TBMM'de düzenlenen haftalık Grup Toplantısı'nda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.

3 Aralık Dünya Engelliler Günü vesilesiyle engelli vatandaşları anarak konuşmasına başlayan Mahmut Arıkan yaptığı konuşmada ekonomi, yargı ve dış politika başlıklarında iktidara sert eleştiriler yöneltti.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın Heybeliada Ruhban Okulu çıkışını “Türkiye’nin egemenlik haklarına saldırı” olarak nitelendiren Arıkan, iktidarı “sessiz kalarak zımnen onay vermekle” suçladı. Lübnan’daki Filistin kamplarına yaptıkları ziyareti anlatarak meslek edindirme ve çöp toplama projelerini duyurdu.

Yargı Paketi’ni “suçluyu affedip düşünceyi hapseden düzenleme” olarak tanımlayan Arıkan, adalet sisteminin yamalarla çözülemeyeceğini savundu.

Asgari ücret ve emekli maaşlarının açlık sınırının altında kaldığını vurgulayan Arıkan, bütçenin “emekçiden alıp faize ve yandaşa aktaran” bir anlayışla hazırlandığını söyledi. Bayraktar Kızılelma projesini ise takdirle karşıladığını belirtti.

Genel Başkan Arıkan'ın konuşmasının tamamı şu şekilde:

Değerli Arkadaşlar,

Bugün 3 Aralık Dünya Engelliler Günü.

Öncelikle,

Şu an aramızda bulunan,

· Engelliler Koordinasyon Başkanımız İsrafil Bayrakçı’nın şahsında

· ⁠tüm engelli kardeşlerimize saygılarımı sunuyorum,

hoş geldiniz, şerefler verdiniz.

2025 yılını tamamlıyoruz…

23 yıllık bir iktidarla karşı karşıyayız…

Geldiğimiz noktada;

· ⁠temel insan haklarından mahrum bırakılan,

· ⁠yalnızlaştırılan, damgalanan milyonlarca engelli ve ailelerinin sorunları için atılan adımlar

HALA YETERSİZDİR.

Bugünün vesilesiyle, sizlerin huzurunda ilan etmek istiyorum!

Biz, yetkiyi aldığımızda;

· Engelli bireylerin, eğitim ve sosyal imkanlarını; sadece eğitim dönemiyle sınırlı tutmayacağız, hayatlarının bütün evrelerinde ve alanlarında sağlayacağız.

· Kamuda ve özel sektörde engelli kotalarını artıracağız.

· ⁠Boş kadroları ivedilikle dolduracağız.

· ⁠Engellilere kendi mesleklerinde iş verilmesini temin edeceğiz.

· ⁠Yapamayacakları işlerin teklif edilmesinin önüne geçeceğiz.

· ⁠Engelli aylıklarında "hane geliri" kriterini kaldıracağız.

· ⁠Evde bakıcı hizmeti verenleri sosyal güvenceye kavuşturarak emeklilik hakkı tanıyacağız.

· ⁠Okullar ve turistik tesisleri tam erişilebilir hale getirerek engellilerin toplumdan soyutlanmasını önleyeceğiz.

· ⁠Ortez, protez gibi tüm tıbbi cihazları devlet güvencesiyle ücretsiz karşılayacağız.

En önemlisini ifade etmek istiyorum.

Engelli çocuklara sahip anneler, babalar…

Biliyorum “benden sonra çocuğuma kim bakacak” endişesi taşıyorsunuz…

Söz veriyorum, bizim iktidarımızda, çocuklarınız bize emanet olacak.

Bu farkındalıkla da öncelikle

kendi mekânsal ve sosyal organizasyonlarımızdan başlayarak

her türlü erişim engelini ortadan kaldırmayı şiar ediniyoruz.

1. TOM BARRACK’IN AÇIKLAMALARI

Değerli arkadaşlar,

Sizlerin de malumu, geçtiğimiz hafta Papa 14. Leo ülkemize gelmiş ve bir dizi programlar düzenlemişti.

