Milli Görüş; partiler kurmuş, sivil toplum kurumları

oluşturmuş, toplumun her kademesinde hizmet ifa etmiş ve üzerinde akademik

çalışmalar yapılmış bir harekettir. Bu yazımızda bilinen şeyleri tekrar gündeme

getirmek yerine sadece Bundan sonra ne yapmalıyız sorusuna cevap verebilmek

ya da en azından doğru sorular sorabilmek adına bazı mülahazalarda bulunmak

istiyoruz.

1. Milli Görüş, davası hakkı ve adaleti yeryüzüne hâkim

kılmak olan bir harekettir. Bu anlamda farklı bir mezhep olmayıp sadece bir

hareket yöntemidir. Tıpkı Osmanlı ve Selçuklu devletleri ya da Nizamiye

medresesi veya Nurettin Zengî nin ıslah projeleri gibi. Aslında Osmanlı, hanedanın

adıdır. Devlet ise, Devleti Muhammediye yani öncüsü Allah Resulü SAV dir.

Osmanlı ordusu da Muhammediye ordusudur. Ordunun Serdârı Ekrem i yani Baş

Kumandanı, Allah Resulü Muhammed SAV dir. Ordumuz askerine Mehmetçik

denilmesinin bir sebebi de, ordumuzun Muhammed SAV in ordusu oluşundandır.

2. Milli Görüş hareketi, sadece siyasi bir hareket

değildir. Ya da daha doğru ifadesi ile siyaseti sadece günlük politikalardan

ibaret görmemiştir. Eğitimden sivil topluma, siyasi çalışmalardan sosyal

araştırmalara kadar toplumun her kademesinde hizmet etmektedir. Siyaseti de

bütün bu çalışmalar için bir üst zemin olarak yürütmektedir.

3. Milli Görüş, Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan Hoca

ile başlayıp biten bir hareket değildir. Son dönem Osmanlı İslamcılık hareketleri

ile başlayan ve özellikle Halifeliğin kaldırılması ile İslam dünyasında

başlayan faaliyetlerin bir birikimi ve neticesidir. Bu hareketi başlatmak ve

kemale erdirmek Erbakan Hocaya nasip olmuştur. Ve Merhum Hocamız, bu davanın

kurucu lideridir.

4. Milli Görüşe ve Erbakan Hocaya bağlı olmanın yegâne

yolu; onun başlattığı hareketi sürdürmek ve geliştirmekten geçmektedir. Yoksa

sadece onun arkasından yas tutmakla ya da bazı bağlılık bildirileri ile

kendisinin üzerimizde olan haklarını asla ödeyemeyiz.

5. Milli Görüş; modern dönemin bazı söylem ve

yöntemlerini kullanmakla birlikte; ehli sünnetin temel prensiplerini esas almış

bir harekettir. Bu yüzden 80 li ve 90 lı yıllarda üretilen bazı söylemlerin

güncellenmesi gerekmektedir. Yenidünya sistemi ve yeni neslin

öncelikleri/ihtiyaçları doğru okunmalı; zamana hitap eden söylemler ve zamanın

sorunlarını çözen projeler üretilmelidir. Zira bizden önceki nesiller, kendi

zamanlarının şartlarına göre üzerlerine düşen sorumluluğu hakkı ile yerine

getirmişlerdir. Allah kendilerinden razı olsun.

6. Milli Görüş, bir geleneğin ve birikimin temsilcisi

olduğundan yerel ya da taraflı değildir. Ümmeti hatta tüm insanlığı muhatap

alır. Tüm insanlığın huzur ve saadetini amaçlar. Zulmün, tüm dünyadan

kalkmasını hedef edinir. Bu yüzden diğer cemaat ve gruplarla

karıştırılmamalıdır.

7. Milli Görüş, bu geleneği temsil eden ve dünya çapında

karşılığı olan bir harekettir./markadır. Tüm olumsuzluklara rağmen hâlâ

ülkemizde ve diğer ülkelerde, bu hareketi destekleyen ve bu harekete sempati

duyan yüzbinlerce insan, cemaat, grup, öncü insanlar, kanaat önderleri ve

kurumlar vardır.

