Önceki günkü AK Parti Kongresi’ni izledim. Heyecan görmedim, ama bazı şeyleri de gördüm, izledim. İşte AK Parti Kongresi’nden notlarım.

• Aslında 1 Kasım sonrası, duruma göre yapılması düşünülüyordu. Ahmet Davutoğlu bir nevi elini güçlendirerek seçime gitmek istedi. Eli zayıfladı.

Bir yalnız adam olarak çıktı kongreden. Gözler 1 Kasım’da.

• Kongre öncesi MKYK listesinde kendi ekibini kurmak isteyen Davutoğlu, genel başkan adaylığı için 900 imza toplanan Binali Yıldırım restini görünce, teslim oldu. Hakikaten Başbakan gitti, geldi.

• Dünkü gazeteler durumu, “Saray Damgası”, “Hocayı teslim aldılar” “AK Parti’ye yeni ayar” manşetleri ile çıktı.

• “Erdoğan’sız” ilk kongresini yaptı AK Parti. Hakikaten, “Doğal lider, kurucu lider, karizmatik liderlerden” sonra her parti, epey bir kendine gelemiyor. AK Parti de, bundan sonra lider sorunu tartışmalarına hazır olsun.

• Bu partinin şansı kurucu liderinin, partisini zirvede bırakması. Ne ki, Arap atasözüyle “Kemaluhu, zevaluhu” bir işin zirvesi, aslında sonu demek. Baksanıza yüzde 50, bir çırpıda 10 puan kaybettirdi.

1 Kasım’da sınav!

• 1 Kasım’da tek başına iktidar çıkmaz ise, “Lider sorunu, kongre” sesleri yükselecektir. Davutoğlu, “Tek başına iktidar” çıkarmak zorunda.

• Erdoğan, şahinlerini kongreye gönderdi. Kürsüye çıkan herkes “Erdoğan’a sadakat” vurgusu yaptı. Soylu, Bekir Bozdağ gibi. Davutoğlu dâhil! Ancak bir kısım partililer, “Bunu 7 Haziran öncesi yapmalıydı” dediler. Hocaya kızgınlar yani.

• Kızları, damadı, avukatları, tanıtım filmleriyle Cumhurbaşkanı gün boyu salondaydı. Bir ara, kendisi gelecek sandım. Aslında iyi olurdu, heyecansız kongreye heyecan getirirdi.

• Erdoğan, 27 Ağustos 2014 Kongre’sinde “AK Parti’den ayrıldıktan sonra” vefa teması ağırlık kazandı. Abdullah Gül, “Vefa” dedi. Kongreye vefa kongresi dendi. Acaba neden

AK Partİ’nİn fabrİka ayarı ne

• Partili ve ekranlarda sık gördüğünüz bir gazeteci, “Bir hikâyemiz var mı artık Bir büyümüz. Türkiye’ye göstereceğimiz bir hedef” diye sızlandı.

• Fabrika ayarları denip duruldu. Bizce, AK Parti artık orta yol götüremez. Biraz Avrupa Birliği, biraz İslam ülkeleriyle yakınlık. Biraz Selçuklu-Osmanlı vizyonu, biraz ABD ile stratejik müttefiklik! Bir gün İsrail’le kavga, öteki gün İsrail’in övdüğü adamı bakan yapma, ticarete tam gaz devam… Bir yanda “öze dönüş” öte yanda, İslam’ı dejenere yaşayış… Nereye kadar

• Ya adam gibi adil faizsiz bir düzen kurma, Müslümanların birliği, ahlak ve maneviyatçı bir nesil hedefi veya düşüşe devam. Bu ülkenin fabrika ayarı Milli Görüş’ten başkası olamaz!

• Kongreye İslam dünyasından katılan Halid Meşal ve Raşid gibi isimlerin AK Parti’ye, “Türkiye’de İslami hareket birlik olmalı” baskısı yaptıklarını duydum. Özellikle Gannuşi’nin. Meşal’de, kongre sürerken salonun bir bölümünde bir süre Başbakan Davutoğlu ile görüştü.