Biz daha Papa uçağa binmeden,

bu ziyaretin “turistik” bir gezi olamayacağını;

özellikle yabancı basından farlı zeminlerde servis edildiğini

yine bu kürsüden ifade etmiştik.

Papa’nın ziyareti esnasında;

yaşanan gelişmeler, endişelerimizin ne kadar yerinde olduğunu ispatladı.

Hatırlayacaksınız;

ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Tom Barrack,

geçtiğimiz ay Bahreyn’de

“Hazar Denizi'nden Akdeniz'e kadar yeni bir hizalanma göreceksiniz” diyerek,

bölge üzerindeki dizayn planlarını açık etmişti.

Şimdi ise bu plan ile ilgili yeni bir aşamayı

manidar bir zamanlamayla ve manidar bir yerden, Yunanistan’dan ilan ediyor!

Aynen şu cümleyi kuruyor:

“Hedefimiz, Eylül 2026’da Heybeliada Ruhban Okulu’nu yeniden açmaktır.”

Burada asıl mesele;

Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına yapılan pervasız saldırıdır!

ABD Büyükelçisi kim oluyor da, Türkiye’deki bir okul hakkında çıkıp,

sanki kendi mülkü üzerinde tasarrufta bulunuyormuş gibi “hedef koyabiliyor”?

Burada şunu özellikle ifade etmem gerekiyor; Bu hadise, bu yönüyle Ortodoks vatandaşlarımızla ilgili bir konu değildir. Bizim itirazımız, bu meseleyi Türkiye’ye karşı bir dış baskı aracına dönüştürme girişiminedir.

Biz daha önce de iktidara seslendik:

“Bu açıklamalara ilk önce siz tepki koyun!” dedik.

Aradan yine günler geçti;

İktidardan ne açıklama var ne de bir tepki var!

Şimdi, millet adına sormak bizim vazifemiz:

· Bu hadsizliğe karşı neden suskunsunuz?

· Bir büyükelçi, Yunanistan’dan Türkiye’ye takvim dayatırken, sizin sessizliğiniz yoksa “ikrar”dan mı geliyor?

Biz; Tom Barrack’ın bir gün Bahreyn’den, bir gün Şam’dan, bir gün Atina’dan

Türkiye’ye ayar vermeye kalkışmasını

adeta bir “Sömürge Valisi” edasıyla konuşmasını,

kabul etmiyor, reddediyoruz.

Türkiye;

· AK Parti hükümetine,

· Tüm yanlış ekonomik kararlarına

· ikircikli dış politikasına rağmen

Tarihi ve coğrafyasıyla büyük bir ülkedir.

Bu güzel ülkenin

· Kapitalizme,

· Emperyalizme,

· Büyük Ortadoğu Projesine,

· Siyonizm’e

YEM OLMASINA ASLA İZİN VERMEYECEĞİZ!

2. LÜBNAN ZİYARETİ

Değerli arkadaşlar,

· Vatikan, İznik için,

· Washington, Heybeliada için hayaller kurarken;

bu girişimler barış, hoşgörü, diyalog ambalajında servis edilirken

Bir de madalyonun öbür yüzü var…

Biliyorsunuz, Papa Türkiye’den sonra; Lübnan’a gitti.

Önceki gün bizlerde heyetimizle Lübnan’daydık…

Lübnan’da tam 12 Filistin kampı bulunuyor.

Bu kamplarda Filistinli kardeşlerimiz

Çok zor şartlarda yaşama tutunmaya çalışıyorlar.

İşte tam da bu nedenle;

Biz Saadet Partisi, Milli Görüş olarak,

· hem kamplardaki Filistinli kardeşlerimizin hayatına dokunmak,

· hem de üzerimize düşen insanî ve ahlaki sorumluluğu yerine getirmek amacıyla

iki önemli projeyi orada hayata geçirdik.

İlki; merhum Erbakan Hocamızın adını taşıyan

“Meslek Edindirme Eğitim Merkezi”

Bu merkezde;

· birçok alanda meslek edindirme kursları olacak.

