Cuma ve Cumartesi günleri Mardin’deydik. Burada Yecder (Yunus Emre Külliyesi Derneği) organizasyonu ve Artuklu Üniversitesi ev sahipliğiyle güzel ve ilmi bir sempozyum yapıldı.

Sempozyumda biz de önek bir şahsiyet olarak “Muhammed Emin Er” seydayı tebliğ mücadelesini anlattık.

Sempozyum her ne kadar “Toplumsal Barışa Katkısı Açısından Camiler ve Din Görevlileri” başlığında toplansa da sadece din görevlileri ile sınırlı kalmayıp birçok ilmi konuların konuşulduğu bir sempozyum oldu. Eğitim, ilim, medrese ve İslam ülkeleri sorunlarını tartıştık. Sempozyum, geniş bir katılıma sahip olup, Türkiye’den akademisyenler, medrese seydaları, din görevlileri, eğitimciler, yazarlar ve milli eğitimden yetkililer toplam 60 tebliğci katılmış olup eş iki salon ve toplam dokuz oturumdan oluştu. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan Riyad Üniversitesi’nden üstatlar, Suriye ve Filistin’den alimler de katıldılar. Sempozyumda Mescid-i Aksa vaizinin duygusal konuşması bizi sorunlarımızla baş başa bıraktı. Sempozyum bu açıdan bir uluslararası hüviyet kazanmış oldu.

Sempozyumun eleştirilecek tek yönü halktan, öğrencilerden, din görevlilerden, imamlardan az kişinin katılmış olması ve salonun doldurulmamış olmasıydı. Bir üniversite içerisinde yapılmasına rağmen üniversitenin kendi öğrencileri bile ilgi göstermemişti. Türkiye’nin birçok bölgesinde altmış kişiye ulaşan saygın ilim adamları, akademisyenler, yazarlar ve araştırmacılar ayaklarına kadar gelmiş olmasına rağmen hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Bu da ilmi toplantıların alıcısının az olduğunu göstermektedir. Bence katılımın az olmasına yol açan diğer bir etken de sempozyumun isminin “din görevlileri sempozyumu” olmasıydı. Bu isim insanda bir mesleki sempozyum olduğunu çağrıştırdığı gibi aslında sempozyumun gerçek muhtevasını da örtmektedir. Bence algı açısından bu tür sempozyumların isimlerinin daha kapsayıcı seçilmesi gerekir.

Sempozyum sayesinde birçok ilim adamı birbirleriyle tanışma fırsatı buldu. Karşılıklı fikir ve görüşleri paylaştılar. Kitaplar armağan ettiler. Biz de son yazdığımız “Son Osmanlı Alimi” kitabımızı hediye ettik.

Artuklu Üniversitesi hakkında da biraz konuşmak gerekiyor bence. Türkiye’de gördüğüm en çok istikbal vaad eden üniversitesi. Bir uluslararası üniversite havası var. Öğretim üyeleri dünyanın dört bir yanından gelmiş olmasının yanı sıra herkes kendi milli kıyafetiyle ders verebiliyor. Öğrencileri de Türkiye’nin bütün renklerini taşıyor. Koridorlarda Türkçe, Kürtçe, Zazaca, Arapça ve Süryanice diyaloglar duyabiliyorsunuz.  Akademisyenler Kürtçe ve Süryanice dersler verebiliyorlar. Türkiye için örnek olabilecek bir üniversite olduğu gibi, bu kadar farklı renkler arasında aşırı bir hoşgörülük ve iyimserliğin hakim olması da bizim için ümit vaad etmektedir. Bu üniversite yeni nesil üniversitelerimize örnek olacak bir mahiyettedir. Böyle ilmi ve hoşgörünün olduğu üniversitelerin ülkemizde yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Rektör Prof. Dr. Serdar Bedii Omay Bey de gerçekten çok hoşgörülü ve insani ilişkileri güçlü, halkla ve bölgeyle bütünleşmiş birisi. Üniversitenin kapısı halka ve bölgeye açık olduğunu burada yapılan etkinliklerden anlamaktayız. Üniversite, bulunduğu bölgeye çok şeyler katmaktadır. Böyle akademisyen tipine ve bulunduğu şehre bir şeyler katmayı kendilerine hedef seçen üniversitelere ülkemizin büyük ihtiyacı var.

Bu arada tüm bu sempozyumu organize eden Yecder’i anmamak da haksızlık olur. Yecder’i size anlatacağım ki küçük çalışmaların nasıl büyük sonuçlara gebe olabileceğini görün ve çalışana Allah mutlaka yardım ettiğini anlayın diyorum.  Yecder İstanbul’da bir cami derneği olarak kurulmuş ve buradan tüm Türkiye’ye yayılmış bir çalışmadır. Bu hareketin kendisi bile üzerinde çalışma yapılması gerekir. Çünkü bu caminin fedakâr imamı Mehmet Keskin’in gayreti bir cami derneği ile neler başarılabileceğinin de göstergesidir.

Beşincisi düzenlenen sempozyumlar sayesinde cami imamının akademisyenleri yönlendirmesi ve tek bir gaye etrafında toplaması gerçekten takdire şayandır. (Bu arada cami imamımızda üniversite mezunu ve kendisini yetiştirmiş bir kişidir.)

Ben kimim Ne yapabilirim ki Diyerek bir köşede kendilerine acıyan insanlara bence en güzel örnek bu derneğin çalışmalarıdır. Dernek, İstanbul’da da bir eğitim merkezini açarak daha büyük hedeflere göz dikmiştir. Allah onların ihlaslı amellerini boşa çıkarmaz.

Sempozyuma Mardin’in idarecileri de yoğun ilgi gösterdiler. Başta Mardin Valisi Dr. Sayın Ahmet CENGİZ bizimle teker teker ilgilenirken, Müftüsü Dursun Ali COŞKUN Beyin sevecen esprili dili de bize ayrı bir hava kattı. Ayrıca, Mardin’in Eş Büyükşehir Belediye Başkanı Süryani Februniye AKYOL hanımefendi de yanımızdaydı. (kendisinden eş başkanlığın ne olduğunu ve iki başkanın aralarında nasıl anlaştığını sorduk. Kavga ediyor musunuz diye de espri yaptık. Genç ve heyecanlı başkana başarılar diledik.) Kaymakamlar ve ilçe belediye başkanları ile ilçe müftüleri de iki gün boyunca bize eşlik ettiler. Mardin’in güzelliklerini bize tanıttıkları gibi, her yemeğimize de Mardin’in ayrı bir tadını bizlere sundular. (Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun gördüklerini anlat dediğinizi duyuyorum)

Organizasyonda emeği geçen Yecder yönetimine ve bilhassa Mehmet Keskin hocama, Artuklu Üniversitesi Rektörüne, Mardin Müftüsüne ve özellikle organizasyonun başından sonuna kadar bizimle yakından ilgilenen genç ve ümitvar olduğum (yeni nesil eğitimli, üniversite okumuş, sosyal ve yakışıklı imam kategorisine örnek) Mus’ab Baran’a teşekkür ederim.