Şu topraklarda anlamını yitirmeyen ne kaldı
Bir kimse minibüs şoförlüğü gibi bir meslek icra ediyorsa, dolaylı olarak “bana güvenebilirsiniz, benden size zarar gelmez” diyordur aslında.
Minicik çocukları taşıyan bir servis şoförü mesela, “en sevdiğiniz varlık olan çocuklarınızı bana emanet edebilirsiniz” demiş oluyordur biraz da.
Lakin 20 yaşında bir genç kız, üstlendiği meslek dolayısıyla güven telkin eden bir canavar tarafından önce tecavüze uğruyor, sonra bıçaklanarak öldürülüyor, en sonunda da naaşı yakılabiliyor.
Üstelik tek bir kişinin şeytanca davranışları sonucu olmuyor bunlar. 50 yaşın üzerinde bir baba, oğluna böyle şeytani öğütler verebiliyor. Sapkınlığın şiddetini düşünebiliyor musunuz
Özgecan cinayeti sonrası konuşulmaya başlanan idam meselesine gelince;
Dikkat ettiyseniz vahşetin ardından en garip açıklamayı Avrupa Birliği Bakanı Volkan Bozkır yaptı.
Volkan Bozkır, kendi kızına böyle bir şey yapıldığında eline silahı alıp katili öldürebileceğini, ama devletin bir suçluyu idam etmesinin asla düşünülemeyeceğini söyledi. Aslına bakarsanız Volkan Bozkır’ın şu yaptığı tam bir kaos çağrısıdır ve suçtur. Sıradan hukuk devletlerinde sorumlu makamda olmalarına rağmen böyle çağrılar yapan kimseler hakkında soruşturma açılır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri de manidar tabii. Erdoğan da idam tartışmalarına hiç değinmeden davanın bizzat takipçisi olacağını söylüyor. Oysa konu tam da sandıkta rant devşirilecek bir konu. Ama işin ucunda harekete geçip ciddi bir şeyler yapmak gerekebileceği için bu kadarıyla yetiniyor.
Ayrıca Cumhurbaşkanı bir cinayet davasının takipçisi olsa ne olur, olmasa ne olur Cumhurbaşkanı takip etmeyince hâkimler katillere gerekli cezayı veremiyor mu Söz konusu canilerin alacağı en üst ceza da işte 40 yılın altında. O da kim bilir 40 yılda kaç kez çıkacağı belli olmayan afları saymazsak.
Ülkemizde sık sık yaşanan böylesi vahşetler sebebiyle toplumdaki infial had safhaya çıkmış durumda.
Aslında bakarsanız idam cezası AKP’ye tek başına seçim kazandıracak bir mesele gibi görünüyor. 13 yıldır her fırsattan istifade ederek sandıkta rant devşiren Tayyip Erdoğan, mesele idam olunca nedense suya sabuna dokunmuyor.
Oysa şu vahşetin ardından hükümete vereceği bir talimatla kanun teklifi hazırlansa, kendi kaldırdığı idam cezası uygulamalı bir şekilde yeniden yürürlüğe konsa, Haziran seçimlerinde AKP’nin alacağı oy muhtemelen tahminlerin üzerinde çıkacaktır.
Hem böylece Ahmet Davutoğlu da şehir şehir gezerek yorulmayacak, her konuşmasında Erdoğan’a öykünmek zorunda kalmayacak, müsamere gösterisindeymiş gibi meydan meydan bağırıp çağırmayacaktır.
İdam meselesiyle ilgili bütün bu soruların ardından ise aklıma iki seçenek geliyor;
Ya emir büyük yerden, Allah muhafaza Tayyip Erdoğan’ın bizzat yakınlarından biri bile böyle bir vahşetle karşılaşsa idam cezası geri getirilemiyor.
Ya da rant devşirerek seçim kazanma hususunda oldukça ustalaşan Erdoğan, barutu tamamen tükenmeden böyle kuvvetli bir cephaneyi harcamak istemiyor.
NE OLACAK BU TÜRK SİYASETİNİN HALİ
TÜRKİYE siyaseti yıllardır horoz dövüşleriyle, kayıkçı kavgalarıyla ömür tüketiyor. Siyasilerin kahir ekseriyeti soğuk savaş döneminden kalma toplumsal kamplaşmalar üzerinden etki alanını korumanın hesabını yapıyor.