Bu merkezle,

Kardeşlerimize sadece bir meslek kazandırmayacak,

onlara kendi ayakları üzerinde durabilecekleri, kalıcı ve sürdürülebilir bir yaşam imkânı sunacağız.

İkincisi: “Temiz Kamplar Çöp Toplama Projesi” oldu.

Bu proje ile de, kamplarda kullanılmak üzere özel dizayn edilmiş çöp arabalarını hizmete almış olduk.

Ziyaretimizde gördüğümüz en çarpıcı gerçek şuydu:

Türkiye’den beklenti çok büyük.

Hem tarihî bağlarımız hem de bölgede üstlendiğimiz misyon gereği,

Türkiye’nin yapacağı her iş, söyleyeceği her söz dikkatle takip edilmekte.

Ancak Türkiye üzerine düşeni -maalesef- yerine getirememektedir.

Biz Milli Görüş olarak, Filistinli kardeşlerimizin yanındayız, olmaya da devam edeceğiz.

Bu vesileyle;

Bu projelerin hayata geçmesini sağlayan

Bunlar gibi birçok projeyi dünyanın dört bir tarafında gerçekleştiren

· Uluslararası Milli Görüş Yardım Organizasyonu’muza,

· kıymetli yöneticilerine

· ve isimsiz kahramanlar olan fedakâr gönüllülerimize

huzurlarınızda bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.

3. TERÖRSÜZ TÜRKİYE – YAŞANABİLİR TÜRKİYE

Değerli arkadaşlar;

1 Ekim 2024’te

· Sayın Bahçeli’nin DEM milletvekilleriyle tokalaşmasıyla görünür hale gelen,

· daha sonra yine Sayın Bahçeli’nin Grup Konuşmalarında yaptığı çağrılarla şekillen,

· en başından itibaren Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın

· ve iktidar partisinin direktifleriyle yürütülen

· İmralı ziyaretleriyle devam eden

süreci izliyoruz.

Biz mevcut iktidarın,

23 yıldır izlediği tüm politikalarda,

bu ülkede barış ve huzur içerisinde, yaşayabilmek için,

“gerçekten yapılması gerekenleri yapmak” yerine,

“küresel sermayenin planlarını uygulamak ve

kendi çıkarları doğrultusunda tercihlerde bulunduğunu defalarca

deneyimlediğimiz halde, yine de

“yeniden başlamak ve umudu büyütmek adına”

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komsiyonu’nda yer aldık.

8 ay önce, Mart ayında Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan,

sürece dair konuşmuş,

“Kimsenin kendini öteki olarak hissetmediği,

kuşatıcı ve kucaklayıcı bir iklimi

ülkemizde tesis ve tahkim etmek milletimize karşı asli görevimizdir.

Terörsüz Türkiye'nin kazananı, Allah'ın izniyle Türk, Kürt, Arap, Alevi, Sünni, muhalif, muhafazakâr ayırt etmeksizin 85 milyonun tamamı olacak.” demişti.

Bizim bu sürece destek vermedeki amacımız tam olarak budur.

14 aydan daha fazla bir zaman geçti.

Süreç bozulsun istemiyoruz ama her şey Komisyon ve Ada arasında bir

oyalamacaya dönsün de istemiyoruz.

En başından beri söylediklerimizi tekrar söylüyoruz:

· Süreci şeffaf bir şekilde yürütün,

kamuoyunu doğru bilgilendirin.

· Düşünce ve ifade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaları kaldırın.

Söz söyleyene gözdağı verme şeklindeki, gözaltı uygulamalarına son verin.

· Yargının

muhalifleri susturmak ve cezalandırmak için

kullanışlı bir aparat olmasına sebep olmayın.

