MUSTAFA Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkarak millî mücadele uğrunda ilk adımları atmasından çok daha önceleri bölge bölge ve birbirinden bağımsız olarak bölgesel kurtuluşu gerçekleştirmek için kurulan Kuva-yı Milliye birlikleri, vatanın düşman işgalinden kurtarılması için canını hiçe sayan şahsi menfaatleri uğruna değil de vatan uğruna mücadeleye katılan halk arasındaki gönüllüler, zeybekler, asker ve kanun kaçakları, macera peşinde koşanların dışında soyguncu ve vurguncu hırsızlardan oluşmuştu. Birliklerin başında efeler, eşkıyadan ileri gelenler, komiteciler, kumandanlar, mütefekkirler, büyük edipler, Mondros’a bağlı olarak dağıtılan Osmanlı Ordularının kumandanları ve İttihat ve Terakki döneminin kaymakam ve valileri bulunmaktaydı.
Tamamen halkın öz değerleri ve imkânları ile kurulan bu milis teşkilatlarının içinde bizim bildiğimiz ya da öyle olmasını istediğimiz gibi vatan kahramanları, hürriyeti ve istiklali canından aziz bilerek ve ölümü hiçe sayarak düşmana saldıran yiğit vatan evlatlarının yanı sıra, asker kaçağı, işsiz güçsüz, düzenli bir hayat tutturamadığı için dağlarda yaşayan çapulcu, talancı ve köylere saldırarak mal kaldırmayla hayatlarını kazanan arsız eşkıya ve soyguncular da vardı. Bu eşkıya ve soyguncular bizzat Kuva-yı Milliye, Ankara TBMM adına zaman zaman yağma, talan ve gasp yöntemine başvurarak halkı korkutmuşlar, halkın Kuva-yı Milliye’ye karşı tutumunun olumsuzlaşmasına neden olmuşlardır.
Müdafa-i Hukukçu ve Heyet-i Milliye’ci gibi görünen bazı çıkarcılar da bölgelerinde nüfuz sahibi olmak ve itibarlarını arttırmak için Kuva-yı Milliye’yi alet olarak kullanmışlardır. Ayak takımı kişilerden oluşan ve eşkıya reisleri tarafından yönetilen bazı millî birliklerin, halkı rahatsız eden kötü davranışları önlenememiştir. Yasadışı hayat sürerken Kuva-yı Milliye’ye katılan eşkıya çeteleri de düşmana karşı savaşa girmekle, takibata maruz kalmadan eşkıyalıklarını rahat rahat sürdürebilmek imkânını bulmuşlardır.1
Kuva-yi Milliye içindeki bazı kişi ve grupların halkı rahatsız eden davranışlarından duyulan şikâyet Ankara’da kurulan Millet Meclisi’ne kadar intikal etmiş, bir milletvekili, Milli Savunma Bakanı İsmet İnönü’nün cevaplaması kaydıyla şu önergeyi vermiştir;
“…Kuva-yı Milliye üyelerinden bazılarının esnaftan satın aldıkları eşyanın bedelini vermemek veyahut kendisince tayin eylediği miktarda bir bedel vererek malın fiyatının büyük çoğunluğunu kesmek vesaire gibi halkı üzüntüye sokacak aşırılıklarda bulundukları halk arasında konuşulur olmuştur. Halkımızın Hükümet-i Millîye’ye karşı soğukluk hissetmesine sebebiyet verecek olan bu hadiseler acaba doğru mudur ”
Bu önergeyi 26 Eylül 1920’de yazılı olarak cevaplayan İnönü, bu iddiaların bazılarının doğruluğunu kabul etmiş ve söz konusu suçlardan yakalananların cezalandırıldığını, cepheye gitmiş olanların cezalandırılmaları için kumandanlarına yazı yazıldığını, cezalandırılacaklarını anlayanların firar ettiklerini, zarar gördüğünü ispat edenlere de peyderpey tazminat verildiğini bildirilmişti.
Bolu ve Düzce bölgesinde de çok sayıda insan evlerine ve mallarına ve atlarına Kuva-yı Milliye tarafından el konulduğu gerekçesiyle İstanbul’a sığınmışlardır. Bunların da yardım isteklerinin karşılanabilmesi için Hükümet, “Tahkik-i Hüviyet Masası Komiserliği” aracılığıyla haklarında araştırma yapma gereği duymuştur. Yapılan araştırmalar neticesinde el konulan her araba taşıyan beygir için Kuva-yı Milliye tarafından bir koyun teklif edildiği anlaşılmıştır.
Kuva-yı Milliye tarafından meskenlerinin tahrip edildiği gerekçesiyle evsiz kalıp Kuva-yı Milliye çetelerinin baskı ve zulümlerinden kaçarak İstanbul’a sığınanların geldikleri yerleşim merkezleri şunlardır;
Adapazarı, Sivas, Balıkesir, Düzce, Lapseki, İzmit, Çanakkale, Bolu, Sakarya, Edremit, Çorum, Sinop, Karamürsel, Sapanca, Niğde, Gerede, İskilip, Bursa, Konya, Manisa, Tekirdağ, Edirne, Zonguldak, Kastomonu.
Kuva-yı Milliye’nin hışmından kurtulmak için İstanbul’a sığınanların barındıkları yerler ise şuralardır;
Süleymaniye Dökmeci Medresesi, Mercan’daki Çukur Han, Sirkeci Akdeniz Oteli, Mercan’daki Hacı Evliya Hanı, Tophane’de Arap Hüseyin Kahvesi, Tahtakale’deki Sait Han, Kasımpaşa’daki Hürriyet ve İtilâf Kulübü, Büyük İskender Oteli, Palas Oteli, Kütahya Oteli, Sirkeci’deki Pavyonlar, Demirkapı’daki Pavyonlar.
