Avrupa’da hatırı sayılır Müslüman nüfus var… Dünyanın dört bir yanında, kardeşlerimiz varlık mücadelesi vermekteler.

Birinci Dünya Savaşı öncesi parçalara bölünmüş İslam coğrafyası, sonrasında, cetvelle çizilerek, şeyhlerin, sultanların, kabilelerin insafına terk edildi.

İslamdan ziyade, bu coğrafyada, Arap ve yerel kültürler etkili oldu. Yeni yeni gelenekler, kurallar türedi.

Ortak akıl, istişare, ehliyet, liyakat yerini başka başkasaiklere bıraktı.

Müslüman toplulukların arzuları, talepleri… Sıkıntıları, beklentileri hiçe sayıldı. Sultanlar, krallar, yönetici tayfasının istekleri, emirleri öne çıktı. Halkın ne dediği, ne demediği duyulmaz oldu.

Dünya değişirken, Müslümanlar, değişen şartlara göre yeni açılımlar, yeni düşünceler, tavırlar geliştiremediler.

Teknolojik çağın icaplarını içselleştiremediler. Taklitçilik yaparak, verilen alıp, sadece işin bir halkası olmayı kabul ederek, bilişim devrimini uzaktan seyrettiler.

Paranın geçici rahatlığına ram olan kardeşlerimizin yanında, yoksulluğun dibinde, düşünmeyi, idraki zorlayan canlarımızın varlığı, aslında, bizim inanç dünyamızda büyük bir çelişkiydi. bu durumu dahi doğru dürüst irdelemediğimiz gibi, sorgulayamadık da…

Bugün… Bölük pörçüktür ahval.

Herkesin, ne diyor diye baktığı, dinlediği bir tepe yok.

Bir Müslüman ülkenin başka bir ülke ile ilişkisi, sıradan bir ülkeyle ilişkisinden farklı değildir. Çatı yok, üst akıl yok… Otorite yok… Ortak vicdan yok.

Aslında şu an yaşadığımız sıkıntının temelinde bu yoklar yatmaktadır.

Ortak bir dili yakalamak, aynı hissiyatı paylaşmak öte dursun, birçok yerde birbirimizle kavga halindeyiz, cedelleşip duruyoruz.

Kimi coğrafyalarda mezhep ayrılıkları öne çıkıyor, kimi yerlerde, İslam’ın reddettiği ırkçılık dalgası, kimi yerlerde ise sosyo ekonomik çıkarlar…

Yabancılaşmış müslümanlar birbirlerine.

Hac farizasını yerine getirirken dahi, Müslümanlar birbirleriyle konuşamıyorlar, konuşmuyorlar.

Kimse ortaya çıkıp, ey nas, ne yapıyorsunuz… Buraya geliş sebebinizin içinde, dertleşmeniz, tanışmanız, konuşmanız, halleşmeniz… Problemlerinize çıkar yol bulmak emredildi, diyemiyor.

Kör kuyunun içindeyiz.

Çıkış yolu yine inanç kaynağımızda var.

Dünya dönüp dururken… Dünya durmaksızın değişime uğrarken… Çevremiz… Fiziki çevremiz dahi başkalaşım gösterirken, bizim aklımızı, dimağımızı, idrakimizi birilerinin insafına terketmemiz, inanca zeval vermez mi?

Bir yerden bayrağın kalkması gerekiyor.

İslami idrakle, durduğumuz yer neresi olursa olsun… Hangi sıfatlarımız olursa olsun, bayrağın kalkması, müslümanların zilletten kurtulması için adımlar atmamız gerekiyor…

Bu farzi bir ödevdir.