20 Ağustos 1993 tarihinde Filistin Kurtuluş Örgütü Başkanı Yaser Arafat ve İsrail Başbakanı İzak Rabin’in Oslo’da mutabakata vardığı ve 13 Eylül 1993’te Washington’da resmiyet kazanan, ‘Geçici Yönetim Düzenleme İlkelerinin Bildirgesi’ anlaşmasının üzerinden tam yirmi yıl geçti. Washington’daki resmi imza töreni sırasında Yaser Arafat ile birlikte yer alan Mahmud Abbas, 2008 ve 2010’da başarısızlıkla sona eren İsrail-Filistin barış görüşmelerinin yeniden başlaması için gösterdiği yanılsamalı tutum ve çabalar zihni algılarımız için hiç de sürpriz olmadı.

Mısır’da Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin askeri darbeyle iktidardan uzaklaştırılmasından sonra yeni yönetimin, Hamas’a karşı takındığı katı tutum ve Gazze’de Hamas’ın gücünü kırmak amacıyla başlattığı izolasyona yönelik adımları, Netanyahu-Mahmud Abbas yakınlaşmasına yardımı amaçlayan bir manevra unsuru olarak kullanılmaya çalışıldı. 

Ortadoğu’yu kanlı “Plaze de Toros de Las Ventas” arenasına çeviren ABD ve Batılı güçler, süregelen çatışmalarla Müslüman kanının akmasına sessiz ve seyirci kalırken, İsrail’in menfaatlerini korumaya yönelik barış görüşmelerinin tam da bu aşamada başlatılması, hiçbir müphem soru ve ünlem işareti bırakmadan olaylara gerçek manada bakış açılarını ortaya koyması bakımından önem arz etmektedir.

Washington’da, İsrail Adalet Bakanı Tizipi Livni, Mahmud Abbas’ı temsilen Dr. Saeb Erakat ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun özel temsilcisi İzak Molcho’nun bir araya geldiği ilk tur görüşme sonunda dokuz aylık bir süreç öngörülmesine rağmen, görüşmelerden somut bir sonucun çıkması uzak bir ihtimal olarak görülmektedir.

Şöyle ki, İsrail Hükümeti, görüşme masasına oturmadan önce sözde bazı Filistinli mahkûmları serbest bırakma kararı alırken, yeni Yahudi yerleşim merkezleri için karar alması ise büyük bir tutarsızlık örneğidir. Diğer tarafta ise, İsrail çıkarlarını korumakla görevlendirilen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ise, Mahmud Abbas’ın masaya oturmaması durumunda kendilerine yapılan yardımların kesilebileceği mesajını vermeye çalışırken, aba altından adeta baseball sopasını göstermeye çalışmıştır.

Batı Şeria’da yaşamakta olan 1,7 milyon Filistinliyi temsilen masaya oturan Mahmud Abbas, halen Filistin’deki nüfusun % 40’ını oluşturan Hamas kontrolündeki Gazze Şeridi’nde yaşamakta olan 1,8 milyon Filistinlinin ise desteğinden yoksun ve güçsüz bir şekilde sadece İsrail menfaatlerine hizmet etmeye yönelik amaca muallâk olan barış görüşmelerini sürdürmeye ve sonuçlandırmaya çalışacaktır.

Keza Hamas sözcüsü Sami Abu Zuhri de; “Hamas’ın böyle bir oyunun içerisinde olmayacağını, Filistinlilerin menfaatlerini ön plana almayan hiçbir görüşme içerisinde olmayacaklarını, tek taraflı bir barış sürecinin ise sadece İsrail’in menfaatlerini kurumaya yönelik olduğunu” ifade etmiştir.

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Filistin lideri Mahmud Abbas’a yönelik şantaj girişimleri ise ne yazık ki, meyvelerini vermiş durumdadır. Hamas ise, Gazze’nin kuşatma altında tutulma ve hapishaneye çevrilme tehditlerine rağmen, İsrail’in işgal ettiği toprakları terk etmediği sürece yapılacak olan barışın hiç bir şekilde adil olmayacağını vurgulamaya çalışmaktadır.

ABD’nin Ortadoğu’da karabasan gibi hareket ederek sürekli olarak Filistin konusunda kaygan bir zeminde kaypak bir politika izlemeye çalışmasının nedenlerinin başında, Müslümanların kendi içsel sorunlarıyla uğraştığı bir dönemde Filistin konusunda kayıtsız kalmalarıdır.

Ortadoğu’da mevcut gevşek zemin nedeniyle nüfus alanlarının daralma eğilimi göstermeye yüz tuttuğu ülkelerdeki kaos ve belirsizlikler yüzünden, ABD ve İsrail, uygun şartlardaki manevra ile siyasi manipülasyonu kendi lehlerine çevirmeye çalışmaktadırlar.  

ABD, mevcut sorunları fırsat bilip tek yanlı kararlarla, Ortadoğu’daki hassas güç dengesinin geleceğini etkilemeyi (future casting) ve ileriye yönelik İsrail’in bölgedeki konumunu sağlamlaştırmayı amaçlamaktadır.