Şehir hayatında bunalan veya daha iyi bir hayatı tatmak
isteyen insanlarımız imkan buldukları zamanlarda yaylalara, kırlara veya deniz
manzaralı yerlere giderler. Gerçekten kaynak suları da bulunan yayla ve kırlara
gidip oraların temiz havasını almak tüm insanlara daha sağlıklı olmayı sağlar.
Çünkü oraların havası yeteri kadar oksijenli ve suları da canlıdır. Onun için
Peygamberimiz özellikle kadınların piknik yaptığı ağaçlı yerlerin korunması
konusunda kesin emirler vermiştir.
Ne var ki bazı insanlar serkeşlik veren, sinir sistemini
uyuşturan alkollü sıvıları yanlarında getirerek oralarda içip az veya çok
sinirlerini uyuşturmaktadırlar. Dolayısıyla solunum sistemlerinin çalışmasını
yavaşlatmakta veya güçsüz düşürmekte ve oraların temiz havasını derinden
teneffüs edememektedirler. Bazıları da karşıt cinslerini arkadaşlık adı altında
yanına almakta, meşru olmayan davranışlar ile cinsellikle ilgili sistemlerini
uyarmakta ve dolayısıyla solunum sisteminin rahat çalışmasını farkına varmadan
frenlemektedirler.
Her iki nedenle de o temiz yerlerin temiz havasını gereği
gibi teneffüs edememektedirler. Böyleleri piknik yaptık deseler de gerçekten
piknik yapamamakta, temiz havadan gereği kadar faydalanmadan dönmektedirler.
Halbuki Müslüman bir insan gerek alkollü sıvıların içilmesi ve gerekse mahrem
(yakın akraba) olmayan karşıt cinslerle eğlenmenin haram olduğunu bilmeli ve bu
davranışlardan sakınarak pikniklerden yeteri kadar istifade etmelidir.
Aslında kültürlü insanlar piknik yerlerinde daha dindar
bir hale gelmelidirler. Çünkü orman ve yaylalarda ağaçların ve su pınarlarının
durumu onların biyoloji, jeoloji veya fen bilgisi kitaplarında okudukları
enteresan olguları hatırlatmalıdır. Orada ağaçların kök ve yaprakları, hatta
çiçekleri ve onların harika yapısı ve dolayısıyla Allah ın birer mucize nimeti
oldukları hatırlanırsa oralarda alkollü sıvıları içmek veya karşıt cinslerle
arkadaşlık adı altında eğlenmek yerine şükür namazı kılmaları, en azından şükür
secdesi yapmaları gündeme gelir. Hatta karşıt cinslerle alakalı türküler yerine
ilahi okuma isteği de doğar.
Burada bir botanik yapıyı hatırlatmak yeterli olacaktır:
Ağaç yapraklarının üst derileri biteviye değil, evlerimizin üstlerindeki
kiremitler gibi plakalar halindedir. Fakat kiremitler hem arka ve hem de
uçlarından sabitleştirildiği halde yaprakların üst derileri uçları serbest
plakalar halindedir. Bu yapının gayesi aşırı sıcaklarda bu plakaların
genleşerek ileriye (aşağıya) doğru uzamasına imkân sağlayıp birbirlerinin
üzerlerini örterek sıcak dolayısıyla ağaçların terleyerek sularının dışarı
çıkmasını önlemektir. Bu gaye hiçbir zaman ağacın işi olamaz. O ancak yüce
Allah ın işidir. Şu halde sıcak havalarda ağaçları terleyip su kaybına
uğramasını ve dolayısıyla da kurumasını engelleyecek şekilde yaratan Allah a bu
ağaçların altında veya çevresinde daha fazla ibadet etmek, saygılı olmak gerekir.
Yayla ve kırlarda oluşmuş pınarların harika yapısına
temas etmeden de geçmek istemiyorum. Jeolojinin tespitlerine göre yüksek
arazilerdeki pınarlar bol yağmurlu mevsimlerde toprağın aldığı suyu muhafaza
eden çömlek veya taslar gibidir. Çelik veya başka bir madenden değildirler. Ama
buna rağmen haşerat tarafından bozulup suları akıp gitmiyor. Sanki bir nöbetçi
onların delinmesini önlüyor. Hatta bazı pınarların aralarında özlerin bulunduğu
diğer tepelerde bulunan sular ile dengelendiği, adeta bir su terazisi gibi yan
yana veya karşı karşıya bulunan tepelerin arasında tabii kil borularıyla
birbirine bağlı olarak yıllarca yükseklerde su ihtiyacını sağladıkları ve
depremlerde bile aralarındaki hatların bozulmadan süregeldiği bilinmektedir.
Demek ki Kur an-ı Kerim in Mü minun suresi 18. ayetinde Yüce Allah ın: Biz
gökten yağmuru indirir ve onu yerde durağan ederiz ve biz onu gidermeye de
kadiriz diye haber verdiği bir gerçekle karşı karşıya bulunuyoruz. Öyleyse
pınarların bu durumunu düşünürsek o pınarların başında veya çevrelerinde
Allah ın yasak ettiği bir davranış içine giremez, saygısızlık yapamayız. Buna
karşılık da pikniklerden gereği gibi faydalanabiliriz. Aksi halde ayeti
kerimede ifade edildiği gibi pınarların kaybolmasıyla karşı karşıya
gelebiliriz.