Evet, yanlış okumadınız. Bu milleti düşman işgalinden, zulmünden ve katliamından kurtarmak için kurulan bağımsız Kuva-yı Milliye birliklerinin içinde düşmanın yapmaya çalıştığını başaran ve bu zavallı Anadolu halkına zulmü, belayı reva görerek evlerinden kaçıran elinde avucunda ne varsa her şeyine el koyan şahsi anlamda yaptığı bu çirkinliklere de Ankara TBMM adına yaptıklarını söyleyerek işe bir resmiyet kazandıran çapulcular da mevcuttu ve bu çapulcuların zulmünden kaçmak için Anadolu insanı evini ocağını terk edip büyük şehirlere padişahın merhamet ve yardımına sığınmışlardı.
Ne tuhaf bir ironi değil mi Anadolu halkını kurtarmak için kurulan bu teşkilat bizzat zulmün merkezi oluveriyor bir anda. Şaşırdığınızı biz böyle bilmiyorduk dediğinizi duyar gibiyim. Bu yerlere ek olarak, Fatih Altay Mahallesi, Fatih Çarşamba, Beşiktaş, Fındıklı, Üsküdar, Heybeliada, Eyüp ve Rami’deki bazı mekânlara da yerleştirilmişlerdir.2
Şimdi siz padişah olsanız ve binbir ümitle kurulmasına bilfiil yardım ettiğiniz ve büyümesini, güçlenmesini beklediğiniz, bu beklenti uğruna işgal kuvvetlerine pek çok taviz verdiğiniz bu Kuva-yi Milliye birliklerinin Anadolu’nun değişik bölgelerinde türlü işkencelerle halkı hayatından bezdirecek faaliyetler yaptığını o bölgelerde vazife yapan kaymakmaların verdiği bilgilerden, ya da bizatihi yapılan zulümlerle mağdur olan halk tarafından saraya gönderilen mektuplardan bu hakikatleri öğrenseniz ne yaparsınız Daha doğrusu Ankara’da bulunan güruh hakkındaki düşünceniz ne olur ...
Sultan ile Mustafa Kemal Paşa’nın ilk görüşmeleri ve ilk beraber baş başa vakit geçirmeleri, Sultan’ın Veliahdlığı döneminde Almanya ziyareti münasebetiyle olmuştur. Sultan ile Paşa’yı burada birbirine çeken iki mühim ortak paydaları vardı; Enver Paşa düşmanlığı ve İttihat ve terakki Partisi’ne duyulan nefret… Sultan’a göre, memleketin batış zeminini hazırlayan, haksız yere bir savaşa sokan ve memlekette yağmacılığın, adam kayırmacılığın, kara borsacılığın ve her ne kadar olumsuz bir gelişme varsa hepsinin menbaı üreme kaynağı İttihat ve Terakki Partisi’dir. İşte bu nefret ettiği partinin açıkgöz ve soyguncu güruhu gün gelmiştir hepsi Kuva-yı Milliye’ci olmuştur. Yaptıkları şer işleri bu millî hareket çatısı altında işlemeye devam etmişlerdir. Ve bu gelişmelerden Sultan’ın haberi olmuştur. Kuva-yı Milliye oluşumuna karşı kendisinde gelişen bu soğukluğun ana sebebi budur…
Bu meseleyi anlamak için empati yapmak meselenin halledilmesi ve anlaşılması için yetecektir. Ders kitaplarında bize ve bizden sonra gelen nesillere Sultan Vahideddin Han’ın halk tarafından kurulan hürriyet mücahidi Kuva-yı Milliye’ teşkilatını sevmediği ve aleyhinde demeçler verdiğini öğrettiler.
Okuyucu olarak siz, kendinizi padişahın yerine koysanız halkı sömüren, Anadolu insanına türlü cefaları çektiren, oluşmakta olan Millî Teşkilât adına zulümler yaparak bu birliklerin adını kötüleyen dolayısıyla İnsanların içinde bir Kuva-yı Milliye düşmanlığı beslenmesine sebebiyet veren bu soyguncu, talancı, yalancı, zalim ve üçkâğıtçı zümreyi sever misiniz Yoksa Sultan gibi nefretinizi alenen açıklar mısınız Gerçekte ise, Anadolu’da meydana gelen Millî Kuvvetlerin henüz daha serpilmeden yok olmasına, halkın nefretini kazanmasına yardım eden bu grupları seven haindir, Sultan gibi kınayan, eleştiren ve dışlayan bir kişi ise vatansever… Bu hadise bu kadar açık ve seçiktir…
Kuva-yı milliye için o günlerde iki büyük tehlike mevcuttu; biri, bu millî gücün içinde bulunup millî menfaatler yerine şahsî menfaatlerinin peşinde koşan bu art niyetli insanlar, diğeri ise işgal güçlerinin baskısı ile hükümete kurdurulan Kuva-yı İnzibatiye birlikleri. Haftaya da bu ikinci tehlikeyi Kuva-yi İnzibatiye birliklerini inceleyelim inşallah.
Sizleri bu vatan için canlarını hiçe sayan ve şehadet arzusu güden gerçek Kuva-yı Milliye çeteleri ile baş başa bırakıyorum.
Muhabbetle…
KAYNAKLAR:
1) Enver Behnan Şapolyon, Kuva-yı Milliye Tarihi, Sf; 48, Ankara 1957.
2) BOA. DH-KMS; Dos.59-1 nr;50, Lef; 6, BOA. A.g.b., nr; 37 ve BOA.DH-KMS, D.59-2 nr,1, 9 dan Mehmet Temel, İşgal Yıllarında İstanbul, Sf; 108