· Çözümü ABD ve İsrail’den gelen telkinlerde değil,

bölge ülkeleri ile

hakkı üstün tutan bir anlayışla,

samimi bir şekilde yapılan

· Sesimizi duyun,

önerilerimizi dikkate alın,

kandırmacadan,

oyalamacadan,

algı yönetiminden vazgeçin,

4. ÖZGÜRLÜKLER VE YASAKLAR AYNI ANDA KONUŞULUYOR!

İktidar ülkemizi öyle bir noktaya getirdiki;

Türkiye’de özgürlükler ve yasaklar aynı anda konuşuluyor.

· Neyin serbest neyin yasak olduğuna,

· Kimin serbest kimin tutuklu kalacağına

Hukuk değil, iktidar karar veriyor.

Bir tarafta

· Abdullah Öcalan’a özgürlük,

· Genel Af konuşulurken,

diğer tarafta;

· Fatih Altaylı’ya 4 yıl hapis cezası verilmesi

· Selahattin Demirtaş’a Cumhurbaşkanına hakaretten yeni bir dava açılması,

· KHK’lıların hiç gündeme alınmaması

Başka bir plan,

Başka bir niyet,

Başka bir dizayn mı var; sorularını akıllara getiriyor…

5. 11 YARGI PAKETİ 11 KEZ YAMA

İşte 11’inci Yargı Paketi gündemde…

Öncelikle:

11. yargı paketi demek,

dikiş tutmayan bir elbiseye

11. kez yama yapmak demektir.

Şunuda söylemeliyim;

Yama yaptıkça, yargıda sökük büyüyor.

Toplumun beklentisi

“infazda eşitlik yargıda adalet” iken

bu arkadaşlarımız

“infazda eşitsizliği, yargıda adaletsizliği” tescilleyen bir düzenlemeyle

karşımıza çıkıyorlar.

· Sizler bugün

katili, hırsızı, dolandırıcıyı, tacizciyi affederseniz; bunlar yüzünden mağdur olan vatandaşlarımıza

İHANET ETMİŞ OLURSUNUZ.

· Yaptığı çürük bina yüzünden

insanların canına mal olan müteahhidi affederseniz;

vefat edenlerin ruhuna, onların yakınlarına

İHANET ETMİŞ OLURSUNUZ.

· Ve bunu cezasız bırakarak diğer müteahhitlere

CESARET VERİRSİNİZ.

· Çocuğunu,

uyuşturucunun pençesinden kurtarmaya, çalışan annelerin feryadı ortadayken

uyuşturucu satıcısını affederseniz;

o annenin ahını alır, yeni annelerin acısına

ZEMİN HAZIRLARSINIZ.

· İnsanların

yıllarca dişinden ve tırnağından artırarak yaptığı birikimini

bir saniyede çalan hırsızları affederseniz;

o insanların emeğine, helal kazancına ve alın terine

İHANET EDERSİNİZ.

· Katilleri affederseniz maktule,

Tacizciyi affederseniz mağdura,

Çeteyi affederseniz sokağın emniyetine

İHANET EDERSİNİZ.

6. BUNLARA NEDEN AF YOK

· Dolandırıcı affedilecek;

ama akademisyen içeride kalmaya devam edecek.

· Hırsız affedilecek;

ama gazeteci içeride kalmaya devam edecek.

· Sahtekar müteahhit affedilecek;

ama bir tweet yüzünden içeri atılan binlerce insan içeride kalacak.

Hiç kusura bakmayın, alınmayın, gücenmeyin!

Adına ister “AF” ister “DÜZENLEME” deyip laf cambazlığı yapmaya çalışın…

Gerçekte yaptığınız;

ahlaklı vatandaşa, kurala uyan masuma CEZA;

suçlunun suçuna RIZADIR.

7. GERÇEK AMAÇ

Değerli arkadaşlar;

Önceki yargı paketlerinde olduğu gibi

bu yargı paketinde de amaçlanan

kapasitesinin çok çok üzerinde dolu olan cezaevlerinden

adli suçluları tahliye edip SİYASİ MUHALİFLERE yer açmaktır.