Vesayet görüntüsü

• Geçmişte en çok vesayetten şikâyet edenler, dün Davutoğlu’nun üzerinde tam bir vesayet görüntüsü çizdiler. Böyle bir genel başkan, toplumda karşılık bulabilir mi sizce

• Bir meslektaş, “Sen Hocaya yaptın, Hoca da sana yaptı” dedi. Ama isabetli bulmadım. Kendi kadrosunu kurmak için Hocadan bir inilti, bir serzeniş geldi ama nihayetinde bir başkaldırı olmadı.

Vefa ama kime

• Davutoğlu, adı üstünde, “İyi bir Hoca” stratejinin teorisyeni yani. Haydi iyi bir devlet adamı olsun. Ama siyasetçi olmak başka bir şey.

• Belki de Davutoğlu’nun tek eksiği, bizzat Erbakan Hoca ile çalışmamış, dünya Siyonizm’i ile mücadelede “şerbetlenmemiş” olması. Milli Görüş hareketi içinde siyaseten temayüz etmemiş olması. Çoğu eski radikal ekibi de öyle! Erdoğan; Arınç-Kurtulmuş yerine Davutoğlu tercihinde isabetli!

• Kongrede bir dost, şu yorumu yaptı: “Asıl vefa kime 13 yıldır Milli Görüş’ün sermayesiyle iktidarı elinde tutanlar, Saadet’e bir grubu bile fazla mı görüyor Vefa etmeyen, vefa göremez!” Doğru söylüyorsun dedim.

 

KÜRT-TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ve İÇ SAVAŞ TEHLİKESİ!

Belli ki Siyonist dünya, İsrail, AB-ABD 30 yıldır PKK eliyle yapamadığını, Türkiye’de iç savaş çıkararak bu kez yapmak istiyor. Ardından Türkiye, Allah korusun, Irak, Suriye, Yemen, Libya olsun. Yoksa Fırat’ın altı nasıl büyük İsrail’in olur

Bunun için şehit acılarıyla yüreğimizi yakıyorlar. Türklerin bir kısmı sokağa dökülsün diye. Döküldüler de! Dükkânlar yakılıp yıkılmaya başlandı. Haber şu:

“Antalya’da mevsimlik işçi olarak çalışan Doğulu bir kişi sırtından bıçaklandı.”

İkinci hazin haber İstanbul’dan: “İstanbul’da Kâğıthane’den Çağlayan’a gitmek için otobüs beklerken, cep telefonuyla Kürtçe konuşan 21 yaşındaki bir çocuk babası Batmanlı Sedat Akbaş, 6 kişi tarafından bıçaklanarak öldürüldü.”

Kırşehir’de şehit yakınının, dükkânı, İzmir’de bir gün önce sahibi Kürt diye, bir dükkân yağmalandı. Sonraki gün, oğlu askerde şehit oldu. 

Beypazarı’nda, 20 yıl önce gelip yerleşen Kürt vatandaşların mahalleleri ateşe verildi.

Oysa bugün Kürt diye, evi, işyeri kundaklanan o komşular 1990’larda devlet, köylerinden, yurtlarından kovduğu için gelip Anadolu’ya yerleşmişlerdi. Gece PKK geliyordu. Gündüz, “Türk’ün gücünü göstermek için var olan” devletin ırkçı, zalim yüzlerini görüyorlardı. Kaçıp, Anadolu’ya yerleşmişlerdi. İnşaat işçisi, temizlikçi, bulaşıkçı, yemekçi, aşçı… Yani Anadolu’nun kirini, pasını temizliyor, yükünü çekiyorlardı. Şimdi Batı’dan da kovuluyorlar, “PKK’lı ya da sempatizan” diye…

Demek ki ne imiş Kürt ırkçılığı, milliyetçiliği nasıl bölüyor, ayrıştırıyorsa Türk ırkçılığı, milliyetçiliği de aynısı. İkisi de bütünlük sağlayamaz bu ülkede. Ya ne sağlar “Hepimiz kardeşiz. Hepimiz Müslüman’ız” sağlar.