8. Bütün bunlardan dolayı Milli Görüş, asla

terkedilmemesi gereken bir mevzidir. Basit günlük politikalar ya da bazı

şahısların olumsuz tavırları dikkate alınarak Milli Görüş ü tenkit etmek ya da

bu hareketi terk etmek asla doğru/caiz değildir; vebaldir. Sultan Alparslan ile

başlayan bu hareket, günümüzde Milli Görüş ile devam etmektedir. Yarın bu

hareketin başka bir ad ile devam etmesi de mümkündür. Fakat günümüzde, bu

idealleri benimseyip bu yöntem ile faaliyet gösteren başka şümullü bir hareket

yoktur.

9. Milli Görüş ün geleceğini ve gelecekte ne gibi

yöntemlerle/söylemlerle hareket edeceğini, bu harekete sırt verip, öncülük

edecek kimseler belirleyecektir. Bu yüzden bu hareketi sadece benimsemek

yeterli değildir. Bu hareketi benimseyen herkesin ya kendisini öncü olarak

yetiştirmesi ve öncülük etmesi ya da yeni öncü nesiller yetiştirmesi

gerekmektedir.

10. İnsan yetiştirmenin temeli, gençlere yatırım yapmaktan

geçmektedir. Bugünün büyüklerine düşen, yeni ve genç nesillerin

yetiştirilmesine rehberlik etmektir. Orta neslin vazifesi ise, büyüklerimizin

öncülüğünde genç nesilleri ihtiyaca ve kabiliyetlerine göre yetiştirmektir. Bu

yüzden asıl sorumluluk, orta neslin omuzlarındadır. Asıl gayret onlara

düşmektedir. Burada örnek olarak ilk Müslüman olanları vermek yeterli

olacaktır. İlk Müslümanların Müslüman oldukları zamanki yaşları şöyledir:

* Hz. Ömer 40 yaşında,

* Hz. Ebubekir 37 yaşında,

* Hz. Zeyd bin Harise 35 yaşında,

* Hz. Osman 33 yaşında,

* Hz. Ebu Hureyre 30 yaşında,

* Hz. Ebuzer 25 yaşında,

* Hz. Abdurrahman bin Avf, 25 yaşında,

* Hz. Musab bin Umeyr 25 yaşında,

* Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrah 20 yaşında,

* Hz. Sa d bin Ebî Vakkas 20 yaşında,

* Hz. Bilal Habeşî 20 yaşında,

* Hz. Abdullah bin Mesud 20 yaşında,

* Hz. Erkam bin Erkam 20 yaşında,

* Hz. Caferi Tayyâr 20 yaşında,

* Hz. Said bin Zeyd 17 yaşında,

* Hz. Talha bin Ubeydullah 16 yaşında,

* Hz. Zübeyr bin Avvâm 15 yaşında,

* Hz. Ali 11 yaşında Müslüman olmuşlardır. Allah Teâlâ

hepsinden razı olsun.

Bu sahabilerin yaşlarına bakıldığı zaman Efendimiz SAV in

etrafında toplanan bir avuç imanlı gencin 610 senesinde başlattığı hareketin;

ilk 35 sene içinde İran Sâsânî imparatorluğunu ele geçirdiğini; sonraki 15 yıl

içinde de Bizans İmparatorluğu topraklarının bir kısmını fethederek ortaya

çıkışından 50 sene sonra bir dünya devleti haline geldiğini görüyoruz. Bu da

Nice az topluluklar, nice büyük topluluklara galip gelmiştir   ayeti kerimesinin en güzel tecellisidir.

NOT: Mevla ömür ve fırsat verirse; yazılarımızda genel

olarak ifade ettiğimiz bütün hususları, ilerde tek tek ele almak ve

ayrıntılandırmak niyetimizdir. Başlangıçta konuları genel olarak ifade

etmemizdeki sebep; fırsat bulduğumuzda acil meseleleri gündeme getirerek

üzerimizdeki sorumluluktan bir nebze de olsun kurtulabilmektir.

1 Bakara, 249.