100 bin, 150 bin ya da 200 bin hükümlü infazdan yararlanıp tahliye ediliyor

ancak bir yıl içerisinde aynı suçlar daha fazla insan tarafından yeniden işleniyor.

İktidarın ilk yapması gereken şey

“nasıl oluyor da her sene 150-200 bin kişi suç işleyip cezaevine giriyor?”

sorusunun cevabını bulmaktır.

Biz sizleri bir kez daha uyarıyoruz;

Önce ahlak ve maneviyat şuuruna dayanan bir toplumu inşa etmeye

öncelik vermezseniz

hiçbir suçun önüne geçemezsiniz!

· Fabrika yerine cezaevi,

· Okul yerine ıslah evi,

· Araştırma Merkezi yerine Uyuşturucu ile Mücadele Merkezi

açmak zorunda kalırsınız.

8. HALK SAĞLIĞI

Bunları niçin söylüyorum;

Sadece geçtiğimiz aydan bir örnek vereyim.

Malumunuz Türkiye Kasım ayını zehirlenme vakaları ile geçirdi.

Bir anda tüm Türkiye'de zabıtaların

restoran, lokanta ve kafelere yaptıkları baskınları görmeye başladık.

Öncelikle

Halk sağlığı sadece zabıta baskınları ile sağlanamaz!

Çözüm baskın değil, sistemli denetimdir.

İkincisi ve daha önemlisi;

Kafelerin, restoranların, kasapların

yani halk sağlığını ve gıda güvenliğini ilgilendiren birçok yerin denetlenmesi için

illa canlarımızı vermemiz mi gerekirdi?

· Madende göçük olur, madencilerimiz vefat eder;

MADEN DENETLEMELERİ BAŞLAR!

· Otelde yangın olur, 78 vatandaşımız hayatını kaybeder;

OTELLERDE DENETİM BAŞLAR!

· Kaçak depoda parfüm imalatı yapılır, 7 vatandaşımız hayatını kaybeder;

ertesi gün tüm Türkiye'de İŞ YERLERİNE BASKIN YAPILIR.

· İlaçlama yüzünden bir aile yok olur;

İLAÇLAMA ŞİRKETLERİNE DENETİM YAPILIR.

Allah aşkına,

bu ülkede insanımız ölmeden denetim ve takip yapılmayacak mı?

9. SÜREÇLERDE YOKSUN!

İktidara bakıyoruz!

Olaylar yaşanırken hiç gıkları çıkmıyor!

Süreçte hiç yoklar.

Hep sonuçlar üzerine konuşuyorlar.

Sonuçlar üzerine herkes konuşur.

Süreçler üzerine konuşun, sürece gelin.

Bir kez de felaketten önce önlem alın!

İnsanımızı düşünüyormuş GİBİ yapmaktan vazgeçin.

Denetim yapıyormuş GİBİ görünmekten vazgeçin.

-Mış GİBİ yaparak devlet yönetilmez!

Bizim;

Yangına, göçüğe, zehirlenmeye verecek canımız da tahammülümüz de

KALMADI!

10. ASGARİ ÜCRETLİ VE EMEKLİ

Bakınız ben size bir süreçten daha bahsedeyim:

Asgari ücret!

Bugün Türkiye’de 16 milyon insanımız asgari ücret alıyor.

Adı üstünde asgari ücret.

Bir alt sınır olarak konan bu ücret,

kötü ekonomi yüzünden bir temel ücret haline geldi.

Zamları otomatiğe bağlayan ve neredeyse her ay hatta, her hafta zam yapan iktidar

sıra asgari ücretliye emekliye gelince bin dereden su getiriyor.

Komisyonlar toplanıyor, müzakereler yapılıyor, masalara oturuluyor, masalardan kalkılıyor

adeta tam bir tiyatro sahneleniyor.

Vatandaştan alırken kepçeyle alan iktidar, vatandaşa verirken kaşıkla bile vermiyor.

Bugün açlık sınırı 29.828 TL olmuş durumda.

Buna karşılık;

Asgari ücretin 26 bin, 27 bin en yüksek 28 bin TL civarı olması tartışılıyor.