Hâl böyleyken 13 yıldır yeni yeni suni gündemler oluşturan, oluşturduğu gerginlikleri büyük bir ustalıkla oy’a tahvil eden Tayyip Erdoğan’ın siyaset üstü bir makama çıkması, Ahmet Davutoğlu gibi sakin tabiatlı halim selim bir akademisyenin de Başbakan olması, ülke siyasetine bir nebze olsun sükûnet getirir sandık ama yanılmışız.
Görüyoruz ki Ahmet Davutoğlu parti toplantılarında kendisine hiç yakışmayan bir dille “molotof Kemal-bonzai Bahçeli” gibi tabirler de kullanarak Erdoğan’a öykünmekten başka bir tavır sergileyemiyor.
Demek ki ilahi buyruk gereği insanlar nasıl yaşıyorsa öyle yönetiliyor. Milletçe erdem ve ahlâka sarılmadıkça, oraya evliyayı da koysanız siyasete düzey getirilemiyor.
NEREDESİN BAY “BAŞKAN”!
Geçtiğimiz hafta Amerika’da Suriye kökenli üç Müslüman genç evlerinde öldürülünce, Erdoğan “neredesin bay başkan” diyerek Obama’ya seslendi.
Oysa üç kişiyi evlerine girerek öldüren saldırganı Amerikan mahkemesi belki de idam edecek. Neticede Amerika’nın hukuk sistemi buna açık.
Pekâlâ, Özgecan vakası gibi vahşet ötesi cinayetlerin yaşandığı ülkemizde, idam cezasını kaldırmanın vebali kimin boynundadır
Yönetime geldiğinizde on yaşında olan binlerce çocuğun, “önce ahlâk ve maneviyat” ilkesinin göz ardı edilmesi neticesinde bugün potansiyel birer katile dönüşmesinin sorumluluğu kimden sorulmalıdır
Diyeceğim o ki Sayın Cumhurbaşkanım, siz Obama’yı falan boş verin efendim;
Sahi asıl siz neredesiniz
Mavi Marmara’nın hakkı
İNŞALLAH cennet delikanlılarının arasına girecek olan Mavi Marmara şehidi Furkan Doğan’ın babası Ahmet Doğan AKP’den milletvekili aday adayı olmuş. Doğrusu bu adaylığı öğrenince sevinmedim desem yalan olur.
Çünkü Mavi Marmara hem milletimizin, hem de bu ümmetin onurudur. Muhafazakâr demokratların şimdiye kadar aklına gelmedi ama milletvekili seçilen Ahmet Doğan ağabeyimiz vereceği bir kanun teklifiyle Mavi Marmara şehitlerinin devlet nezdinde de resmen şehit sayılmasını sağlayabilir.
Ya da İsrailli yetkililer hakkında kırmızı bülten çıkarılması için gereken ve beş yıldır gönderilmeyen belgeleri, sorumlular üzerinde baskı kurarak İnterpol’e göndertebilir. Veya hiçbirimizin telefonda konuşulup konuşulmadığını bile bilmediği, hiçbir şekilde devletin resmi kayıtlarına dahi geçmeyen kuru bir özrün, denizin ortasındaki insani yardım gemisine yapılan kanlı bir baskına karşılık gelmeyeceğini söyleyebilir.
Yahut meclisteki İsrail dostluk grubundan kriz dönemlerinde istifa edip, birkaç ay sonra yeniden başına üşüşen milletvekillerinin suratına hepimiz adına birer tokat aşkedebilir.
Belki de Mavi Marmara olayının ardından Türk devleti Akdeniz’de seyr-ü sefer garantisi vermişken, tüm hazırlıkların tamamlanmasına rağmen “teknik arızalar” uydurularak geminin ikinci kez seferine neden engel olunduğunu açıklayabilir.
Aslında hepsini boş verin siz. Ahmet Doğan ağabeyimiz milletvekili seçildiğinde bırakın basit rakamları, yeryüzündeki toplam Yahudi servetinin tamamının bile tazminat olarak ödenmesinin şehitlerimizin tek bir damla kanına bedel olamayacağını söylemelidir.
Siyonist İsrail rejiminin varlığının dahi kabul edilmesinin büyük bir hata olduğunu haykırmalıdır. Bölgede yaşamak isteyen Yahudilerin bile tıpkı tarihteki gibi ancak adil bir Müslüman yönetim sayesinde huzura ereceklerini anlatmalıdır. Sadece Doğan ailesinin değil, artık tüm İslam ümmetinin evlâdı olan Furkan Doğan’ın ve diğer şehitlerimizin aziz hatırası, ancak bu şekilde yâd edilebilir.