İran da Türkiye gibi, Siyonizm’in “Arz-ı Mev’ud” haritası kapsamında… Projenin yürümesi için, iki ülkenin hem parçalanmasına hem de savaştırılmasına ihtiyaç var. Bu, çatışmada “mezhep” farklılığı bir araç olarak kullanılmak istenmektedir.
Merhum Erbakan Hoca’mız, 1970’li yıllardan beri, Siyonist projeye/tehlikesine karşı hem halkımızı hem de İranlı yetkilileri uyarmış, vefatına yakın tekerlekli sandalyesiyle 12 günlük bir program da gerçekleştirmişti. Tedbir, çözüm olarak da D-8 projesinin öncülüğünü yapmıştı. Basiret ve ferasetiyle de bölgemizdeki siyasi olaylara ışık tutarak, sonunda İran’la Türkiye’yi savaştırma planına da dikkat çekmişti. Ne yazık ki, Siyonist etkiyle ülkemizde kardeş İran’a karşı bir düşmanlık damarı var. Hem de “ehl-i sünnet”(?!) perdesiyle... Sanki, “Sünni(?!) Türkiye” ile “Şii İran” arasında mezhep savaşı var... Bu tuzak da, halkımızın “sağduyusu”yla bozulacak inşaallah...
ABD kime, İran’dan daha “yakın”? İran, neyimiz olur?
İran’a karşı duranlar, hangi safta olduklarının farkındalar mı?
Bir konuyla ilgili fikir veya görüşümüz, sadece doğru veya yanlış inanç ve bilgilerimizle ilgili değildir. Aynı zamanda, belki daha çok durduğumuz, baktığımız yerle/konumla ilgilidir. Nerde duruyor, nerden bakıyoruz; neredeyiz? Doğru adres için, önce konum, değil mi?..
“Dost-düşman” kriterlerini öğrenmek, benimsemek, konumlanmak için, Kur’an ve sünnete mi başvuracağız yoksa, onlara düşman Siyonistlere/ABD’ye, AB’ye, NATO’ya, BMGK’ye mi soracağız?! İki kriter birbiriyle zıt/çelişik iken!
Kur’an’da ve sünnette bir konu hakkında bir hüküm, söz, ölçü, ilke var iken, müminlerin o konuda başka/aykırı seçenekleri yoktur. Ayet ve hadis üzerine, aykırı söz mü söylenebilir? (Ahzab/36, Hucurat/1) Bize düşen; aklımızı doğru tercihlerle vahye/nassa uyarlamak/görüşlerimizi vahiyle uyumlu yapmaktır. Akıl; ya vahye uyar veya nefse ve şeytana...
- Bir konuda vahiyle bildirilen bir hüküm varsa, müminler için, vahye aykırı görüş tercihi olamaz; aksi sapıklıktır… (Ahzab/36)
- Bir konuda Kur’an ve sünnetin hükmünü öğrenmeden karar vermemeli, görüş/fikir ileri sürmemeliyiz. Kendi düşüncemizi, Allah’ın (cc) hükmünün önüne geçirmemeliyiz. (Hucurat/1)
- Vahyi; aklımızın ve hevamızın başında/önünde tutarak, vahye uymalıyız. Aksi takdirde, ilahi hudutları aşmış, ihlal etmiş oluruz. Fasık medyanın yalan, yanlış haber ve bilgilerine kanmamalıyız. (Hucurat/11)
- Takvadan başka “üstünlük” iddialarına/mezhepçilik, ırkçılık vb. itibar etmemeliyiz. (Hucurat/13)
- İran bizim komşumuz, Farslılar/İranlılar da bizim “ehl-i tevhid” (din) kardeşimizdir. (Hucurat/10)
- Müminlere en şiddetli düşman olanlar Yahudi ve müşriklerdir. (Maide/82)
- Biz müminler, Yahudi veya Hristiyanlara uymadıkça bizden razı olmazlar. (Bakara/120)
- “Yahudi ve Hristiyanları veli edinmeyin. Onlar, birbirinin velisi, İslam’ın da düşmanıdırlar. Onları veli edinen de onlardandır. (Maide/51)
Bu ayetler; bize “dost-düşman” kriterlerini/ölçülerini veriyor. Değil mi? Bunlara aykırı, kriterleri benimseyebilir miyiz? Benimsediğimizin cezalarını çekmiyor muyuz?
- Bütün insanlığın baş belası, Siyonizmin “Arz-ı Mev’ud” ideolojisi, haritası da ortada iken, bütün Müslümanların “tevhidde vahdet” yerine, tefrikaya düşerek/mezhepçilik, ırkçılık taassubuyla ihtilaflarla didişip savaşmaları, Siyonizm’e hizmet etmiyor mu? Rabbimiz (cc) tevhidde vahdeti/velayeti emrediyor, tefrikayı, çekişmeyi yasaklıyorken… Ve yeryüzü de bu yüzden büyük bir fitne ve fesadda iken... (Al-i İmran/103, Enfal/46, 73)
- Tefrika, ihtilaflar mukadder (Miraçta, Resulullah’ın (sav) kabul olmayan duası) ise de bu fitneden ancak Allah Teala’nın rahmetine nail olanlar kurtulacak. (Hud/118-119)
- “Allah’ın (cc) rahmeti, yardımı cemaat üzerindedir. Vahdette rahmet, ayrılıkta azap vardır. Müslüman, kardeşini düşmana teslim etmez. Ona yardım eder. Mümin, mümine düşman olamaz... Allah (cc) için sevmek ve düşmanlık, amellerin üstünüdür. Ne zulmedin ne de zulme razı olun. Haksızlıkları elinizle, dilinizle önleyin; en azından kalple buğzedin; dilsiz şeytan olmayın. Zulme rıza da zulümdür (sav).