Cumhuriyet tarihinde -yine- bir ilk gerçekleşiyor ve açlık sınırının altında bir asgari ücret tartışılıyor!

11. EMEKLİ OLUP ÇALIŞMAK ZORUNDA KALMAK

Gelelim emeklimize! Bugün Türkiye’de emekli olup geçinemediği için çalışmak zorunda kalan

8 milyon emeklimiz var.

75 yaşındaki Ahmet Şahin Amca çalışmak zorunda olduğu için

göçük altında kalarak can verdi.

65 yaşındaki Mehmet Amca Taksi şoförlüğü yaparken

kalp krizi geçirerek vefat etti,

yanındaki emekli arkadaşı da ona müdahale ederken vefat etti.

İbrahim Amca 63 yaşında tır direksiyonunda kalp krizi geçirdi.

Bunun gibi yüzlerce dram var…

Neden?

Çünkü Ahmet amca geçinemiyor, çünkü Ayşe teyze pazara çıkamıyor.

Çünkü emekliye reva görülen ücret; açlık sınırının yarısına denk geliyor.

12. EMEKLİ BANKTA

Bakınız size bir fotoğraf göstermek istiyorum. (((Görsel 1)))

Bu amcalarımız niye bankta oturuyor?

Çünkü artık bu ülkede, emeklimizin aldığı maaş

Çay ocağında çay içmesine bile izin vermiyor.

O yüzden, bu amcalarımız

Belediye parkında, yaptığınız millet bahçelerinde çay parası bulamadığı için bankta oturuyor…

Hasan amcanın durumu bu…

Bu arada;

bizi kıskanıyor dediğiniz Almanya’daki Hans ise (((Görsel 2)))

Antalya’da, şezlongda denizin, kumun, güneşin tadını çıkarıyor…

Hasan amca bankta, Hans amca şezlongda…

Bir iktidar, 23 yılın sonunda bunu kendi halkına nasıl reva görür?

13. BÜYÜME RAKAMLARI

Bu arada;

· İktidar “%3.7 büyüdük” diyor.

· Milli gelirimiz 1,5 trilyon dolar oldu diyor.

· Kişi başına düşen milli gelir 17 bin dolara yükseldi diyor.

Şimdi sormak lazım; emekli Hasan amca ve asgari ücretli Ali kardeşim bu büyümenin neresinde?

Niçin, asgari ücretlimizin bundan haberi yok?

Niçin emekli Hasan amcanın payına millet bahçesinde banklarda oturmak düşüyor?

14. ROMA NEDEN YIKILDI?

Meşhur hatip Çiçero’ya “Roma neden yıkıldı” diye sorarlar;

“Çok ve güzel konuştuk, fakat bilgisizdik!” Cevabını verir.

İktidarın bugün yaptığı tam da budur.

ÇOK KONUŞUYORLAR,

GÜZEL KONUŞUYORLAR

AMA BİLGİSİZCE VE LİYAKATSİZCE YÖNETİYORLAR.

Ha olumlu şeyler yok mu, tabiki var!

Bunları da desteklemeyi, alkışlamayı bir görev biliriz.

Örneğin bu hafta

Türkiye'nin ilk insansız savaş uçağı olan Bayraktar Kızılelma'nın

testi başarılı ile geçmesinden dolayı büyük bir mutluluk ve gurur duyduk.

Bu projede emeği geçen, alın teri döken herkesi kutluyorum; teşekkür ediyorum.

15. BÜTÇEDEN MUTLU OLAN MUTLU AZINLIK

Değerli arkadaşlar; Bütçe, önümüzdeki hafta genel kurula geliyor. Bu bütçenin de öncekiler gibi tam da iktidarın 23 yıllık misyonuyla uyumlu bir bütçe olduğunu görüyoruz.

Yine öncekiler gibi

emekçiden alıp

küresel sermayeye ve faize aktarma görevini

yerine getiriyor.

Tabi!

