

Batılın gücü  Hakk’a ittiba edenlerin zafiyetinden kaynaklanıyor

- Hocam son olarak İslam coğrafyasının hali ortada. İslam coğrafyalarında küresel emperyalistler tarafından oluk oluk kan akıtılıyor. Bu Ramazan  vesilesiyle İslam coğrafyasının birliği ve dirliği adına neler söylersiniz?

İnşallah bu Ramazan, o söylediğiniz zulümlerin, gözyaşlarının, kan ve  revanın akmasının sonu olur. İnşallah bu Ramazan bu kurtuluşumuzun vesilesi olur. Emin olun, gerçek manada Ramazan’ı ihya ettiğimiz zaman bu olacak. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) her Ramazan’dan sonra bir zaferle döndü Medine’ye. Hicretin ikinci yılında ilk Ramazan’da arkasından gelen Bedir’dir. Niye hakkıyla ihya edildi Ramazan. Bugün biz Ramazan aylarımızı hakkıyla ihya ettiğimiz zaman, ümmet olduğumuzu hatırlayacağız. Coğrafyalarımızı hatırlayacağız. Şu anda sıkıntılar içinde olan kardeşlerimizi hatırlayacağız. Ve kendimizi sorguya çektiğimiz zaman, bu manada ben sorumluluklarımın ne kadarını yapıyorum? Bunun ciddi manada muhasebesini yapmış olacağız.

Bunları herkes ferdi olarak yaptığı zaman, ümmetin  o dirilişi, o ayağa kalkışı da inşallah gerçekleşmiş olacak. Şuna kesinlikle emin olmamız lazım. Bugün küresel güçler, Batı, bugün dünyadaki güç sahipleri, otorite sahipleri, Müslümanlara kan kusturuyorlar, zulmediyorlar, ama şuna emin olmamız lazım ki, bunun batılın gücü, batılın bizzat kendisinden kaynaklanmıyor. Batılın gücü, aslında Hakka ittiba edenlerin, zafiyetinden kaynaklanıyor. Milli Gazete’nin de kendisine serlevha yaptığı o  ayette onunla alakalıdır. Hak geldi batıl zail oldu, muhakkak ki, batıl zail olmaya, yok olmaya mahkumdur. Çünkü hak geldiği zaman, batıl durmaz. Batılın varolması, şu anda hakkın tam anlamıyla ikame edilmemesinden dolayısıyladır. Ben bunu kendime ikame etsem, evime ikame etsem, etrafıma bunu ikame etsem, halka halka ne yapacağım, başkaları da bundan  nasiplenmiş olacaklar. İnşallah bu zulümlerin sona ermesi için, bu sıkıntıların giderilmesi için Ramazan bir fırsattır.  Hakkıyla ihya edilen, her Ramazan ümmetimizin bizleri özlediği o günlere kavuşturacak en önemli vesiledir.  Umuyoruz ve dua  ediyoruz ki,  Cenab-ı Hak bizleri o günlere kavuşturmuş olsun.