Türk şiirinin usta şairlerinden Mustafa Miyasoğlu önceki

gün (01 Ağustos 2013 Perşembe) dâr-ı bekaya irtihal etti. Vefat haberini

aldığımda gazetede günlük işlerle meşguldüm. Önce inanamadım; çok şaşırdım.

Çünkü daha yakın zamanda görüşmüştük. Hastanede olduğunu biliyordum. Sevgili

oğlu, değerli kardeşim Emre Miyasoğlu na durumunu soruyordum. Son zamanlarda o

da karamsardı. Allah tan umut kesilmezdi ama mukadder kader de tecelli etmek

için gününü şaşmıyordu. Yakın bir akrabam vefat etmiş gibi gözlerim doldu.

Mustafa Miyasoğlu değerli bir büyüğümüzdü. Son on yıldır

şahsen tanıdığım bir isimdi. Daha önceden birkaç kitabıyla tanıdığım

Miyasoğlu nu 2003 yılından bu yana şahsen tanıyordum ve zaman zaman

görüşüyorduk. Her ne kadar son zamanlarında Türk romanına kafa yoruyor ve Türk

tiyatrosu için koşuşturuyorduysa da ben asıl onu Bir Gülü Andıkça isimli şiir

kitabı başta olmak üzere şiirleriyle değerlendiriyorum. Mustafa Miyasoğlu

öncelikle bir şair. Daha yirmi yaşındayken dergide şiiri yayımlanmış ve

kitaplarının büyük çoğunluğu şiir kitabı olan bir isme romanından dolayı ödül

verilmiş olması onun şairliğine gölge düşürmez. Şiir bağlamında kendi yolunda

tek başına oluşu da ayrıca önemsenmelidir.

Gazeteye son geldiğinde oturmuş çay içmiştik. İşitme

kaybı olduğunu söylemişti. O rahatsızlığında bile Türk kültüründen ve Türklerin

soylu yaşantılarından bahsetmeden edememişti. Hatta sohbetimizin bir yerinde

Diyarbakır ın bir Türk şehri olduğunu, 1960 darbesine kadar bir tane bile Kürt

nüfus olmadığını anlatmıştı. Miyasoğlu samimi milliyetçilerdendi. Onun Türk

kültürünü anlatışını dinlemeden edemezdiniz. Türk milliyetçiliğini partizanlığa

indirgemeyecek ve Türklükle İslam ı ayrı düşünemeyecek kadar ufku geniş bir

şair ve yazar.

Mustafa Miyasoğlu şiirlerinde geleneğe bağlı kalmış,

fazla yenilikçi olmayan bir şiir yazmıştır. Buna rağmen şiirlerinde asil bir

Türk duyuşu ve yüksek incelikler vardır. Şiirlerinde milliyetçi duruşu alttan

alta sezilse de partizanca bir algı olmadığı görülür. Gönül isterdi ki Türk

romanına eğildiği kadar Türk şiirine eğilip yeni bir şiir yazsın. Milliyetçi

şairlerde görülen geleneksel algı kalıplarına bağlı kalmak Miyasoğlu nda da

vardır. Oysa Müslüman Türk kültürü yeni şiir kalıplarıyla ve yeni algı

mekanizmalarıyla da işlenebilir. Bunun en güzel ve en büyük örneği Necip

Fazıl dır. Hece şiirini modern söyleyişle kavrayarak Müslüman algısıyla yepyeni

bir şiir yazmıştır Necip Fazıl. Ama takipçilerinde bunu görmek zor. Gerçi onun

takipçileri her büyük şairin taklit edilemezliği gerçeğiyle onu taklit

edememiştir ama onun gibi yani ondan çok farklı gerekirse tam zıddı, yenilikçi

bir şiir de yazamamışlardır. Bu bağlamda Müslüman kültürü Necip Fazıl dan sonra

Sezai Karakoç ta yepyeni bir dil ve dünyayla şiirde yer almıştır. Necip

Fazıl ın açtığı yoldan Sezai Karakoç, Sezai Karakoç olarak ilerlemiştir. Namık

Kemal den sonra Mehmet Akif te devam eden zincir, Cumhuriyet ten sonra

darmadağın olmuş fakat Necip Fazıl ın çıkışıyla zincir kopmadan devam etmiştir.

O büyük Türk şiir zincirinin ucu Sezai Karakoç la devam ederken İsmet Özel son

anda zincire dâhil olmuştur. Adını andığım şairlerin ortak noktası Türk ün

mutlaka ve daima Müslüman olduğu fikridir. Her Müslüman Türk değildir ama Türk

kesinkes Müslüman dır yoksa Türk olarak tanımlanamaz. Mustafa Miyasoğlu da bu

fikirdedir ama şiiri adını andığım şairlerin şiirleri kadar yenilikçi değildir.

Miyasoğlu nun edebiyatın değişik türlerinde önemli

verimleri olmuştur. Bu verimlerden romanları bir adım öne çıkar. Tiyatroya

ilgisi de ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur. Şehir Tiyatroları nın

Devlet Tiyatroları statüsüne geçirilmesi tartışması yaşanırken ben de konuyla

ilgili birkaç yazı yazmıştım. Değerli dost, tiyatro ve sinema eleştirmeni

Bünyamin Yılmaz la Sultanahmet te bir yerde oturmuş sonra eve dönerken gece

saat onikide Aksaray da otobüs bekliyorduk. Bünyamin Yılmaz ın telefonu çalmış

ve dakikalarca konuşmuşlardı. Gecenin o saatinde arayan Mustafa Miyasoğlu idi.

Telefon konuşması bittiğinde işte bu demiştim, tiyatro sevgisi işte bu! Dedim

ya bu yönü ayrıca değerlendirilmeli. 

Mustafa Miyasoğlu Devran (1978), Hicret Destanı (1981),

Rüya Çağrısı (1993) ve Bir Gülü Andıkça (1997) şiir kitaplarıyla Türk şiirinde

kendine özgü bir yer edinmiştir. Romanlarından özellikle Dönemeç (1980) ve

Yollar ve İzler (2002) mutlaka okunmalı. Mustafa Miyasoğlu na Allah tan rahmet,

yakınları ve sevenlerine başsağlığı diliyorum. İnna lillahi ve inna ileyhi

raciun.