“Ümmetim 72 fırkaya ayrılacak. Bunlardan en zararlısı, kendi fikirleriyle dini yorumlayıp Allah’ın (cc) haramlarını helal, helallerini de haram sayan fırkadır.” (Ramuzü’l-Ehadis, 1045)
“Fırka-i Naciye”/kurtulacak fırka ise görüşlerinde, inanç, ahlak ve amellerinde “sırat-ı müstakim” üzerinde olanlar (Fatiha/6-7, Nisa/69, Enam/153, İsra/9, Yasin/4); sünnete uyumlu olarak yaşamaya çalışanlardır.
“Ehl-i sünnet” anlayışında/ görüşünde; “Kıble ehli, tekfir olunmaz” ilkesine ve muhatab tekfir edildiğinde, muhatapta bu sıfat yoksa, sahibine döneceği tehlikesine, uyarısına (sav) rağmen, bizde bu cürette olanlar az da olsa var, maalesef. Ne adına, kimin için, niçin bu şaşkınlık?! Bu tipler, daha çok “ılımlı İslam”ı hazmedenlerden.” Rabbimiz; bize Hakk’ı ve Batılı fark ederek, hakkı tutmayı, batıldan da kaçınmayı (furkanı) ikram eylesin. Kaygan zeminde, ayaklarımızı yolunda/rızasında sabit eylesin…” Dualarında buluşalım...
- Bölgemizde ve bütün dünyada “insanlık düşmanı Siyonizm” sorunu vardır. Kudüs merkezli egemen tek dünya Yahudi devleti ideolojisi hedefi dünyayı tehdit etmektedir. Gerek İsrail gerekse ABD’li yetkililer, savaşın bir din/ideoloji/medeniyet savaşın olduğunu gizlemiyor, karşı çıkanları da “terörist” ve “düşman” olarak kabul ederek, savaşıyor. Bütün uluslararası kurum ve kuruluşlar, bu sapık ideolojiye hizmet ediyor. Uluslararası hukuk açıkça ihlal ediliyor. Ne yazık ki, bu sapık projeye “işbirlikçi yönetimler” hizmetteler. İşbirlikçi olan yönetimlerle hiçbir sorunları yok. Direnenler ise yok edilmesi gereken “terörist ve düşman “HAMAS, Ensarullah, Hizbullah, Yemen, İran… terörist ve düşmanlar, Siyonizm’e direndikleri için... Biz, bu mücadelede nerde durmalıyız? Hangi tarafla sevinmeli-üzülmeliyiz? Yahudi-Evangelist ittifakının neresindeyiz? İki seçenek var… Ya onlarla zulme ortak olarak zilleti kabul edeceğiz… veya D-8 e, bütün mazlum halklara öncülükle yeni adil bir dünya düzeni mi kuracağız? Bize yakışan hangisi? Haydi, sorumluluğumuzu kuşanmaya. Mazlumların gözü bizde. Zulümler, ebedi değil. Yeryüzü yeniden tevhidle/adaletle aydınlanacak, inşaallah...
ABD, AB, NATO Siyonizm’in hizmetinde… Ülkemiz de, "Arz-ı Mev’ud" haritası içinde. Bir "beka" güvenlik sorunumuz yok mu? Batılı kurum ve kuruluşlardaki “düşman" ve "terörist" tanımları ile bizimki aynı mı? Onlara göre, HAMAS, Ensarullah, Yemen, İran... düşman ve terörist değil mi? Biz, neredeyiz, nerde duruyoruz, hangi taraftayız? Yoksa devlet başka, halk başka tarafta mı?
Kimliğimiz, tarihimiz, coğrafyamız, stratejik konuğumuz, Siyonizm sorunu vb. nedenler; ülkemizin öncülüğünde D-8’i harekete geçirmeyi zorunlu kılmıyor mu?
Siyonist’in beş’ten, beş'in diğer ülkelerin hepsinden etkin/güçlü sayıldığı/sanıldığı bu küresel çete düzeni sürsün mü, değişsin mi, D-8 ile?
Ülkemizin geleceğini ve güvenliğini; Siyonizm’in hizmetindeki NATO'da, ABD veya AB'de sanmak tehlikesi bize çok pahalıya mal olmaz mı? Rabbimiz'in velayetine/D-8'e daha çok muhtacız; diğer sığınaklar “örümcek yuvası" gibi zayıf ve çürüktür… (Ankebut/41) "Tevhid'de vahdet"e mecburuz; anlayabilsek...