Ortak hareket ettiği bir ekibi, çevresi, takımı, cemaati, daha açık söyleyelim bir çetesi olsaydı nasıl da göz önünde tutulurdu. Kitabı ise kim bilir kaç baskı yapardı.
Yok, böylesi daha iyi. Kendisi göz önünde olmasın, kitabı birkaç baskı yapmasın. Böylesi daha iyi, çünkü kimseye gebe kalmıyor. Herhangi bir dış desteğe yaslanmıyor. Tek başına ortada. Eseriyle meydanda.
Sahici şairlerin, has şiirlerin edep ve edebiyat dışı desteklere ihtiyacı yoktur. Samimi şair ve onun derinlikli şiiri, herhangi bir yardımcı unsura muhtaç olmadan varlık âleminde serazat salınabilirler. Zira, nitelikli bir şiirin müessiri olarak şair bilir ki, kendisini baş üzere alacak söz sarrafı okurlar mutlaka karşısına çıkacaktır…
Sözü şair Cihat Albayrak ve eseri Huzur Koleksiyoncusu (Serencam Yay., Ank., 2013) adlı eserine getireceğim.
1988 doğumlu bir şair Cihat Albayrak. İstanbul Üniversitesi’nde İngilizce okumuş. Öğretmen. Şimdilerde doğduğu yerde, Van-Erciş’te yaşıyor. Sadece yaşamıyor, oradaki edebî faaliyetleriyle, başta öğrencileri olmak üzere çevresindekilere hayattan keyif almanın bahtiyarlığını yaşatıyor. Yayımladığı Hayal Bilgisi edebiyat dergisi bu keyfiyetin sadece bir parçası. Editörlüğünü yaptığı, böylece yayınlanmasına katkı sağladığı başka şairlere ait şiir kitaplarını da ekleyelim. Bunlardan daha önce, bir şekilde yayınlanmasına katkı sağladığı dergiler var: Çalakalem, Morsöz, Araf, Ihlamur…
Öyle sanıyorum ki Cihat Albayrak, bütün bu faaliyetlerini hayattan bir tatlı huzur almak bahanesiyle yapmış. Bu uğurda belirli bir zamana, dört başı mamur bir mekâna şartlanmamış. Peki, bulabilmiş mi Elbette. Fakat şöyle: Huzursuzlukları şiir dilinin imkânları ile kusursuz bir biçimde huzura tahvil ederek. Bu durumu onun Huzur Koleksiyoncusu’nda daha net görebiliriz.
Bu görme, gösterme işine geçmeden önce, Cihat Albayrak’ın tek kitaplık şiirinin neden en başta söylediğimiz kirli ilişkilere ihtiyacı olmadığını birkaç cümleyle belirtelim: Genel şiir piyasasının, dolayısıyla ortalama şiir dilinin üstündedir onun şiiri. Nevi şahsına münhasırdır. Özgünlüğünü ortalama algıdan değil, münferit duyuş ve düşünüşlerden alır. Bununla birlikte kaynakları topyekûn bir hayat alanıdır. Böyledir, yani şöyledir: Bu şiir, ince sızının, derin acının, kadim esrarın, müphem dünyanın, yaşayıp gittiğimiz kâinatın, öte geçe’lerin, evvellerin ve ahirlerin, bunların ve bunlara benzer nice şeylerin seslerini, nefeslerini, gölge ve görünüşlerini gözümüze, kulağımıza, ense kökümüze, dilimize ve gönlümüze zerkeder.
Fasit dairenin dışına çıkan bu şiir, fesatçılar dairesinin kabul onayına tabi olmak için beklemeyecektir, onların onayını almayacak, alamayacaktır; bu normaldir.
Biz ise, tam da bunun için sevdik Huzur Koleksiyoncusu’ndaki şiirleri…
İşte bu şiirlerden bazıları:
Sofra Adabı’nı sevdik mesela, şunun için: “parasız yatılı bir okul/hayat dedikleri şey / mendil satan çocuklar gibi / kimsesiz acılar yapışır bacaklarımıza” (s. 8) “fazla kalemin var mı dünya / sana şiir yazacağım” diye iki dizeyi ihtiva ettiği için Hayal Bilgisi’ni sevdik. (s. 10)
Referans Mektubu’nu sevdik, çünkü şöyle diyordu şair: “yolluk hazırlasana anne / dua koy bir poşete / referans mektubu yaz / sorgu meleklerine / iyi çocuktur cihat, de” (s. 14)
“ben, istihkakım olan insanlığı talep ederim yalnızca / kördür babası ve mendil satarken eşlik eder ona ali / yoksulluğun kokusunu da alıyor olmalı köpekler” diye bitirdiği için Cihat Albayrak Mıntıka Temizliği’ni. (s. 38)
Kâğıttan Gemi’ye şöyle başladığı için: “kaptanıyım kâğıttan bir geminin / mavi leğende yol alıyoruz tayfamla…” (s. 43)
Sivilce Haritası’nda Yaradan’a sığınıp, “kaç numara tığ kullanmıştır yaradan / örneğini alsa ayşe / şu sahilin” diye söylediği için… (s. 54)
Ve şunlar ve şunlara benzer başka şeyler için sevdik Huzur Koleksiyoncusu’nu: İnisiyatif almayı, bilgisayardaki sakıncalı dosyaları, yoğun bakımı, kalp masajını, ayağımızın alışmasını, kadın cinayetlerini, kulaktan dolma bilgilerin sesini, anne babaları ayrılan çocukları, Allah’ın isimlerini öğreten dayıya sorulan soruları, erik ağaçlarını, bakkalı, tamirciyi, tekstil fabrikasını, banyo fayansını, gazoz kapaklarını, kitap ayraçlarını, somurtkan öğretmenlere gülen surat çizmeyi, imamın namazda selam vermesini, Askerin Hayali’ni, sinemada beyazlar arasına konulan zenciyi, ramazan davulcusunu, edebiyat dergilerini, Allah’a yazılan teşekkür mektubunu, iyi haberler gazetesini, kulağına küpe yerine ip takılan fakir aile kızlarını, işe değil de camiye gideni, Suriye’yi, Google’ı, gizli kamerayı, Mısır’daki direnişi, Türkiye şiir piyasasındaki kirlenmeleri, nano teknolojiyi, taşeron işçiyi, Greenpeace’i, formaliteleri, aile saadetini, elhamdülillahı, velhasıl yaşadığı çağın zihniyet dünyasına mahsus pek çok şeyi şiirine misafir etmesini…
Bütün bunlar ve daha başka ince işçilikler için Cihat Albayrak’ın şiirini önemsiyor, nitelikli okura takdim ediyorum.
Evet, Huzur Koleksiyoncusu Cihat Albayrak’ın ilk ve tek eseri. Şunu söylemekten çekinmiyorum: Huzur Koleksiyoncusu dışında başka bir şiir kitabı yayımlamasa da, yaşayacak bir şair var huzurumuzda...