Bunlardan biri medreselerin kapatılmasıdır. Oysa

medreseler uygarlık kaynağı idi. İstanbul daki medreseler bozulmuş, donuklaşmış

ve hayatiyetlerini kaybetmişti. Oysa doğudaki medreseler ilim kaynağı olmaya

devam ediyordu. Erzurumlu İbrahim Hakkı nın Marifetname si seviyesinde yazılmış

bir kitabı İstanbul da bulmak mümkün değildir

Kürtlere yapılan ikinci zulüm de şeyhlerinin ve aşiret

reislerinin tehcir edilmesidir. Tarım döneminin zaruri organizasyonu olan

aşiret yapısı ancak sanayi dönemine geçildiği takdirde değişebilir. Zaten

kendiliğinden değişir. Oysa buralar tarım döneminde iken oraların bu yapısı

bozulmuş ve ekonomik bakımından zor durumda kalmışlardır.

Gerçek Kürtlerin iddiaları bunlar olmalıdır: Biz merkezi

yönetim istemiyoruz. Biz kendi kendimizi yöneteceğiz. Bizim aşiret reislerini,

bizim tarikat reislerini bize geri verin demeleri gerekir. Biz ilmi ateist

Avrupa dayatması içinde istemiyoruz. Bırakın da biz kendi medreselerimizde

okumaya devam edelim.

Peki, bunları söyleyen var mı Yok! Çünkü bunlar

Kürdistan ı ayrı devlet olsa da kalkındırır. Hâlbuki dağdaki eşkıyalıkla,

Diyarbakır daki ayırımcı parlamento ile Kürtler yerinde kalsa da onlara kolay

yem olurlar. (s.9)

Dağdaki PKK lılar da biz hakem kararlarını kabul

ediyoruz deyince evlerine dönerler ve hesabı sonra bize değil hakemlere

verirler. Hakemlerden birini kendileri seçer, diğerini mağdur olan devletimiz

seçer. Başhakemi ise iki hakem seçer. Karar kesindir. Taraflar karara razı

olurlar.

Gerek masonlar, gerek ABD deki sömürü sermayesi sahibi

bankerler de bizim müşriklik ithamına karşı biz hakem kararlarını kabul

ediyoruz derlerse, ondan sonra artık müşrik değildirler. Doları altınla

değiştireceklerine hakemler karar verirse, ödemelidirler. Hakem kararlarına

uymak için gerektiğinde idam sehpasına gidip başlarını uzatmalıdırlar.

Taksim deki (Gezi Parkı) olaylarını onlar çıkarmışlarsa,

verdikleri maddi ve manevi zararları tazmin etmelidirler. PKK yı onlar finanse

etmişlerse, 30 senelik zayiatımızı ödemelidirler. O zaman müşrik olmaz, bizim

kardeşlerimiz olurlar.

İnsanlar kendi koydukları kurallar içinde yaşarlar. Ne

var ki koydukları kurallar insan tabiatına uygunsa o topluluk normal ömrünü

tamamlamış ve insanlığın uygarlaşmasına katkıda bulunmuş olur. İnsan tabiatına

aykırı kurallar koymuşlarsa onlar da sıkıntılar içinde varlıklarını sürdürür

ama insanlığa bir katkıları olmaz.

İnsanlar arası ilişkilerde kurallar üzerinde durduğumuz

zaman adil bir yöntem bulabiliriz. Esas gaye şudur; insan iradesine baskı

yapmadan düzeni korumak. Yani insan başkasının haklarına tecavüz etmedikçe

istediği gibi yaşamalıdır, kendi iradesi ile yaşamalıdır. Bunu sağlamak kolay

değildir. Herkes kendi alanını geniş tutmaktadır. Buna tek çözüm buluyoruz;

hakem kararları ve hakemlerden oluşan yargının üstünlüğü...

Biz insanlara diyoruz ki; gelin, siz de insansınız, biz

de insanız. Çatışmadan ve savaşmadan birlikte yaşayalım. Eşit haklara ve

kişiliklere sahibiz. Biz kuvvetliyiz, o halde bizim dediğimizi yapacaksınız

dediğimiz anda bizim onlardan farkımız kalmaz. Biz kuvvetliyiz ama biz sizi

bize eşit haklara sahip görüyoruz. a) Hakemlik sistemini kabul edelim.

Hakemlerin verdikleri kararlara uyalım. İçimizde hakem kararlarına uymayan

olursa, ona karşı hep birlikte malımızla ve canımızla savaşalım, hakem

kararlarını hâkim kılalım. b) Biz hakem kararlarını kabul ediyoruz ama bedenen

o kararların yürürlüğe girmesi için katılmayız, biz sadece bedel vereceğiz

diyen varsa, onlarla da anlaşır o şartlar içinde birlikte yaşarız. c) Biz

hakem kararlarına razıyız ama ne mâlen ne de bedenen o kararların infazı için

katkıda bulunmayız derlerse, onlarla da anlaşırız. d) Biz hakem kararlarını

kabul etmiyoruz ama sözümüzde dururuz, anlaşmalara uyarız diyenler varsa,

onlarla da o şartlarla beraber yaşarız. / Hayır, biz ne hakem karalarını kabul

ederiz, ne de verdiğimiz sözde dururuz. Yendiğimizde siz bizim kölemiz

olacaksınız. Yenerseniz bizi ne yaparsanız yapın! derlerse, biz ona da varız.

İşte savaş o zaman meşrudur. İşte cihat o zaman ibadettir. (s.10)