Bir çocuğun hayata bakışıyla bir gencin hayata bakışı ya da orta yaşlı birinin olaylara yaklaşımlarıyla kemale ermiş bir yaşın olaylara yaklaşımı birbirinden çok farklıdır. Kelebeğe Tapan Adam kitabı genç bir yazarın hayata, nesnelere, olaylara, zamana bakışını satırlara işliyor.
Öyküler Ruhu Zenginleştiriyor
Kitapta yirmi dokuz tane öykü mevcut. Öykülerin bazılarında hayvan motifi kullanılır. Bir hayvan üzerinden insana ders verilir. ‘Çöldeki Kaplumbağa’ öyküsünde kaplumbağa, yılan ve kartal üçlüsünün arasında geçen bir öykü anlatılır. Kaplumbağanın yavaşlığı hepimizce malum. Fakat öyküde rastladığı zorluğu aşabilirim diyen, ısrarlı ve güçlü bir kaplumbağa vardır. Kartalın üzerinden ihanetin çirkinliği anlatılır. Kartal ihanetinden dolayı yılana yem olur. Fabl türünde rastladığımız hayvanların konuşması tekniğini Demirci’nin öykülerinde görebiliyoruz. Yazar canlı-cansız varlıklar âleminden insanın yansımasını görür. Şu dâr-ı dünyada insana düşen nedir, onu sorgular. “Kaplumbağaların ağır temposu, ölümün belirsizliğinden olsa gerek. İnsan neyin haberini aldı da koşuyor ” “İnsan, her şeye ve bütün hıza rağmen hareket ediyor. Acelemiz neden! Bir yere koyalım insanı, kendini görebilsin.”
Az Sözle Çok Şey Anlatan Öyküler
Ritim sözcüğü kitaptaki bir çok öyküde geçiyor. Okuyucu ritim sözcüğünü okuyunca yazarın neyi murâd ettiğini anlayabiliyor. Kainattaki her şeyin kendi içerisinde bir ritmi var. Güneşin, kuşların, gecenin, gündüzün, akıp giden zamanın, mevsimin, kelebeklerin…her şeyin bir ritmi var. Bu ritim bozulursa denge bozulur, ahenk bozulur. Bunun gibi insanın da ritmi bozulursa insan ruhuna uzaklaşır, yabancılaşır. “Ritim bozulduğunda doğa bozuluyor, insan da bozuluyor. İnsan bozulduğunda kırılıyor çark.” Yazarın ‘Düyek’ isimli öyküsünde de kullandığı ritim sözcüğü şu cümlelerde yankısını buluyor. Bu cümleler üzerinden bir nasihat veriliyor ve ritmini bozma uyarısı yapılıyor gibi: “Bedenini ve günahlarını dünyada çürüt. İpini kes artık uçurtmanın. Ve uyu ki uyanmak için gerek. Ne eksik şey beş vakit huzurlu olamamak. Kim kırdı Müslüman saatini. Haşim haklı, annem haklı ve kitap mutlak!”
Öykülerde Hayatın Gerçekleri İşlenir
Dilimizde, geleneğimizde ve inancımızda bazı mihenk kavramlar vardır. Yazar satır aralarında bu kavramlarla yüz yüze getiriyor okuyucuyu. Hayatın gerçekleri de bir bir işlenir öykülerde. İnsanın hızla bir uyuşturucu gibi etkisi altına girdiği hâl söz konusu edilir. “Şehrimiz güvendeydi; savaşlar televizyonda oluyordu zaten. İnsanlar televizyonda ölüyor!” ‘Yüz Yıl Önce, Yüz Yıl Sonra’ isimli öyküde ironik bir anlatım vardır. Gelecek ne denli önemliyse geçmiş de o derecede önemlidir mesajı verilir. Yazar doğrudan söylemeksizin bazı gerçeklere atıfta bulunur. “Ben yüz yıl öncesini de merak ediyorum. Ve hatta binmek isterdim sular yükselirken gemiye.” Bu cümlede Nuh’un kurtuluş gemisini duyumsamamak elde değil. “Denizin içinde koşmak isterdim. Benim için de yarıldı deniz, yüzme bilmem.” Bu cümlede de Hz.Musa ve onun peşinden giderek kurtuluşa erenleri duyumsamamak ne mümkün. Değişik sonlarla biten öyküleri içeren Kelebeğe Tapan Adam, bir okunmalık değil, birkaç kez okunmalık öykülerden oluşuyor. İlk okuyuşta kendini ele vermeyen öyküler, okuyucuyu zorluyor gibi görünse de okuyucunun kafa ve hayal jimnastiği yapmasını sağlıyor.