Bu bütçeden mutlu olan mutlu bir azınlık da var!

Aynı gemide olmadığımız çevreler var.

İlk olarak FAİZ LOBİLERİ bu bütçeden rahatsız değil.

Çünkü 2026’da; emekçinin hakkı olan

2 trilyon 741 milyar lira faize ödenecek.

Bu bütçeden İKTİDAR rahatsız değil!

Bütçe teklifinde öngörülen gider 18,9 trilyon lira,

Öngörülen gelir ise 16,2 trilyon lira

Bütçe, daha işe başlarken, 2,7 trilyon lira açık veriyor.

Ama iktidar bundan hiç hicap duymuyor.

Bu bütçeden YANDAŞLAR rahatsız değil!

Çünkü paylarını fazlasıyla alıyorlar.

Yani değerli arkadaşlar, aslında ekonomik bir kriz yok!

Geçimi, iktidar eliyle krize sokulan insanlar var

HEPİMİZ AYNI GEMİDE DEĞİLİZ

Bütçeye baktığımızda

· Gelir dağılımında ve

· vergilendirmede

yine ADALETSİZLİK görüyoruz.

Burada sıkıntıyı

iktidar partisine oy versin ya da vermesin

Hep emekçiler çekiyor.

Bakınız,

Az önce bahsettiğim çevrelerle aynı gemide olmadığımızı gösteren bir rakam daha vereceğim.

Bütçede 3 trilyon 597 milyar liralık bir “VERGİ HARCAMASI” öngörülüyor.

“Vergi harcaması” ne demek biliyor musunuz?

SİLİNECEK VERGİ DEMEKTİR.

SERMAYEDEN, YANDAŞ’TAN ALINMAYACAK VERGİ DEMEKTİR.

Öte taraftan milletin cebinden çıkacak vergilere bakalım:

· Bütçede Gelir Vergisi’nden 3,6 trilyon,

· ÖTV’den 2,5 trilyon,

· KDV’den 3,5 trilyon,

· Kurumlar Vergisi’nden 1,7 trilyon

lira gelir hedefleniyor.

Yani

yoksuldan, dar gelirliden, sabit gelirliden, küçük işletme sahiplerinden alınacak.

Yine

faize ve küresel sermayeye aktarılacak.

Tüm bunlardan sonra

Sayın Şimşeğin: “Bütçe arzuladığımız yere geldi” demesi bizi ciddi şüpheye düşürdü.

Sizin arzuladığınız, Milletimizin kaynaklarını

Faizcilere, yandaşlara aktarmak mı?

Hepimiz “aynı gemideyiz” diyerek matematiği çarpıtmaya gerek yok

KAPANIŞ

Değerli arkadaşlar,

Konuşmam boyunca sıraladığım tüm bu sorunların;

· zehirlenen çocuklarımızın,

· cezasız kalan suçluların,

· geçinemeyen emeklilerin tek bir ortak sebebi var:

Yönetilemeyen bir Türkiye.

Bu iktidar,

suçluyu affeden ama düşünceyi hapseden;

müteahhidi koruyan ama depremzedeyi unutan bir anlayışla miadını doldurmuştur.

Onlar, 11 kez yama yaptıkları yargı paketleriyle adaleti öldüre dursunlar;

bizler hakkı üstün tutmaya devam edeceğiz.

· Biz, annelere “benden sonra çocuğuma ne olacak” dedirtmeyen bir devlet için varız.

· Biz, suçlunun değil masumun korunduğu bir adalet için varız.

· Biz, asgari ücretlinin açlığa mahkûm edilmediği bir düzen için varız .

· Engelli kardeşimin umudu biziz.

Emekli amcamızın güvencesi biziz.

Filistinli mazlumun sesi biziz.

· Biz, terörün de, yoksulluğun da, adaletsizliğin de bu topraklardan sökülüp atılmasını istiyoruz.

Bunun için de çalışmaya devam edeceğiz.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi bitiriyor,

Hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.

Kaynak: Haber Merkezi