Meclis’te eski 4 bakan ile ilgili kimilerinin ‘Yüce Divan’ kimilerinin de ‘yolsuzluk oylaması’ olarak nitelendirdiği uygulama Başbakan tarafından darbe iddialarının tescil edildiği şeklinde yorumlandı. Meclis’in 4 eski bakan ile ilgili verdiği Yüce Divan’a sevk talebine ret oyu ile darbeciler nasıl oluyor da cevabını almış oluyor, insan anlamakta güçlük çekiyor. İlle de 4 eski bakan Yüce Divan’a gitmeliydi gibi bir yaklaşımın sahibi değilim. Ancak Meclis’ten Yüce Divan kararı çıkmamış olmasını ilgisiz bir konu ile bağlantılı gibi sunmak sistemin alt üst edilmesi anlamına gelir ki, sonucunda ortaya sadece karmaşa ve kafa karışıklığı çıkar.
Kurumların birbirinin yerini alması anlamına gelebilecek yorumlardan kaçınmak gerekir. Çünkü bu tür yorumların sahipleri yarın aynı uygulamadan şikâyetçi olunabilir. Mahalli seçimler ve ardından Cumhurbaşkanı seçiminin yolsuzluk iddialarının halkımız tarafından aklanması şeklinde takdim edilmesi de yanlıştı. Çünkü seçimlerin sonucu bir takım iddialara muhatap olanların seçimlerden başarılı çıkması seçmenin yargının yerine görev yapması gibi takdim edilmesi anlamına gelir ki, bu yaklaşım ciddi sıkıntılara yol açabilir. Eğer siyasilere yönelik bir takım iddialardan aklanma yeri yargı ve görevli anayasal kurumlar değil de halk olacak ise o zaman yargıya gerek kalmayacağı sonucuna varılabilir ki, böyle bir yaklaşımın uygulanabilirliği olmaz. Eğer seçimler bir takım kimselerle ilgili iddiaların aklanma yeri olacaksa o zaman 4 eski bakan için de halk oyuna başvurulabilir, yargı bir kenara bırakılabilirdi. Seçmen kendini yönetenleri belirleme hususunda son söze sahiptir ama seçmen aynı zamanda yargı demek olamaz. Böyle olursa her şey birbirine karışır, ortada kuralları ve kurumları oluşmuş bir devlet sistemi kalmaz. Başbakan Sayın Davutoğlu’nun yaklaşımı ile 4 eski bakan için Meclis’in verdiği ret kararı, “Darbeciler cevabını aldı” diye yorumlanacak olursa bu da Meclis’in yargının yerini alması demektir. Meclis’in alacağı her karar devletin tüm kurumlarını bağlar denebilir. Doğrudur yasa koyucular halk tarafından seçildiği gibi Meclis’te yasaları hazırlar ve kabul eder. Bu bakımdan esas olan yasalardır ve yargılamanın bu yasalar doğrultusunda yapılması, insanların yargı önünde aklanmasıdır. Yargının zaman zaman bir takım çevrelerin etkisi altına girmiş olması ve siyasi bakımdan taraf haline gelmesi adaletin tecellisini engelliyor olabilir. Böyle oluyor diye yargının devre dışı bırakılması değil, yargının siyasallaşmasına imkân vermemek, buna rağmen istenmeyen bir durum çıkmış ise bunun en kısa zamanda ortadan kaldırılması gerekir. Yoksa yargının devre dışı bırakılması ya da siyasi iradenin yargının yerini alması düşünülemez. Meclis’te her şeye rağmen çoğunluk iradesi son sözü söylediği için azınlık hakları çoğunluğun insafına bırakılmış olur… Yasama, yürütme ve yargının birbirinin yerini alması anlamına gelebilecek yaklaşımlardan kaçınmak gerekir.